HÜDA PAR Gaziantep İl Başkanlığında gerçekleşen kahvaltılı basın toplantısında Milletvekili Demir, Gaziantep’in yerel sorunlarından ve gündemde öne çıkan konulardan bahsetti.

GAZİANTEP HEM BÖLGENİN HEM DE FISTIĞIN BAŞKENTİDİR

Demir, “Antep fıstığı eşsiz lezzetiyle, geniş kullanım alanıyla, ekonomik değeriyle hem Türkiye’de hem de dünya genelinde ön plana çıkan bir ürünümüzdür. Gaziantep ilimiz ise ülkemizdeki fıstık üretiminin yüzde 50’sinden fazlasını tek başına karşılıyor. Gaziantep hem bölgenin hem de fıstığın başkentidir. Ancak Gaziantep'teki ve Güneydoğu’nun diğer illerindeki fıstık üreticileri, tarımsal girdi maliyetlerinin yükselmesine rağmen fıstık fiyatlarının artmaması nedeniyle mağdur durumdadır. Bu yıl da çiftçi her yıl olduğu gibi fiyat konusunda hayal kırıklığına uğradı. Fıstık üretimi, uzun süreli bir sabır ve emek gerektiren bir süreçtir. Antep fıstığı için masrafları karşılayabilecek, çiftçiyi ayakta tutabilecek, tarımı güçlendirecek bir fiyat belirlenmesi gerekirdi. Yapılacak fiyat belirlemesi eğer masrafların, giderlerin, maliyetlerin altında kalırsa ya da aynı seviyede kalırsa çiftçi bir şey kazanmayacak, hatta kaybedecek. Üreticilerimiz, ürünlerini adil bir fiyattan satamamaktadır. Çiftçi zarar ediyor. TMO'nun Karadeniz’deki fındık ve çay gibi, Güneydoğu’daki fıstık için de taban fiyat belirlemesi ve alım yapması gerekmektedir. TMO'nun fıstık alımı yapması, üreticilerin ürünlerini belirli bir fiyat garantisi ile satabilmelerine olanak sağlayacaktır. Bu durum, piyasa fiyatlarının çok düşmesini önleyecek ve üreticilerin gelirini güvence altına alacaktır. Ayrıca TMO'nun alım yapması, piyasa arzını kontrol etmeye yardımcı olacak ve fiyat istikrarını sağlayacaktır. Fıstık üreticilerinin mağduriyetini gidermek amacıyla TMO'nun fıstık alımı yapmasını, taban fiyat belirlemesini ve diğer gerekli adımların atılmasını bekliyoruz. Çiftçi hazine gibi kıymetli görülerek korunmalıdır. Girdi maliyetlerinin çiftçiyi üretimden koparmasına müsaade edilmemelidir.” dedi.

GİRDİ MALİYETİ ARTTI

Demir, “domates, biber, karpuz ve sarımsak üreticinin ürettiği ürünlerinin rekolte yüksek olmasına rağmen fiyat düşük olmasına rağmen girdi maliyetlerinin yüksek olması, işçilik fiyatlarının artmasına rağmen ürün fiyatının düşük olması çitçimizi kazanmamasına vesile oldu. Buda ilerki yıllarda bu ürünlerin az ekilmesine veya ekilmemesine vesile olur.” ifadelerini kullandı.

