Vakti zamanında Antep’te adamın biri sabah erkenden kalkmış, binmiş katırına bağına üzüm kesmeye gitmiş. Üzümleri kesmiş, mahralara doldurmuş, hayvanın sırtına çatıp eve getirip evin hayadına yıkmış. Güzelce yıkamış, hayadda duran taş sala döküp, üzerine beyaz toprak serpip üzerine çıkıp ayaklarıyla bir güzel ezip, suyunu çıkarmış. Saldan akan üzüm suyunu dinlendirip durulması için teşte boşalmak istemiş… Bakmış ki teştin dibi oynuyor, Komşusuna haber gönderip; “komşu benim teştin dibi çürümüş, teştini versen de şu şireyi yapsam” demiş. Komşu “başım gözüm üstüne hemen gönderiyorum” demesine rağmen teşt bir türlü gelmemiş. Adam bakmış teşt gelmiyor. Kendi çürük teştine üzüm suyunu doldurmuş durulmaya bırakmış. Daha sonra teşti biraz öteye almak için hafifçe yerinden kımıldatınca teştin dibi düşmüş, üzüm suyu heba olup gitmiş. Adam heba olan üzüm suyunun ardından kendi kendine homurdanırken, tam o sırada komşu elinde teştle içeri girMİŞ. Bunu gören adam dayanmamış iğneleyici bir üslupla komşusuna dönüp;” Allah razı olsun komşu!” Kırık teştin dibi düştü, adamlığın baştan aştı” deyip, sitemkâr bir şekilde teşekkür etmiş, gelen teşti geri çevirmiş.O günden sonra da yardıma ihtiyaç duyulduğu bildirilmesine rağmen ,talepin karşılıksız kalması ya da geç cevap verilmesi durumunda muhatabına sitem etmek, ayıplamak, yermek için bu deyim kullanılmış, yıllar içinde ağzımda yer bulup, bugünlere kadar gelmiş.