Resmi rakamlara göre 53 binin, gerçekçi rakamlara göre ise 100 binin üzerinde canımızın 6 Şubat depremi ile aramızdan koparıldığını belirten Parlakçı, şunları söyledi: ”Bir yıldır adeta yüreğimize saplanan onlarca kara saplı bıçakla yaşıyoruz. Aradan bir yıl geçse de ne yasımız bitti. Ne acımız ne de öfkemiz dindi. Bu ülkede onlarca deprem, yıkım, felaket yaşadık. Ama hepimiz biliyoruz ki bunlar yaşanmadan yıllar önce bilim insanları, meslek odaları defalarca kez uyarıda bulundu, raporlar hazırladı. Sadece bilim insanlarının, meslek odalarının değil, devletin hazırladığı resmi raporlarda da hep aynı şeylerin altı çizildi” diye konuştu.
RAPORLARDA HEP BELİRTİLDİ
Raporlarda sürekli olarak depremin bu ülkenin gerçeği olduğuna dikkat çekildiğini söyleyen Parlakçı şöyle konuştu:“Deprem kaçınılmaz. Ancak depremin ağır sonuçlarından kaçınmak mümkün, Depremin ağır sonuçlarından kaçınmak için gerekli bilgimiz, insan kaynağımız, hukukumuz, kurumsal yapılarımız var. Yeter ki bunları işlevli hale getirelim, gecikmeden derhal önlem alalım denildi. 6 Şubat depreminden bir buçuk yıl önce Temmuz 2021’de TBMM Araştırma Komisyonunca hazırlanan resmi raporda da tüm bunlar bir daha tekrar edildi. Japonya’da yaşandığında can kaybı üç beş kişiyi geçmeyen bir deprem biz de on binlerce vatandaşı hayatından eden, kentleri yerle bir eden bir felakete dönüşmüştür.”
TEK SORUMLU MÜTEAHHİTLER DEĞİL
Bir yıl önce yaşadığımız yıkımın sebebinin ne tek başına deprem, ne de binalar olduğunu dile getiren Parlakçı, “Bu büyük yıkımın tek sorumluluğu sadece kâr hırsıyla başı dönen, yaşadığı her karışı ranta çevirmeye çalışan müteahhitlere de yıkılamaz. Çünkü asıl sorumlu bu hırsı besleyen, büyütenlerdir. Denetim yapmaktan, etkili yaptırımlar uygulamaktan, süreçleri kurallara uygun yürütmekten aciz bir hukuk sistemi inşa eden doğru kuralı koysa dahi imar afları gibi garabetlerle bunu bile işlemez hale getirenlerdir” şeklinde konuştu.