ABD’li yazar Jerome David Salinger’in II. Dünya Savaşı’nın hemen arkasında yani 1951 yılında yazmış olduğu “Çavdar Tarlasında Çocuklar” isimli romanı modern insanın mutsuzluğuna dair yazılmış bir eserdir. Bu eser, edebiyat tarihinin seçilmiş en iyi giriş cümlesine sahip romanlarından biridir.

Romanın giriş cümlesinde; “Anlatacaklarımı gerçekten dinleyecekseniz, herhalde önce nerede doğduğumu, rezil çocukluğumun nasıl geçtiğini, ben doğmadan önce annemle babamın nasıl tanıştıklarını, tüm o David Copperfield zırvalıklarını filan da bilmek istersiniz, ama ben pek anlatmak istemiyorum. Her şeyden önce, ben bu zımbırtılardan sıkılıyorum.” ifadesi yer almaktadır.

Bilimsel gelişmeyle paraya kavuşan ama bunun karşılığında sadeliği ve masumiyeti bozulan modern insanın bunalımını, romanın anti-kahramanı Holden üzerinden anlatmaya çalışan yazar Salinger’e göre, modern insan mutsuzdur. Çünkü insanın moral değerlerini, eğitim ve bilimle gelen yozlaşmış değerlere bırakması insanın son derece mutsuz olması demektir. 

Romana göre Holden, sorunlu bir öğretim hayatı geçirmiş on altı yaşında liseli bir gençtir. Çevresinde olup bitenlere duyarlı olan, hassas, kırılgan ve alıngan bir çocuktur. Holden’in çevresindeki insanları, sahte ve samimiyetsiz bulması, onun insanlarla uzlaşamamasına neden olmaktadır.

Bu nedenle de aslında Holden, Oğuz Atay’ın “Tutunamayanlar” romanında olduğu gibi, uyumsuzluğu, topluma yabancılaşması, huzursuzluğu, yalnızlığı ve sıra dışılığı ile tam bir tutunamayandır. Pek çok anne ve babanın istemeyeceği bir ergendir.

Psikiyatristlere göre Holden gibi toplumla ilişkilerinde sorunlar yaşayan ve insanlarla sağlıklı ilişkiler kuramayan insanlar, toplumun inançlarına ve değerlerine ters düşen davranışlarda bulunduğu zaman, bunun sebebi, genel olarak içsel çatışmalar ya da biyolojik zeminli ruhsal bozukluklardır. Nitekim 19.yüzyılın başlarından bu yana “anti sosyal kişilik bozukluğu” başlığı altında incelenen bu insanların temel sorunları psikiyatrinin boyutlarına göre farklılık gösterebilmektedir.

Zira romanın başkahramanı Holden’i incelediğimizde, Holden’i yabancılaşmaya iten ve onu insan ilişkilerinde bunalıma sürükleyen asıl etkenin eğitim kurumları ve eğitimciler olduğunu görmekteyiz. Holden’e göre; bir okul ne kadar pahalıysa, orada o kadar çok hırsız vardır. Milyonlarca genci kendine çekebilmek için akademik bilgisi ile övünen ve reklâmlarını yapan modern okulların aslında her birinin bir hırsız yuvası olduğunu düşünmektedir. Oysa eğitim kurumları ve eğitimciler gençleri iyi, doğru, duyarlı ve hassas insan olarak yetiştirmelidir. Ama bunun yerine Holden eğitim kurumlarında ve eğitimcilerde erdemsizliği, açgözlülüğü, hilekârlığı ve köşe kapmacılığı görmüştür.

“…sahte heriflerden geçilmiyor ortalık ve sahtekârlık yapanlar yanımda kalamazlar!” der Holden! Acı çeker ve acısını şöyle ifade eder: “...bir şeylere üzülüyorsam, tuvalete gitmem gerekse bile gitmem. Üzülmekten gidemem. Üzülmeyi bırakıp gidemem...”

Sonunda kahramanımız kendi gerçekliğine yabancılaşır ve kendini toplumun yabancı bir varlığı olarak görmeye başlar. “…canıma kıymak geçti aklımdan. Pencereden atlayıvereyim dedim. Yere indikten sonra hemen üstümü örteceklerinden emin olsaydım, atlardım da. Bir sürü meraklı turşucu salağın beni kanlar içinde seyretmelerini istemiyordum.”

Öyle ki, insanların, insanı anlamaktan uzak yapısı Holden’i karmaşıklığa ve keşmekeşliğe sürüklerken, kahramanımız Holden absürt diyebileceğimiz şeyler düşünmeye başlayacaktır.  

 “Bazen kimse beni tanımasın, ben de kimseyi tanımayayım yeter diyorum. Sağır ve dilsizmişim gibi numara yaparım, böylece hiç kimseyle o salak konuşmaları yapmak zorunda kalmam diye düşünüyorum.”

Evet, yazar Salinger’in, modern toplumun sığlığını ve darlığını, insana en ahlâki değerleri aşılamakta görevli olan eğitim kurumlarını ve eğitimcilerini Holden’in kendi ağzından yola çıkarak okuyucuya aktarması, yazarın aslında samimiyetsiz insan tiplerinden yakındığının en açık örneğidir.

Bu nedenle yazar Salinger, bu eserinde Holden’in samimiyetini ve umudunu şu sözlerle ifade eder:  “Hep, büyük bir çavdar tarlasında oyun oynayan çocuklar getiriyorum gözümün önüne. Binlerce çocuk, başka kimse yok ortalıkta -yetişkin hiç kimse, yani- benden başka. Ve çılgın bir uçurumun kenarında durmuşum. Ne yapıyorum, uçuruma yaklaşan herkesi yakalıyorum; nereye gittiklerine hiç bakmadan koşarlarken, ben bir yerlerden çıkıyor, onları yakalıyorum. Bütün gün yalnızca bu işi yapıyorum. Ben çavdar tarlasında çocukları yakalayan biri olmak isterdim. Çılgın bir şey bu, biliyorum, ama ben yalnızca böyle biri olmak isterdim.”

Kısa ve değerli hayatlarımızda bazen anlamak anlaşmaktan daha fazla önem kazanabilir. Anlamanız ve bu kitabı okuyabilmeniz dileğiyle şimdilik hoşçakalın…

Kitabın Adı: Çavdar Tarlasında Çocuklar

Yazarı:  J.D. Salinger

Çeviren: Coşkun Yerli

Yayınevi: Yapı Kredi Yayınları

Sayfa: 198