Gaziantep'in zengin tarihini ve zanaat kültürünü en iyi şekilde yansıtan Bakırcılar Çarşısı, yedi farklı çarşıdan oluşuyor. Ekspres Ekstra Dergisi'nde yayınlanan haberde yüzlerce yıllık bir geçmişe sahip olan Bakırcılar Çarşısı'nda, geçmişten günümüze kadar uzanan meslekler ve bu meslekleri icra eden ustaların hikayeleri anlatıldı.
Bakırcılar Çarşısı’nı, Gaziantep'in bakırcılık sanatından, eskici dükkanlarına kadar birçok esnafı barındıran bu çarşıda unutulmaya yüz tutmuş meslekleri icra eden zanaatkarların ağzından dinleyelim…
İşte Her köşesi tarih kokan Bakırcılar Çarşısı, şehrin kültürel zenginliğinin canlı bir tanığı olarak karşınızda…
İşte Ekspres Ekstra Dergisi'nde yayınlanan yazı…
“Yok olan mesleklerin çarşısı: Bakırcılar Çarşısı
Ekspres Extra Dergimizin ilk sayısında sizlere Elmacı Pazarı’nı gezdirmiştik. Bu sayımızda ise Bakırcılar Çarşısı’na göz atacağız. Gaziantep’in tarihinde önemli yeri olan Bakırcılar çarşısını sizler için gezdik. Sadece bakırcılık mesleği ile kalmayan içersinde birçok tarihi mesleğin yaşatıldığı bir çarşı Bakırcılar Çarşısı.
Büyükşehir Belediyesi’nin yeni bir görünüme kazandırdığı Bakırcılar Çarşısı’nda 250 dükkân bulunuyor. Bu tarihi alışveriş merkezi, Eskici Çarşısı, Attar Çarşısı, Haphapcı Çarşısı, Kendirci Çarşısı, Külekçi Çarşısı, Köşger Çarşısı ve Hasırcı Çarşısı olmak üzere yedi çarşıdan oluşuyor. Çarşı içindeki Pirsefa Sokak ise adını burada bulunan iki türbeden alıyor.
Bakırcılar Çarşısı’nın tarihi
Osmanlı dönemi ile birlikte önemli bir ticaret merkezi olarak karşımıza çıkan Gaziantep’in 16. yüzyıldaki ticari hayatı içinde bakırcılığın da büyük önemi vardır. 1536 (Hicri 943) tarihli Ayıntap Mufassal Tahrir Defteri’nin şehir nüfusuna ait bölümünde de bazı şahısların adlarının altına yazılan “sanatları ve yaptıkları, işler” kısmında sayılan mesleklerin arasında “kazancı” (bakırcı) mesleği de bulunmaktadır.
Yine 1557 tarihli, Ayıntap vakıf defterinin “Vakf-ı Ali Neccar Der Nefs-i Ayıntap” başlıklı bölümün de Ali Neccar Camii’nin vakıf gelirleri arasında sayılan 192 akçe gelirli bir dükkân için kullanılan “Dükkân der suk-ı kazganciyan” ifadesi bu tarihler de Gaziantep’te bir bakırcılar çarşısının ve organize olmuş bakırcı esnafının varlığına işaret etmektedir.
1906 (Hicri 1324) tarihli Salname-i Vilayet-i Halep’in Ayıntap kazası ile ilgili bölümün de kentte imal edilen ürünler arasında “Gayet mükemmel avani-i muhasiye (bakır kap kacak) da sayılmaktadır.
Özellikle 19. yüzyılın ikinci yarısında Gaziantep bakırcılığı açısından önemli değişikler yaşanmıştır. Bu dönemde asırlar boyunca Gaziantep atölyelerinde imal edilen geleneksel bakır eşya formlarının ve süslemelerinin yanı sıra, yeni ve özgün bakır eşya formları ortaya çıkmıştır. Bu Gaziantep’e özgü bakır eşyalarının uslu damgaları ve kitabeleri yoluyla tarihiyle bildiklerimizin tamamı 19. yüzyıla aittir. Ayrıca bu dönemde Osmanlı imparatorluğu sınırları içindeki diğer bakırcılık merkezlerini de yakından takip etmiş ve bunların bir bölümünden esinlenmiştir. 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren Gaziantep bakırcılığından süsleme teknikleri açısından da bir yenilik göze çarpar.
