Gaziantep Otizm Vakfı Kurucusu Gülçin İkizceli, 5 yıldır aktif eğitim veren vakfın kuruluş aşamasından bu yana geçen süreci ve otizmi, Emektar’a anlattı. İkizceli, Otizm Vakfı’nın 5 yıldır faaliyet verdiğini ancak hayalinin ise 11 yıllık bir sürece dayandığını dile getirdi.
“BİZ ÇOK HAYAL SATIN ALDIK”
2 otistik çocuğu için eğitim arayışına başlayan İkizceli, her yolu denedikten sonra arayışının özel eğitim ve sadece rehabilitasyon ile son bulmayacağını, yaşam boyu bir desteklemeye ihtiyaç duyduklarını belirtti.
Vakfın kuruluş aşamasının eğitim almak arayışı ile başladığını dile getiren Gaziantep Otizm Vakfı Kurucusu Gülçin İkizceli, “Benim 2 otistik çocuğum var. Otizm, çok bilinmeyen ve idrar, kan, mr gibi tıbbi testlerle anlaşılan bir durum değil. Bu sebeple çok fazla cevapsız sorunların oluyor, boşuna çalınan çok fazla kapı oluyor. Annesin ve keşke dememek için her yolu deniyorsun, pişman olmamak adına her yolu denerken de çok fazla zaman kaybediyorsun. Uzun vadeli ve sabır gerektiren bir durum ancak otizmli bireyler için zaman çok daha önemli bir kavram. Otizmli çocuk için eğitim; normal gelişen bir çocuğa matematik öğretmek ya da yabancı dil öğretmek gibi bir şey değil. Bizim zamanımız o kadar önemli bir şey ki, yaşla beynin algılaması ile alakalı bir şey, çocuk büyüdükçe otorite kurmak veya yönlendirme yapmak zorlaşıyor. Biz çok hayal satın aldık verdiğin paraya üzülmüyorsun evladın için yapıyorsun ama kaybettiğin zamana çok üzülüyorsun” ifadelerini kullandı.
“VAKIF KURMAK ZOR BİR SÜREÇ”
Türkiye’de otizmin down sendromu kadar bilinmediğinin altını çizen İkizceli, “Down sendromu daha bilinen bir durum ancak otizm öyle değil çünkü insanlar görünce anladıklarını tanımlayabiliyorlar, otizm dıştan bakma ile anlaşılacak bir durum olmadığı için insanlar da otizmi tanımıyorlar. Eğitim alma ve çocuğumu sosyal hayata kazandırma aşamasında neredeyse her yere başvurdum çözüm yolları aradım ancak anladım ki herkes çözümünü deneme yanılma ile bulmuş, kendi yöntemleri ile kendisine çare olmuş bu süreçte Ankara Otizm Vakfı Başkanı beni vakıf kurmam ile ilgili çok teşvik etti ve bizde bu yolda ilerlemeye karar verdik. Dernek kurmak daha kolay ancak vakfında avantajları çok fazla. Arayış sürecinde çok fazla zaman kaybetmiştik vakıf kurma aşamasında da 1,5 bir zaman dilimi mahkeme süreci ile geçti. Vakıf kurmak zor bir süreç ancak Milli Eğitim, Aile Sosyal Politikalar Bakanlığı gibi bakanlıklara bağlı oluyorsun bunun artıları var” dedi.
“BİZ VAKFIN KURULUŞ YOLUNA 3 ÇOCUKLA ÇIKTIK”
Vakıf için 3 otistik çocukla yola çıktıklarını söyleyen Gülçin İkizceli, “Her çocuk farklı bir otistik, çünkü otizmin üzerine o çocuğun karakteristik özellikleri de ekleniyor. Biyolojik yapısında hastalık varsa üzerine eşlik eden başka hastalıklar da ekleniyor. Genelde epilepsi ekleniyor, epilepsi otizme çok eşlik eden bir rahatsızlık. Biz vakfın kuruluş yoluna 3 çocukla çıktık. Uzun bir süre yatılı eğitim aldık. 9 ay gibi bir süre hiçbir çocuğu dışarı çıkarmadık. Öğretmenlerimiz de yatılı kaldılar, 7/24 çocuklara hayatı öğretmeye çalıştık. Benim 2 çocuğum da otistik ben çocuklarıma çok şey öğrettiğimi düşünüyordum ancak hiçbir şey öğretememişim çünkü çocuk biliyor. ‘Bu annem illa yolunu bulurum ben onu vazgeçiririm’ diyor nitekim oluyordu da kıyamıyoruz hemen gevşiyoruz ancak öğretmenin eğitim vermesi bir düzen ve disiplini de beraberinde getiriyor. 48 çocuğumuz ile birlikte yola devam ediyoruz. Yaz aylarında yurtdışı veya şehir dışından gelen çocuklarımız oluyor” şeklinde konuştu.
