“Anayurt Oteli” Türk roman ve öykü yazarı Yusuf Atılgan’ın 1973 yılında kaleme aldığı romanlarından biridir. 1987 yılında Ömer Kavur yönetmenliğinde sinemaya aktarılan bu eser, 1960 sonrası Postmodern edebiyatın öncülerinden biri olarak kabul edilir.
Yazar eserlerinde genellikle bireyin yalnızlığını konu alır ve tıpkı bir başka eserinde “Aylak Adam”da olduğu gibi bu eserinde de insanın kendi dünyasına kıstırılmış yalnızlığını işler. Bu nedenle buradaki yalnızlığı tüm içtenliği ile okuyucuya aktaran Atılgan, genel olarak psikolojik yabancılaşmayı başarıyla ortaya koymuş bir yazar olarak tanınır.
Zira “Anayurt Oteli” isimli bu kitapta yazarın, sevilme ihtiyacı arayışında olan bir adamın melankolik kişiliği üzerinde durması tesadüf değildir.
“Anayurt Oteli” romanın başkişisi Zebercet'tir.
Zebercet ismi genel olarak Arapça kökenli bir kelime olup, zümrütten daha açık yeşil olan ama zümrüt kadar değerli olmayan bir süs taşı anlamında kullanılmaktadır.
Bu eserde ise Zebercet Anayurt Oteli'ni işleten yalnız bir adam olarak ortaya çıkar. Kendisi otuz üç yaşlarında, orta boylu, zayıfça, başı bedenine göre büyük, alnı geniş, saçları, kaşlar, gözleri, koyu kahverengi, yüzü kuru, elleri küçük biridir. Aile ortamında sevgiden yoksun olarak büyümüş, yalnızlığın, yabancılaşmanın, sevgisizliğin ve anlamsızlığın dört bir yanını sardığı Anayurt Oteli'nde tekdüze, umutsuz ve yarınsız yaşayan bir kişidr.
Bir gün gecikmeli Ankara treniyle Anayurt Oteli'ne gizemli bir kadın gelir ve ertesi gün otelden ayrılır. Aslında bu kadın Zebercet’in hiçbir zaman sahip olamadığı ve onun kişiliği hakkında hiçbir şey bilmediği sıradan bir kadındır. Zebercet, tüm bu bilinmeyenlere rağmen bu gizemli kadına takıntılı bir halde bağlanır ve kadının otele dönmesini bekler. Kadının gelmeyişi ile artan tedirginlik kitabın her sayfasında hissedilirken yazar Atılgan, buradaki karakterler üzerinden insan ruhunun derinliklerine iner ve insanın içindeki kötülük tohumlarını gözler önüne sermekten çekinmez.
Sadece bir gün görülen ve takıntılı bir şekilde tutkuyla bağlanılan bu gizemli kadının önemli bir ölçüde yaşamın her anına sinmesi maalesef olayları içinden çıkılamaz hale getirir. Çünkü Zebercet sürekli kadının hayalini kurmakta ve takıntılı bir halde sürekli onun geldiği gün söyleyeceği sözleri düşünmektedir
Nitekim kadının her an geleceğini düşünmek, onun otelde tuttuğu odayı hiç kimseye vermemek, sürekli kadını beklemek ve onun için hazırlıklar yapmak kadının Zebercet için önemini vurgulayan detaylar olarak çıkar karşımıza.
Yazar Atılgan romanın başkişisini “ne sağ, ne de ölü” diye tarif eder. Çünkü kendisini otelle sınırlayan bu kişinin dış dünya ve insanlarla ilişkisi neredeyse yok denecek kadar azdır. Romanın başkişisi yani Zebercet isimli bu kişi ilk başta kendi iç dünyasında gerçek sevgiyi yaşayabileceği bir kadına sahip olma güdüsü taşırken sonrasında kadının geri gelmemesi ile maalesef ruh sağlığında bozulmaları yaşar.
Zebercet’in sevme ve sevilme ihtiyacı o kadar büyüktür ki, onun bunalımlı ruhu, tutkulu sevdası ve istekleri daha sonrasında yaşadığı psikolojik durumu, tutarsızlığı ve o bireysel acısı maalesef çevresel şiddeti ve intiharı beraberinde getirir.
Yabancılaşma, yalnızlık ve iletişimsizlik temalarını incelediğimiz bu sıra dışı romanda yazarın günlük yaşamı felsefi ve psikolojik açıdan ele alması, bize yabancılaşmanın aslında evrensel bir konu olduğunu ispatlar niteliktedir.
Okumanız dileğiyle...
Kitabın Adı: Anayurt Oteli
Yazarı: Yusuf Atılgan
Yayınevi: Yapı Kredi
Sayfa: 112