Bu döneme kadar Gaziantep bakırcılığından en önemli süsleme tekniği olan kazıma tekniğinin yanı sıra, zımba tekniği ile yapılan süslemeler de önem kazanmaya başlar. 19. yüzyılda Gaziantep bakırcılığında görülen bu değişiklik ve yenilik arayışları, bakır eşya ticaretini de etkilemiştir.
Gaziantep’te imal edilen bakır eşyalar özellikle yüzyılın ikinci yarısında önemli bir ticaret malzemesi haline gelmiştir.
Bu dönem de Gaziantep’ten Adana, Urfa, Malatya, Halep, Antakya ve hatta Şam gibi kentlere bakır eşya satılırdı. O yıllarda Gaziantep’te yaklaşık 60 bakırcı dükkânı bulunuyordu ve her dükkânda da yaklaşık 4 ile 10 arasında işçi çalışıyordu.
Gaziantep bakırcılık alanındaki düzeyini 20. yüzyılın başlarında da korunmuştur. 1. dünya savaşı yıllarına kadar canlılığını sürdüren Gaziantep bakırcılığı savaştan ve savaşı takip eden çalkantılı ortamdan etkilenmiş, bakır eşya üretiminde kullanılan bakırın temininde çekilen güçlükler nedeniyle kısıtlı miktarda üretim yapılmıştır. 20. yüzyılın başlarında yapılan bakır eşyalar, işçiliklerinin sadeliği ve bakırlarının inceliği ile dikkat çekerler. Antep harbini takip eden yıllarda ise Gaziantep bakırcılığı eski canlılığını ve önemini kaybetmeye başlamıştır. Bu olay onu takip eden yıllarda devam etmiş ve yüzyılların birikimi ile oluşmuş olan bakırcılar çarşısındaki bakırcı esnaf her geçen gün dükkân kapatmak ve iş değişikliği yapmak zorunda kalmıştır. Bunun büyük nedeni ekonomiktir, yani bakırcıların günümüz şartlarına göre bir Pazar oluşturmaktaki sıkıntılarıdır.
Esnafın ağzından Bakırcılar Çarşısı
7 çarşı ve bir sokaktan oluşan Bakırcılar Çarşısı’nın resmi tarihine şöyle bir göz gezdirdik. Şimdi de Bakırcılar Çarşısı’nı ve tarihini, esnafının, sanatkarının ağzından dinleyelim.
“Bakırcılığı Ermeniler’den öğrendik”
Bakırcılar Çarşısı’nın en eski esnaflarından, 1935 doğumlu Sırrı Bülbül, 1948 yılında bakırcılık mesleğine çırak olarak girdiğini ve Gaziantep’in Halep’in kazası olduğu yıllarda, Bakırcılık mesleğinin Ermeniler’den öğrenildiğini söyledi.
Bülbül; “Ermenilerin Gaziantep’te kaldığı zamanlarda bakırcılığı Ermenilerin yanında çıraklık yaparak öğrendik. Ve o yıllarda Gaziantep Halep’in kazsıydı. Nitekim şu anda kullanmış olduğumuz mutfak eşyalarımız ve yöresel yemeklerimiz, Halep’in yemekleriyle aynıdır. Bakırcılık mesleği geçmişten günümüze hep mutfağa itap ederdi. Birçok kişi geçimini bakırcılıktan sağlardı. Bakırcı esnafı genelde Akyol Mahallesi’nden çıkardı ve orada ikamet ederdi. Bakırcı esnafı denildiği zaman çarşı haricinde, Akyol mahallesi akla gelirdi. Bakır, tamamı ile el ile yapılan işlemeli üründür. Ve yapımın da çekiç ve örs kullanılır. Şimdi bu çekiç ve örsün yerini tornalar aldı.”dedi.
Külekçi Çarşısı:
56 yıldır babadan oğla sürdürülen mesleği Hacı Bekir Külekçi anlattı bizlere.