İNTİHAR VAKALARI ARTTI

Demir, “Fiziksel ve psikolojik şiddet günümüzde giderek artan önemli toplumsal sorunlardan biri haline geldi. Toplumda her geçen gün hızla artış gösteren şiddet olayları, ölümle sonuçlanan cinayetler, trajediler, ekonomik sorunlar, sosyolojik ve psikolojik nedenler toplumsal buhrana neden oluyor. Türkiye genelinde yapılan araştırmalar, şiddet ve öfke puanı en yüksek yaş grubunun 18-23 yaş arası olduğunu gözler önüne seriyor. Felsefi, psikolojik, sebep ve sonuç ilişkileri, şiddetin boyutu, aile içi şiddet, medya ve eğitimdeki şiddet konuları öne çıkıyor.  İnsan, doğası itibariyle toplumsal bir varlık. İnsan yalnız yaşayamaz. Toplu halde yaşamak durumundadır. Ancak toplu halde yaşamanın da kuralları vardır. Bu kuralları din, gelenek, görenek, örf ve adetler normlar çerçevesinde belirlenmiştir. Toplumsal istikrarı sağlayan ya da bir toplumun temel harcını oluşturan bu unsurlarda bir gerileme ya da iyonlaşma olduğu zaman kaos hâkim oluyor. Bu durumda bireyselliğin giderek artmış olması dünyevi hırs ve şehvetlerin insanları bir şekilde ayartması toplumu gittikçe çürütüyor. Son birkaç yıldır toplumda suç ve şiddet olaylarında ciddi anlamda bir artış var. Şiddet olaylarının nedenlerine baktığımız zaman dünyevileşme ile birlikte insanların ellerindekini koruma veya daha fazlasına sahip olma isteğini temel alan bir yaşam biçimi karşısında, ekonomik krizin yaşam tarzını olumsuz etkilemesi, insanların çıkar ve hırsları uğruna suç işlemeye sevk etmesi, bir şekilde toplumu çözmeye başlamıştır. Aile ile ilgili bazı kanun ve düzenlemeler ile aile içi sorunların ve şiddetin artmasına neden oluyor. Nitekim toplumun temel birimi olan ailenin 6284 sayılı yasayla birlikte hızlı bir şekilde dağılması, suç olaylarının dağılmış aile ve bu ailelerde yetişen bireylerin şiddete maruz kalması ya da şiddete tanıklık etmiş olmaları toplumda gittikçe şiddetin artmasına neden olmaktadır.” şeklinde konuştu.

İNSANLAR SİLAHI SALDIRI ARACI OLARAK KULLANIYOR

Demir, “Yine son yıllarda bireysel silahlanma aşırı derecede arttı. Şiddet olaylarında ölümlü veya yaralamalı olaylara şahit oluyoruz. Tabi bunun en büyük nedeni insanların kendilerini ifade edememeleri, özgüvenlerinin eksik ya da bir şekilde olmaması gibi faktörler insanları şiddete eğilimli hale getiriyor. Yani şiddeti, sorunu çözme aracı olarak görüyorlar. Medyanın şiddetin normalleştirilmesinde önemli düzeyde katkısı var. Medya, hem insanlarda bir yaşam kıskançlığı oluşturuyor hem de insanları şiddete meyil edecek hale getiriyor. Birçok diziye baktığımızda mafya örgütlerini konu alan ve bir anlamda şiddete özendiren filimler konu ediliyor. Yayınlanan birçok film adam öldürmeyi, silah kullanmayı sıradanlaştıran bir anlayışın topluma hâkim olmasına neden oluyor. Dolayısıyla insanlar da gittikçe silahlanmaya başlıyorlar. İnsanlar silahı saldırı aracı olarak kullanıyor. İnsanlar yanlarında silah bulundurduğu zaman silahı savunma aracı olarak kullanırlar. Fakat Türkiye'de maalesef silah gittikçe saldırı için kullanılır hale geldi. Medyaya yansıyan bazı haberlere baktığımızda insanların iş yerine veya evlerine girip şiddet uygulanabildiğini ya da trafikte oluşan herhangi bir tartışmada insanların direkt silahlarına yönelebildiklerini görmekteyiz. Maalesef yanlarında silah bulunduran kişiler silahlarını kullanacak ortam arıyorlar. Bunun sebebi de hem kendilerini ifade etme yetersizliği hem de en ufak bir şeye tepki gösterme şiddetini çözüm yolu olarak kullanmaya sebep oluyor. Maalesef her gün sayısız cinayetler işleniyor. Bir anlık öfke bir ömür pişmanlığa yol açıyor. Kişi aslında öfkesini kontrol etse bir şekilde silahına davranmayacak, silahını kullanmayacak. Cinayet işleyen kişilerin büyük bir kısmına baktığımızda bir anlık öfkeye kapıldıklarını dile getirdiklerini görebiliyoruz. Toplumda ahlaki yozlaşma artıyor. Dini, milli, manevi ve kültürel değerlerimizden uzaklaştığımızı görüyoruz. İnsanların sorun çözmek için konuşmak, birilerine akıl danışmak, birilerini arabulucu olarak ortaya koymak yerine, hiç kimseden herhangi bir şekilde sorun çözme noktasında destek almaksızın sorunu bizzat şiddet kullanarak çözmeye çalışmaları da önemli bir etkendir.” dedi. 

TOPLUMDA KAPANMAZ VE DERİN YARALARA YOL AÇIYOR

Demir, “Kısacası toplumda hızla artış gösteren trajediler, aileye zarar veren bazı kanunlar ile ekonomik, sosyolojik ve psikolojik nedenler toplumsal buhrana neden oluyor. Artan cinayetler, uyuşturucu kullanımı ve satımının her geçen gün artması, evlilik oranlarının azalması, boşanma oranlarının artması, kumar, içki ve zina gibi benzeri ahlaksızlıklar toplumda kapanmaz ve derin yaralara yol açıyor.

