Son zamanlarda bu tarz hastalar çoğalınca yazmak farz oldu. Bugün konumuz boyunda şişlikler olacak. Her zaman ki gibi kendi hayatımdan örnekler vererek yazacağım. Efsane ötesi bir çocukluk geçirdiğim için yazılarıma çocukluğumu ortak etmeyi çok seviyorum. 8-9 yaşlarındayken çenemin altında bir anda bir şişlik oluştu. Yüzümün şekli değişti. Çizgi filmlerde gördüğüm canavarlardan biri idim artık. Tabi ki o zamanlar doktora ulaşmak şimdiye göre çok zor. Annem beni alıp sağlık ocağına götürmüştü. Orda ki doktor teşhisi yapıştırdı hemen: Kabakulak! Kendi kendime; iyi de benim kulaklarım değil boynum şişti diyordum. Bir yandan da Ömer SEYFETTİN’in hatırlayamadığım bir öyküsünde kuşpalazı hastalığı geçiyordu. Acaba bende de kuşpalazı olmasın düşünceleri geçiyordu. Bu arada annem reçeteyi aldı, evin yolunu tuttuk. O zamanlar şimdiden farklı olarak komşuluk ilişkisi diye bir şey de vardı. Annemi gören komşu teyzeler, Aaa! Vah! vah! Tüh! Tüh! Geçmiş olsun ifadelerinin yanı sıra tecrübe sahibi idiler. Aman dikkat et! Bu hastalık geçmezse çok büyük sıkıntı yaratır. Geçse dahi çocuğun kısır olabilir. Bunu duyan annem durur mu? Başvurmadık yer bırakmadı. En son kendimizi büyücü kılığındaki bir teyzenin yanında bulduk. Kadın tılsımlı olduğunu iddia ettiği dua mı yabancı dil mi? Kuş dili mi? Ne olduğunu anlayamadığım bir dil ile bir şeyler okuyup tükürük bezlerime kazan karası sürdü. Birkaç gün sonra ise hastalık geçti. Aradan yıllar geçti. Doktor oldum. İlk öğrenmek istediğim şey boyunda şişlik olan hastaya nasıl yaklaşmak gerektiği oldu. Türkiye de herkes 3Si çok iyi biliyor: spor, siyaset, sağlık… Herkesin kendince yorumu var ancak söz konusu sağlık olunca yorumdan daha fazlası olan bilgiye ihtiyaç vardır. Boyun şişliklerinde ise bilgiden de fazlasına ihtiyaç vardır çünkü teşhis koyabilmek için diğer tüm teşhisleri ekarte etmek gerekir. Meşakkatli bir iş hem aile hem doktor için. Aile geldiğinde sormamız gereken birkaç çok önemli soru var: Ne zaman başladı? İlk vücudun neresinde çıktı? Nasıl fark ettiniz? Sonrasında yük doktorun omuzlarına biner. İyi muayene etmek zorundadır. Yoksa yanlış teşhis koymak en kuvvetle ihtimal olacaktır. Şişlik boynun neresinde? Hangi büyüklükte? Sert mi? Yumuşak mı? Hareketli mi? Hareketsiz mi? Hastanın akciğer, kalp muayenesinde anormal bulgu var mı? Karında hassasiyet var mı? Karaciğer büyük mü? Dalak büyük mü? Bunları tamamlayıp ayrıntılı öyküsünü aldıktan sonra hastadan gerekli tetkikler istenir. Bu sırada doktor düşünmeye başlar. Bu şişliğin nedeni ne olabilir? Enfeksiyonlar olabilir. Bakteri, virus, mantar, parazit vb. romatolojik hastalıklar olabilir, depo hastalıkları olabilir, granülomatöz hastalıklar olabilir, lösemiler, lenfomalar olabilir. Halk daha çok bundan korkuyor ama diğerleri de basit hastalıklar değil. Bunları düşünürken hastaya bir de ultrason planlanır. Çıkan kan tetkikleri ve ultrason sayesinde belli bir yol kat edilir ve aileye bilgi verilir. Bu hastalıklar bazen çok iyi seyirli olabilirken, bazen çok kötü senaryolarla karşımıza gelebiliyor. Burada önemli olan hasta yakınının veya hastamızın bunu erken fark edip hastaneye gelmesidir. Ondan sonra zor olsa bile teşhis koymak elimizde olduğunu unutmayın. Burada şunu belirtmeden de geçemeyeceğim: hasta yakınları sağ olsunlar uyarılarımızı dikkate alıp hastaları getiriyorlar ancak kontrole çağırıyoruz hasta yakını çocuğu getirmiyor. Bu çok ciddi bir problem! Doktor hastasını çok özlediğinden hastaneye çağırmıyor. Takip ve tedavinin tamamlanması hastalığı bitirmenin en önemli basamağı olduğundan çağırıyor. Özellikle bu tarz hastalıklarda ilk alınan tetkikler normal olarak sonuçlansa bile sonra ki takiplerde kötüleşmenin gerçekleştiğine defalarca şahit olduk. Doktorlarınızın randevu günlerine azami önem gösterin. Unutmayın! Çoğu hastalıklar erken teşhis edildiğinde ve yeterince mücadele edildiğinde imkansız değildir. Bize düşen erkenden tanıyıp harekete geçmektir. Sağlıkla kalın!