Külekçiler Çarşısı’nda pekmez ve yoğurtların konulduğu, ceviz ağacından yapılan kiloluk kaplar yapılırmış. 56 yıldır babadan oğla mesleği sürdüren Hacı Bekir Külekçi, bakın külekçiliği nasıl anlatıyor bizlere; “Külek denildiği zaman akla saklama kabı gelir. Gaziantep’in kuruluşu ile ortaya çıkan külekçi mesleği günümüze kadar gelmiştir. Şimdiki saklama kapları yokken, külekçi esnafı hammaddesi ceviz ağacından olan külekler yaparlardı. Şimdi bu külekler kalmadı. Köylüler pekmez ve yoğurt koymak için özel sipariş verirlerdi. Külekçi esnafı sadece külek değil davul kasnağı da yapardı. Davul kasnağını önceleri bizim Eyen ve Mutfa adı verilen el aletimiz vardı, bunlar ile yapardık. Şimdi bu aletler kalmadı. Ayrıca baklavacılara ceviz, tut, söğüt ağacından söve dediğimiz baklava kabı hazırlardık. Kağıt karton olmadığı için baklavalar bu kutulara konulurdu. Teknolojinin gelişmesi ile bunların hepsi bitti. Artık yaptıklarımız turistik eşya olarak değerlendiriliyor”
Kavaf çarşısı (Eskici Şarşısı):
Asıl adı Kavaf, şimdiki adı ise Eskici Çarşısı olarak geçen bu çarşımız dedelerimizin, ninelerimizin giydi Abe adlı yöresel elbiselerin işlenip satıldığı yermiş. 65 yaşındaki Hasan Özdeli, babadan oğla 450 yıldır Abe dokumacılığı yaptıklarını söyledi. 7 yaşında Abe dokumacılığına başladığını anlatan Özdeli, Abe elbisesinin yokluktan giyildiğini söyledi.
Özdeli; “Abe Gaziantep ile birlikte doğan bir Antep elbisesidir. İplikle örülür, tamamıyla el işlemesidir. Abe elbisesini Antepliler yokluktan giyerdi. Şimdi her şey lüx olduğu için Abe elbisesi kalmadı. Ayrıca yine bu çarşımızda, yemeni, kundura, lastik ayakkabı tamiri yapılırdı. Şimdi motorlu teknolojiye geçiş yapıldı. Eski giyimlerimiz kalmadı.”dedi.
Kendirci Çarşısı:
Kendircilik de artık yok olmaya yüz tutan meslekler arasında. Her türlü ağır yükü kaldırmak , bağlamak içim kullanılan kendir de teknolojiye yenik düştü.
35 yıldır bu meslekte mücadele eden, 61 yaşında ki Bilal Özbekir, bize kendir yapımı anlattı:
“Kendir yapımının çok eskilere dayandığı söylenir. Kendirin hammaddesi bildiğimiz doğal ottur. Otun yasaklanması ile birlikte, fabrikaların atıklarıyla yapılmaya başlandı. Önceleri otlar Fırat’ın kenarından toplanır ve suyun içinde yumuşatılırdı. Yumuşayan otlar tarak ile taranır. Su ve çamurla karıştırılarak, bükülür, yine el tezgâhlarıyla işlenir. Tamamen doğal bir üründür. 200–300 sene öncesinde bu işi kadınlar koyun, keçi kılı ile yaparlardı.”
Köşker Çarşısı:
Köşker Çarşısı’nın Antep’in kuruluşundan bu yana var olduğu söylenir. Burada yemeni ayakkabıların dikiminde kullanılan köşkerler üretilir. Burası şimdilerde ayakkabıcı esnafı olarak bilinen Köşker esnafının bir araya geldiği çarşıdır.
Dede mesleği olarak geçmişten bugüne köşker mesleğini devam ettiren 50 yaşında ki Hüseyin Uzunbay, bakın Köşker mesleğini anlattı:.