Cinayetler, uyuşturucu kullanımı, kumar, içki ve zina gibi benzeri ahlaksızlıklar ile evliliklerin her geçen gün azalmasının ve boşanmaların artmasının birçok nedeni olmakla birlikte toplumun kendi dini, örfi ve kültürel değerlerinden uzaklaşması şiddet olaylarını artırıyor. Başta hükümet, Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı olmak üzere Diyanet İşleri Başkanlığı’na, siyasi parti ve sivil toplum kuruluşlarına, âlimlere, din görevlilerine, ilahiyatçılara, eğitimcilere, sosyolog, psikolog ve kanaat önderlerine görev düşüyor. Toplumdaki buhran engellenmesi için her türlü çabanın gösterilmesi gerekir.” ifadelerini kullandı. 

UÇAK RÖTARLARI İŞ İNSANI ZOR DURUMDA BIRAKIYOR

Demir, “Gaziantep’in sanayi şehri olma hesabıyla buraya birçok iş adamı gelip gitmektedir son dönemlerde artan uçak rötarları iş insanı zor durumda bırakıyor bu çözüm bulunması gerekiyor.” dedi.

DÜŞÜK GELİRLİ AİLELER ZORLANIYOR

Demir, “Bu yıl eğitim öğretim yılının başlamasıyla beraber okullarda gelen kaynak kitap istemi işlemi gelen talepler üzerine hala devam etmektedir. Kaynak kitaplar 600 ile 800 tl arası fiyat değişikliği var. Bu ekonomik sıkıntılarda düşük gelirli ailelerin zor durumda bırakıyor. Alamayınca eğitimde fırsat eşitliğinide ortaya çıkarıyor.” şeklinde konuştu.

TÜRKİYE'NİN EN ÖNEMLİ GÜNDEMİ OLDU VE BİZİM DE GÜNDEMİMİZDİR

Siyaset gündeminin çok sıcak olduğuna vurgu yapan Demir, gündem maddelerinin en önemli başlığının Gazze'de yaşanan soykırım olduğuna dikkat çekti. Demir, "Şu an Türkiye'nin en önemli gündemi Gazze'de yaşanan dram ve soykırımdır. Özellikle israil vahşetinin, soykırım anlayışının Lübnan'a da sirayet etmesi sonrasında Türkiye'nin en önemli gündemi oldu ve bizim de gündemimizdir. Şu anda bu gündem bizim diğer bütün sorunlarımızı, meselelerimizi bastırdı. Bastırması da lazım çünkü insani anlamda çok büyük bir vahşet var. Gazze'yi yok etmek istiyorlar, şimdiye kadar 40-50 bin insan katledildi; çoluk, çocuk, kadın, masum sivil insan vahşice katledildi. Şimdi aynısı Lübnan'da yapılmaya çalışılıyor. Her geçen gün; İslam ülkeleri sessiz kaldığı, duyarsız kaldığı için diğer ülkelere de sıçrama ihtimali çok güçlü bir ihtimal. Çünkü israili durduracak hiçbir güç şu an yok. Arkasında duran Amerika, İngiltere, NATO ve buna sessiz kalan, buna yol veren Avrupa ülkeleri maalesef bu katliamın aslında alt yapısını oluşturan ülkeler. Yoksa israilin böyle bir gücünün olmadığını hepimiz biliyoruz. israil adına o kadar bombalamayı, o kadar savaşı yürüten uçakların İngiltere ve Amerikan uçakları olduğunu da biliyoruz. Onların kullandığı füzelerin tamamının Amerikan füzeleri olduğunu da biliyoruz. Şu anda binlerce kardeşimiz yok edilme ile yüz yüze bırakılmış." diyerek yaşanan trajediyi özetledi.

CİDDİ BİR KRİZ YAŞANIYOR

Kira artışlarındaki fahiş fiyatlara vurgu yapan HÜDA PAR Genel Başkan Vekili Demir, "Türkiye'de ekonomik bir krizin olduğunu hepimiz biliyoruz. Her ne kadar ekonomik kriz denilmese de ciddi bir kriz yaşanıyor. Çünkü hayat pahalılığı, fahiş fiyatlar artık Türkiye'de hayatı fakir fukara açısından, dar gelirli açısından hakikatten yaşanılmaz bir noktaya getirmiş. Kira artışları fahiş noktadadır, artık bir ev kirasının bir memur maaşı seviyesine geldiği, asgari ücretin bir, bir buçuk katı noktasına geldiğini hepimiz biliyoruz. Özellikle büyükşehirlerde dar gelirliler ile sabit gelirliler artık normal, insani anlamda yaşamlarını idare edebilecekleri bir ev kirasına dahi ancak bir maaş yetiştirebiliyorlar. Bu Türkiye'de her geçen gün hayatı daha da çekilmez hale getiriyor." şeklinde konuştu.

