Gaziantep’te Şehitkamil Belediyesi’nin düzenlediği etkinlikte konuşan Ünlü jeolog Prof. Dr. Naci Görür, Türkiye'nin deprem gerçeği ve alınması gereken önlemler hakkında önemli açıklamalarda bulundu. Görür, ülkenin çeşitli bölgelerinde meydana gelen ve binlerce insanın hayatını kaybettiği depremlere dikkat çekerek, deprem dirençli kentlerin inşa edilmesi gerektiğini vurguladı. Görür, Eğer Gaziantep'i deprem dirençli bir kent yaparsanız, en büyük deprem geldiğinde bile yıkım ve afet minimum seviyede kalır. Böylece zararı kısa sürede giderebilir, günlük yaşamınız bile değişmeden Gaziantep sürekli ileriye gider, hep gelişir. Aksi takdirde belirli dönemlerde yıkıma mahkum olursunuz.” dedi.
Deprem Dirençli Kentler Şart
Prof. Görür, 1999'dan 2023'e kadar Türkiye'nin büyük kayıplar verdiğini, bu süre zarfında 150.000 ile 200.000 arasında insanımızın hayatını kaybettiğini belirtti. Bu kayıpların ardından, deprem dirençli kentlerin inşasının elzem olduğunu ve bu sayede en büyük depremlerin bile minimum zararla atlatılabileceğini ifade etti. Görür, “1999, 2003, 2010 ve 2020 ile 2023 yılları arasında yaklaşık 150.000 ila 200.000 insanımızı toprağa verdik. Daha ne bekliyoruz? Kendimizi ne zaman düzenleyeceğiz? Düzeltmenin yolu deprem dirençli kentler inşa etmektir. Deprem dirençli kent, büyük bir deprem geldiğinde minimum hasarla atlatan kent demektir. Eğer Gaziantep'i deprem dirençli bir kent yaparsanız, en büyük deprem geldiğinde bile yıkım ve afet minimum seviyede kalır. Böylece zararı kısa sürede giderebilir, günlük yaşamınız bile değişmeden Gaziantep sürekli ileriye gider, hep gelişir. Aksi takdirde belirli dönemlerde yıkıma mahkum olursunuz.” Şeklinde konuştu.
Depreme Uygun Gelişmezseniz Sizi Yerle Bir Eder
Görür, Deprem tekrar periyodunun unutulmaması gerektiğini, hazırlıklı olunmadığı takdirde depremlerin yine büyük yıkımlara yol açacağını belirterek, “Kendinizi aldatmayın, depremlerin bir tekrar periyodu vardır ve bu dolduğu zaman yine deprem gelir, vurur. Eğer hâlâ depreme uygun şekilde gelişmemişseniz, yine sizi yerle bir eder. Yıkımı engellemenin yolu deprem dirençli bir kente evrilmektir. Bunu nasıl yapacağımızı anlatacağım, bu çok zor bir şey de değil; Türkiye'nin devlet organları ve birimleriyle mümkündür. İstanbul ve Marmara için alarm verdiğimizde, İstanbul'un depreme hazırlanması gerektiğini devlete, hükümete ve yerel yönetimlere söyledik. 25 yıl geçti, İstanbul hâlâ depreme hazır değil. Elbette çok şey yapıldı, yapanlardan Allah razı olsun ama bu, yapılması gerekenlerin yanında yeterli değil. Gaziantep için de bu geçerli, unutmayın. Depreme hazırlık ile depremde yaraları sarmak aynı şey değildir. Diyelim ki Gaziantep'in yaralarını saralım diye yola çıkıyorsunuz; herkes öyle yapıyor, deprem oldu, şimdi yaraları saralım. Yarın sormak, yıkılanları yeniden yapmak demektir ama yine eskisi gibi yapıyorsunuz. Eğer eskisi makbul olsaydı, yıkılmazdı. Depremde yıkılma, yine aynı yara, yine aynı insanlar bu işlerden tedirgin olacaktır. Dolayısıyla depreme hazırlık, yara sarmak değil, o kentin özelliğine göre yapılması gerekenleri uygulamaktır.” ifadelerine yer verdi.
Deprem Stratejisinde Değişen Bir Şey Yok
Türkiye'nin deprem stratejisine eleştirilerde bulunan Görür, 2011 yılına kadar değişmeyen ve yetersiz bulduğu mevcut deprem stratejisini eleştirdi. Görür, “Elazığ, Malatya, Maraş, Hatay ve Gaziantep gibi şehirlerden başlayarak aşağıya doğru inen fay hattının kurbanı olduk. 53.000 resmi rakama göre, kuşkum daha fazla olduğu yönünde, Resmi rakamlara göre 50 binden fazla insanımızı kaybettik. Bu fay hattı, boydan boya kırıldığı için büyük bir deprem meydana geldi ve insanlarımız hayatını kaybetti, kentlerimiz yok oldu, afet yaşandı. Şimdi gördüğünüz yeşil fay, bir levha sınırını işaret ediyor. Burası Arap levhasının doğu kısmı, burası ise Anadolu levhası ve aşağıda Afrika levhası yer alıyor. Levha sınırı olduğu için burada depremler kaçınılmazdır ve burada da bir deprem oldu. Depreme karşı isyan etmek yerine, tabii ki insanız, üzülürüz, ağlarız, içimiz yanar; ama hakkımız da yok. Levha sınırında evler inşa etmişiz. Eğer illa levha sınırında kentleri kuracaksak, niye levha sınırına uygun binalar, altyapılar yapmadık? Niye çevreyi, ekosistemi ve ekonomik yapıları ona göre düzenlemedik?” dedi.
Kadercilik Anlayışına Tepki
Görür, “Bilim 20. yüzyılda ilerlemiş olmasına rağmen, bilinen bu bilgilerle hareket etmedik. Türkiye Cumhuriyeti'nin deprem stratejisi 2011 yılına kadar değişmedi; strateji şuydu: Deprem Allah'tan gelir, yapacak hiçbir şey yok. Deprem olduktan sonra, biz çizmelerimizi giyer, üç beş bakanla oraya gider, millete bağırır, çağırırız: "Ey aziz milletim, sizi aç, susuz bırakmayız." Devletimiz, hükümetimiz çok güçlüdür, ekmek, çay, yoğurt, çorba verir; geçici çadırlar, konutlar yaparız. Eski yapıları yeniden inşa ederiz, kenti ayağa kaldırırız. 1939'dan bu yana Türkiye Cumhuriyeti'nin deprem stratejisi hep böyle olmuştur. Bu strateji çağ dışıdır. Önemli olan, insanlar ölmeden önce önlem almak, öldükten sonra gidip ne yapabilirsiniz ki? Zaten ölen ölmüştür, gitmeyecek. Biz her şeyi yara sarmaya değil, yara almamak için gereken önlemleri almak üzere örgütlemeliyiz. Şimdi dünyada strateji değişti.” Şeklinde konuştu.