“ÖMÜR BOYU DEVAM EDEN BİR EĞİTİM GEREKİYOR”
Otizmli bir çocuğun hiçbir zaman bir okuldan mezun olamayacağını eğitimin ömür boyu devam edeceğine dikkat çeken İkizceli, “Otizmli bir çocuk için hiçbir zaman eğitimi bitti diyemeyiz. Ömrünün sonuna kadar birisi bu çocuklara eşlik edecek, yönlendirecek ne gerekiyorsa onu yapacak. 3 aya 6 aya eğitim tamam olur diyemiyorsun. Biz Gaziantep Otizm Vakfı’nda çocuklarımıza her açıdan eğitim vererek katkı sunmaya çalışıyoruz. Okuma yazma öğretiyoruz, halk eğitimle protokoller imzaladık, MEB ile 5 yıllık protokolümüz var, eğitim alanına dair her şeyi yapmaya çalışıyoruz. Çocuk burada 8-5 eğitim görsün ama ders saatleri dışında da evde yaptığı her şeyi yapsın istiyoruz. Çamur havuzları, su savaşları gibi etkinliklerde yaptırmaya çalışıyoruz. Burası bir otizm merkezi olmasın burası bir yaşam merkezi olsun istiyoruz. Ben ölünce bu çocukların yaşaması lazım düşüncesi ile yola devam etmeye çalışıyoruz. Benden sonra çocuklarımın eğitilmesi değil, yaşaması, barınması, ısınması, yemesi gibi ihtiyaçlarını da karşılaması lazım buna ihtiyacımız var” ifadelerine yer verdi.
“BEN ÖLDÜKTEN SONRA NE OLACAK”
İkizceli, “Benim çocuğum ben öldükten sonra ne olacak? Vakfın faaliyete geçme noktası tam olarak bu oldu. Ben öldükten sonra çocuklarım ne olacak, eğitimi nasıl devam edecek, kim bakacak, ne durumda olacak bütün bunların hepsi içerisinden çıkılmaz bir kaygı bu noktada bizler vakıflaşmak ve böyle kalıcı bir yer yapmak, çocuklarımıza bizden sonra hayata devam edebilme şansı vermek istedik. Çünkü ben biliyorum ki bana bir şey olsa benim annem bile benim çocuğuma yetemez, herkesin bir hayatı var ve kimsenin sorumluluğu değil. Biz burada çocuklarımıza ‘Temel Spor Becerileri’ eğitimi veriyoruz. Denge, yürüme, top atma gibi eğitimlere öncelik sağlıyoruz çünkü çok fazla sosyal olmadıkları için içlerinde enerji birikiyor o fazla enerji ise bize öfke nöbeti olarak geri dönüyor. Çocuklarımıza bir şeyler yapabileceklerini göstermeye çalışıyoruz. Toplum dışında kalarak ‘bir şeyi yapamamak’ kaygıları oluşmuş ve bir şeyler yapabileceklerini öğreterek bu algıyı yıkmak istiyoruz. Bunu öğretene kadar çok sıkıntı yaşıyoruz ancak yapabildiklerini anladıkları zaman rahat oluyorlar ve aslında fiziksel olarak da aşırı derece de yetenekliler. Bu sebeple önce temel spor eğitimi veriyoruz. Giyinme, tuvalete gitme, duş alma gibi ‘Öz Bakım Becerileri’ eğitimi vererek de üzerine eklemeye çalışıyoruz” diye konuştu.