Demir I M G 0582

DENK BÜTÇE MUHAKKAK LAZIMDIR

"Ekonomik sorunun, ekonomik krizin çözüm yolunun vergileri arttırmak olmadığını hepimiz biliyoruz." diyerek mevcut duruma tepki gösteren Demir, "Maliye Bakanımız ve ekonomi yönetimimiz; bu ekonomik krizden tek çıkış yolunun vergilere yüklenmek, hayatı pahalı hale getirmek, enflasyonu fırlatmak ve sadece fakir fukaraya yüklenmek olarak görüyor, böyle bir çözüm ortaya koyuyor. Bu, maalesef Türkiye'de krizin daha fazla derinleşmesine, fakir fukaranın daha fazla fakirleşmesine, enflasyon ve yüksek faiz oranları nedeniyle de zenginlerin, para sahiplerinin, finans sektörlerinin daha fazla zengin olmasına ve insanlarımız arasındaki seviyenin, zengin ile fakir arasındaki uçurumun daha da derinleşmesine, hatta kapanılmaz derecede büyümesine sebep oluyor. Bu adil olan bir şey değildir. Biz Parti olarak ilk günden beri dediğimiz şudur: Denk bütçe muhakkak lazımdır. Denk bütçe olduğu zaman sen cebin kadar iş yaparsın, borçlanmazsın, dışarıdan faizli para getirmek zorunda kalmazsın.

2024 yılı bütçesinin 4'te biri, hemen hemen 3 trilyon kadar bir para tamamıyla faize ödenen paradır. Bu faize ödenen para ile 11 ili kuşatan, asrın felaketi olan depremin yaralarının tamamını sarıldığını, sarılabildiğini biliyoruz. Öyle bir rakama tekabül ediyor. Her yıl böyle bir musibeti telafi edecek kadar parayı biz faize veriyoruz. Bu tamamıyla fakir fukaradan toplanan paradır." dedi.

30 Eylül deprem mi oldu? Artçı deprem ve büyüklükleri… 30 Eylül deprem mi oldu? Artçı deprem ve büyüklükleri…

DAHA ADİL BİR EKONOMİ POLİTİKASINA İHTİYACIMIZ VAR

Demir, sözlerini şöyle sonlandırdı: "Esnafa, fakirlere daha doğrusu üreticilerin bir kısmına, esnaflara verilen vergi cezalarının haddi hesabı yok. Geriye dönük işlemler başlatılmış, esnafın haberi olmadığı halde geriye dönük çok ağır cezalar konuluyor. Mal değerinin artması nedeniyle konulan ekstra vergiler var. Bir fabrikatörün geçen yıl fabrikasındaki makinelerin bedeli 1 milyon ise, Maliye Bakanlığı tespit ederek diyor ki 'bu geçen yıla göreydi ama şu an bu 3 milyon 4 milyon para ediyor, o zaman bunu vergisini de buna göre vereceksin' deyip çok ağır vergiler koyuyorlar. Hâlbuki o makineler zaten eskiyor, ikinci el oluyor ve bırakın 1 milyonu, eski parasını onun da yarısı kadar dahi etmediği halde 3-4 katı kadar maliyet biçerek vergilendirmeyi de buna göre yapıyor. Ve bu hakikaten üreticiyi de fabrikatörlerimizi de istihdam sektörünü de tamamıyla bitiren, ağır darbeler vuran bir anlayıştır. Böyle bir ekonomi yönetimi ile bu krizden çıkmak, bununla baş etmek mümkün değildir. Özellikle vergi noktasında adil bir sistemin getirilmesi lazım. Verginin, fakir fukara ile birlikte para sahiplerinin, zenginlerin hepsini kuşatması lazım. Bu sıkıntı ülkemizin en önemli sıkıntısıdır ve bu mantıkla bizim ekonomik kriz ile bu yüksek enflasyonla bu fahiş fiyat yükselmesi sorunuyla baş etmemiz mümkün değildir. Daha makul, daha çözüme odaklı ve daha adil bir ekonomi politikasına ihtiy

Kaynak: HABER MERKEZİ