“Köşker dediğimiz nesne yemeni ayakkabıların yapımında kullanılır. Köşker mesleğinin Gaziantep’in kurulması ile birlikte ortaya çıktığı bilinmektedir. 1980’li yıllar ve öncesine kadar yemeni ayakkabı yapımında köşker ipliği kullanılırdı. Şimdilerde teknoloji ile birlikte makinelerde imal edilmeye başlandı. Daha önceleri iki tür yemeni vardı. Kösele yemeni ve Lastik yemeni. Kösele dediğimiz yemeni doğal malzemeler ile üretilirken, lastik dediğimiz yemeni ayakkabı kamyon lastiği ile üretilmiştir.
Doğal malzeme ile üretilen kösele yemeninin malzemeleri, hayvan pisliği, mazı, sumak ekşisi yaprağı bir biri ile karıştırılarak bir yıl suda bekletilir. Daha sonrada aynı karışım dolapta bir yıl bekletildikten sonra işlenmeye hazır hale getirilir. Yemeni ayakkabılarının rengi ise Narçiçeği ve Ceviz yaprağı ıslatılarak oluşturulur ve oluşturulan renk ile yemeni ayakkabı renklendirilir. “
Haphapcı Çarşı:
Yıllar önce bütün evlerde ve camiler de kullanılan haphap şimdiler yerini alan terlik ile tarihe karıştı. Mesleğinin son temsilcisi olarak Karagöz Caddesinde çalışan Ahmet Dük ve oğulları haphap yapmaya devam ediyor. 75 yaşında olan Dük, mesleğin son temsilcisi olduğunu söyledi.
Şehrimizde habbap, diğer ilerde Takunya ve Nalın olarak bilinen haphap’ın uzun yıllar tercih edilen tek terlik çeşidi olduğunu söyleyen Dük; “Önceleri bütün evlerde ve camilerde terlik yerine haphap kullanılırdı. Zengin fakir fark etmeksizin her vatandaş alırdı. Genelde dut ağacı ve ceviz ağacından yapılırdı. Çünkü bu iki ağaç suya dayanıklıdır.
Birçok hastalığa derman olduğu söylenmektedir. Romatizma ve Mantar gibi birçok hastalığın tedavisinde fayda sağladığı söylenilir. Şimdilerde bu işi yapan ustası falan kalmadı hepsi kapandı. İnsanlar artık haphap yerine terlik almaya başladılar. Bizim meslekte bir tek ben kaldım. Ve ben de mesleğimi oğullarıma devrettim onlar yürütecekler.”dedi.
Tanesinin 8 YTL’den saatıklarını Dük, günde bir çift haphapı zorla sattıklarını sözlerine ekledi
Attar Çarşısı:
Para kazanma amacı ile her türden mal alıp satan esnafa “Attar” esnafı denirmiş. Geçmişten günümüze sürüp gelen “Attar” mesleği şehrimizin Bakırcılar çarşısında halen “Attar Çarşısı” olarak ismini korumaktadır. Günümüz de “Attar” ismi yerine “Tüccar” ismi kullanılmaktadır.
Genelde köy halkına hitap eden eşyaların alınıp satıldığı Attar Çarşısı şimdiler de her kesime hitap etmektedir.
Hasırcılar Çarşısı:
Birçoğumuzun evin de dört mevsim boyunca kullandığımız hasır dediğimiz kilim, yüzyıllar öncesin de hayvanların üzerinde yük taşıma amaçlı kullanılan heybelerin yapımında da kullanılırdı. Teknolojinin ilerlemesi ile birlikte tarihe karışan hasırcılık mesleğini devam ettiren hasırcı esnafı da kalmamıştır. Bakırcılar çarşımızın, son çarşısı olan hasırcılar çarşısında, hasırcı esnafından geriye kepenklerine kilit vurulmuş dükkânların kaldığı görülmektedir.
Pirsefa Sokak:
Bakırcılar Çarşısı içerisinde Hz. Yuşa’ya peygambere ve Hz. Pürsefa ait iki tane türbe bulunmaktadır. Geçmişten günümüze ibadet yeri olarak vatandaşların ziyaret ettiği Hz. Yuşa ve Hz. Pürsefa türbesinin 1950 yıllarında şimdiki bulunduğu alana taşındığı söylenmektedir. Pirsefa Sokağın adı bu türbelerden gelmektedir.”