AK Parti'nin 2002 yılı sonunda iktidara gelmesinin ardından, Türkiye'nin dört bir yanından insanların, Uluslararası Para Fonu'na (IMF) muhtaç olmamak adına bütçeye gönüllü olarak katkı sağlamak istediklerini ve bu sebeple genel merkez ile başbakanlık telefonlarının kilitlendiğini anlattı. Tayyar, " Aradan geçen 22 yıl sonra bankaların iletişim hatları kilitlendi, arayanlar kredi kartı limitini 100 bin liranın altına düşürmek için sıraya girdiler.” dedi.
Halk Verginin nereye Harcandığını Bilmek İstiyor
Tayyar, hükümete olan güvenin zayıfladığını vurgulayarak, “Vergi adaleti, sadece toplarken değil harcarken de esastır. Toplum, verginin nasıl toplandığı kadar nereye harcandığını bilmek ve emin olmak istiyor. Mesele, zenginlik/yoksulluk kapasitesi, bu kapasite içinde 750 liranın hacmi değildir. Zira, kullanımda toplam 125 milyon 925 bin 12 kredi kartı var. Bu sayının 61 milyon 955 bin 106'sının limiti 100 bin liranın üzerinde. Yani her iki kredi kartından birinin limiti, vergiye tabi. Yani kredi kartı limiti zenginlik göstergesi değil. Ayrıca zenginden alınmış olsa bile yoksulun şartlarını iyileştirmiyorsa, anlamı var mı? Karttan alınacak toplam miktar ise 46 milyar 466 milyon 329 bin 428 lira. Kur korumanın devlete maliyetinin 850 milyar lirayı aştığı, bir özel kalem müdürünün 60 kilo altınla seyahat yaptığı yerde, bu 46 milyar liranın nereye harcanacağı konusunda şüphe duyuluyorsa, bunun üzerinde oturup düşünmek gerekir.” şeklinde konuştu.
Yakışıksız Üslup Siyasi Ömrü Kısaltır
Tayyar, “Hep söylüyorum. Hükümet, toplumla yeni bir güven köprüsü inşa edemezse, ne kadar iyi niyetli olursa olsun getireceği her vergi düzenlemesi tepkiyi arttırır, siyasi riski azdırır. Tepkili olanları anlamak ve size güven duymalarını sağlamaya çalışmak yerine, 'DEM'li, Ermeni, Yunan' gibi tahkir edici, yakışıksız, tahammülsüz bir üslupla cevap verirseniz, toplumdan iyice kopar, siyasi ömrünüzü kısaltırsınız.” dedi.