İnsanoğlunun en büyük özelliklerinden biri hiç şüphesiz hayal kurabilme yeteneğine sahip olan bir varlık konumunda bulunmasıdır. İnsanı diğer bütün canlılardan ayırabilen en temel niteliklerden biri hayal kurabilme özelliğidir ve insanın olduğu her yerde mutlaka bir hayal vardır. Hayaller, bir insanla hayat arasındaki en önemli ve en güçlü bağlardan biridir. Hayaller hayatımıza anlam katar, insanı yaşamın tekdüzeliğinden kurtarır ve insana oldukça güçlü bir yaşam enerjisi verir. Yahya Kemâl'in Deniz Türküsü şiirinde de ifade ettiği gibi " İnsan âlemde ancak hayal ettiği müddetçe yaşar."

  Bir toplumu oluşturan bireylerin hayal dünyası ne kadar genişse o toplumun bilim, teknoloji, sanat ve felsefe gibi alanlarda o kadar ilerlediği ve geliştiği tartışma götürmeyen bir gerçektir. Başarıya ulaşmanın ilk basamağı en başta bir hayal kurmaktır. Fatih Sultan Mehmet, daha 21 yaşındayken İstanbul'u hayallerinden aldığı güçle fethetmiştir. Mimar Sinan'a dünyanın en eşsiz sanat eserlerini yaptıran en önemli motivasyon kaynaklarından birisi hayal dünyasındaki zenginliktir. Cumhuriyetimizin kurucusu Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk, önce modern ve tam bağımsız bir Türkiye'nin hayalini kurmuş ve daha sonra bu hayalini adım adım hayata geçirmiştir. Oktay Sinanoğlu'nu 26 yaşında dünyanın en genç profösörü yapan da Mardin'in Savur ilçesinde 8 çocuklu yoksul bir ailede dünyaya gelen Aziz Sancar'a Nobel ödülü kazandıran da hayallerinden almış oldukları bu sihirli güçtür. Türk tarihinin altın sayfaları bunun gibi birçok örnekle doludur. Bütün başarı hikâyeleri bir hayalden doğmuştur ve bu vizyonun arka planında elbette ki sınırsız bir hayal dünyası vardır.

   Türk toplumunun yakın tarihimizdeki ve günümüzdeki durumu incelendiğinde ise ne yazık ki yeterince hayal kuramadığı ve kurulan hayallerin de bir kısır döngü etrafında oluştuğu görülmektedir. Buna bağlı olarak Türk milletini oluşturan bireylerin hayal kurma konusunda yetersizlik gösterdiği hayallerine bir sınır koyduğu ve hatta hayal kurmaktan korktuğu sonucuna ulaşılmaktadır. Oysaki Picasso "Hayal edilebilen her şey gerçektir." der ve Einsteine göre, hayal edebilme gücü bilgiden çok önce gelir.

   Varlığıyla övündüğümüz, birçok ülkenin toplam nüfusundan çok daha fazla olan gençlerimizle, hayaller arasında örülmüş psikolojik duvarları yıkmak, yok etmek özellikle eğitimcilerin en önemli görev ve sorumluluklarının başında gelmektedir.

   Ülkemizin, dünya medeniyetine istenilen düzeyde yön veremediği ve milletimizin dünyada hak ettiği yerde olmadığı hepimiz tarafından bilinen bir hakikattir. Bu üzücü tabloyu değiştirmek gençlerimizin hayal kurmasını sağlamak, onlara hayal etmeyi öğretmek ve gençlerimizin saklı bahçesinde gizlenen hayalleri gün yüzüne çıkarmakla mümkündür. Büyük bir insan kaynağına ve dolayısıyla genç bir nüfus potansiyeline sahip olan Türkiye bu avantajını çok iyi değerlendirmelidir. Eğer bu potansiyel iyi değerlendirilirse şanlı tarihimiz, gençlerimizin özellikle bilim ve teknoloji sahasında yapacağı çok yönlü çalışmalarla ve icatlarla taçlandırılmış olacaktır.

   Atatürk'ün hedef gösterdiği çağdaş uygarlık düzeyine çıkmak için hayal kurmalı ve hayallerimizin peşinden koşmalıyız.

   21. yüzyıl hayal kurabilen, ufku sonsuz, yeniliğe açık, vizyon sahibi insanların ve toplumların yüzyılı olacaktır. "Cumhuriyetin 100. Yılı"nın ihyası ve "Türkiye Yüzyılı" ile birlikte dünya tarihine damga vurulması hayallerinin peşinde koşan ve bu hayallerini gerçekleştiren gençlerimizle hiç de uzak bir ihtimal değildir.

   Unutmamak gerekir ki "Hayaller Gerçeklerin Yol Ağzıdır."