“BİLDİĞİNİZİ, BİLMEDİĞİM DAHA NELER BİLİYORSUNUZ”
Gaziantep Otizm Vakfı’nda yaş sınırı olmadığını kaydeden İkizceli, “Bizde yaş aralığı yok en küçük çocuğumuz 3,5 yaşında başlamıştı şu an 5 buçuk yaşında, aramızda 22 yaşında bir birey de var zaten beden büyüyor ancak hala çocuklar. Bu yüzden otizmli çocuklar demek istemiyoruz tüzüğümüz de de otizmli bireyler olarak geçiyor çünkü bu çocuklar büyüyecek hep böyle kalmayacak. Vakıfta 25 eğitmen ile birlikte çalışıyoruz, her eğitmenimizin 2 çocuğu oluyor onu da çocuğun durumuna göre dengeliyoruz. Grup çalışmaları yapıyoruz ve farklı yaş gruplarını da bir araya getirmeye çalışıyoruz. Büyük-küçük algısı gelişsin diye onları da bir araya getirmemiz gerekiyor. 48 çocuğumuz var 48 çocuğumuzun da her biri mutlaka müzik sınıfına girmeli müzik aleti çalabilse de çalamasa da onu denemesini ve duymasını istiyoruz. El işi, ahşap, gibi birbirinden farklı etkinliklerimiz var. Becerilerini ve yeteneklerini keşfetmeye çalışıyoruz çocuğumuz. O yapamasa da öyle bir etkinliğin var olduğunu görsün bilsin istiyoruz. Ben onlara bazen ‘Bildiğinizi, bilmediğim daha neler biliyorsunuz’ diyorum çünkü yapabilir, yapamaz demiyoruz kendisi de bize anlatamadığı için keşfetmemize ve zaman geçirmemize ihtiyaçları var. Denemek gerekiyor” açıklamalarında bulundu.
“SOSYALLEŞEBİLMELERİ ADINA NE GEREKİYORSA YAPIYORUZ”
Gaziantep Otizm Vakfı olarak yatılı eğitim verdiklerini dile getiren İkizceli, “Sonsuza kadar yatılı kalmalarını sağlayacak bir ortam sağlamıyoruz mümkünse yanlış davranışlarını giderelim doğru komutlarla doğru bakış açısıyla hazır olunca evlerine dönsünler diye uğraş veriyoruz. Fakat zorunlu olarak evde kalamayan çocuklar da var. Şehir dışından gelmişler ve kimsesi yok bizde kalmak zorunda kalıyorlar. Onun dışında sürekli değil ihtiyacı olduğu kadar yatılı eğitime başvuruyoruz. Alışkanlıklar otizmde çok önemli biz o sabitlerle de savaşıyoruz ve çocuklarımızı alışkanlıklardan kurtarmaya çalışıyoruz. Aidiyet duygusunu aşırı bir boyutta geliştirmeden her ortam ve her koşulda uyum sağlayabilmesi için uğraş veriyoruz. Sosyalleşebilmeleri adına ne gerekiyorsa yapıyoruz” cümlelerine yer verdi.
“ÇOK ACI ÇEKTİK”
Yatılı eğitim sürecinin aileler için zor bir süreç olduğunu anlatan İkizceli, “Günde 20 defa arayan vakfın etrafında gece gelip tur atan anneler vardı. Çok üzüldük karşılıklı çok acı çektik ama sonuç iyi oldu. Yatılı olması şart değil fakat çok yanlış yetişmiş, çok yanlış öğrenmiş ve ilerlemiş olan çocuklarımıza bir süre yatılı eğitim vermek durumunda kalıyoruz. En kötü ihtimalle tam gün olarak eğitime başlatıyoruz o aralıklarda yanlış davranışları olduğu zaman ‘biraz bizimle kalsın’ diyebiliyoruz. Öğretmenlerimizi eve gönderebiliyoruz, çocuklarımızla birlikte akşamları beraber eve gidiyorlar çünkü evdeki davranışları da geliştirmesi gerekiyor” dedi.
“BİZİM DE BİRAZ CESUR OLMAMIZ LAZIM”
Otizmin iki uçlu bir eğitim gerektirdiğini söyleyen İkizceli, “Biz insan olarak da toplum olarak da eksiğiz kişisel gelişim diye bir kaygımız yok. Bizim bir branşımız bir uzman alanlığımız yok. Yüzeysel olarak her alanda iş yapabilmeye çalışıyoruz aslında bu yanlış bir durum branşlaşmalı ve uzmanlaşmalıyız ki gelişebilelim. Detaylı eğitim yok, üstün körü eğitim var. Bizim öğretmenlerimizin hepsi kendi alanında uzmanlar, deneyerek yanılarak öğrendiler ve öğretmeye çalışıyorlar. Otizm iki uçlu bir eğitim gerektiriyor otistik çocukları eğittiğimiz gibi toplumu da eğitmemiz gerekiyor ancak toplumu eğitmek çok zor. Biz toplumun içerisine girersek toplum eğitilmiş olacak daha çok içlerinde olarak otizmi tanıtmış olacağız. Birlikte yaşamamız lazım ki onlar da görerek öğrenmeli, bizim de biraz cesur olmamız, korkmamamız, insanlara anlatmaktan bıkmamamız lazım” diyerek sözlerini noktaladı.