Adını Fransız askerlerine karşı anasını korurken can veren yiğit bir evlattan alıp da Türkiye'nin en büyük ilk 20 ilçesinden biri, Gaziantep'in ise en büyük ikinci ilçesi olacaksın fakat 30 yıl sonra aldığın bu bölgeyi ilkesiz siyasetin iflas merkezi hâline getireceksin.
Bir ülkenin geleceğine ve yaşam standartlarına bu denli önemli etkisi olan siyasete hiçbir seçim kriteri getirmeyeceksin; parası olana siyaset hakkı vereceksin, biat edeni aday göstereceksin, ne niteliğe ne karaktere dikkat etmeyeceksin, rant zemini üzerine kurulu kirli siyaseti temizlemek ya da iyileştirmek için en başından hatalı olan bu sistemi değiştirmeyeceksin, sonra da vatana millete faydalı, topluma değer katan işler bekleyeceksin!
Trajik bir ikilem.
Üstelik bu kirli siyasetin nicesini yuttuğu düzene, kendi itibarına da zarar gelir ve harcanır kaygısıyla girmekten çekimser kalan birçok dürüst ve kaliteli insanı da memlekete layıkıyla hizmet etme girişiminden uzaklaştıracak ve küstüreceksin, sonra da siyasette olanların yetersizliğini, vasatlığını, beceriksizliğini, bencilliğini, açgözlülüğünü, liyakatsizliğini, duyarsızlığını, kısaca her yönüyle siyaseti halk için değil kişisel hırsları ve çıkarları için yapan kimlikleri tartışıp evirip çevirip ısıtıp ısıtıp piyasaya süreceksin!
Sonra da o siyaset arenasından hayır bekleyeceksin!
Daha çok beklersiniz...
Gaziantep Şehitkamil Belediyesi’nde yaşanan Umut Yılmaz krizi, sadece yerel bir çekişme değil, Türkiye’de siyasi partilerin yönetim kültürü, kriz refleksi ve etik anlayışı hakkında çok daha derin bir durumun simgesidir aslında.
Bir yönetim danışmanı olarak bu süreci tüm yönleriyle incelediğimde ortaya çıkan tablo son derece çarpıcıdır!
Buyurunuz madde madde sırasıyla bir kriz anatomisi:
1. Şehitkamil Belediye Başkanı Umut Yılmaz ile CHP Gaziantep İl ve İlçe Örgütü arasındaki gerilim, bir seçim başarısından hemen sonra başlayan güç ve kadro mücadelesine dönüşür.
2. Umut Yılmaz, belediye yönetiminde bağımsız hareket etmek ister. Parti örgütü ise kendisini "parti disiplini dışına çıkmakla" suçlar. Taraflar kısa sürede tüm köprüleri atarak kamuoyu önünde sert bir çatışmaya sürüklenir.
(Burada asıl mesele sadece kişisel hırslar veya şahsi hatalar değil; parti içi sistemsizlik, kriz yönetimindeki yetersizlik ve siyasi etik ilkesinden uzaklaşmaktır!)
3. CHP Gaziantep Örgütünün tutarsızlığı da cabası derken CHP Gaziantep İl Başkanlığı ve Şehitkamil İlçe Yönetimi, bu krizi başından itibaren doğru yönetemez. Belediye başkanıyla şeffaf ve yapıcı bir diyalog zemini oluşturmak yerine, meseleyi hızla kamuoyuna taşıyarak partinin iç sorunlarını meydan savaşına çevirir.
4. Disiplin süreci, objektif ve delillere dayalı bir soruşturma süreci işletilmeden, "siyasi tasfiye" görüntüsüyle yürütülür.
5. Meclis üyelerinin pozisyon alırken ilkesel duruş sergilemesi gerekirken, kişisel çıkar hesapları devreye girer ve birlik duygusu tamamen çöker.
Bu tutarsızlıklar sadece Umut Yılmaz’a değil, bizzat CHP’nin kendi kurumsal itibarına da zarar verir.
Oysaki siyasi etik açısından izlenmesi gereken yol başka idi!
Modern siyaset bilimi literatürüne göre, kurumsal dayanıklılık ve kriz yönetimi, siyasi organizasyonların uzun vadeli başarısının temel unsurlarındandır (Huntington, 1968).
Bir siyasi organizasyon için ilke nettir: şahıslar değil, değerler korunur.
Lakin Gaziantep CHP yönetimi, kişisel çatışmaların esiri oldu ve ilkeleri göz ardı etti.
Eğer;
Seçimden hemen sonra Belediye Başkanı ve İl Yönetimi arasında yazılı, şeffaf bir yönetim protokolü oluşturulsaydı,
İlk çatlaklar oluştuğunda kamuoyuna yansımadan bir "iç arabuluculuk mekanizması" çalıştırılsaydı,
Disiplin süreci bağımsız bir kurulla, kişisel yargılarla değil, somut delillerle yürütülseydi,
Kamuoyuna yapılan açıklamalar sorumluluk duygusu taşıyarak, parti değerlerinin üstünde kimsenin olmadığı net biçimde gösterilseydi,
Bugün bir krizi ve sonuçlarını konuşuyor olmazdık!
Peki neden AKP bunca yolsuzluk ve usulsüzlük iddiasına rağmen ayakta kalıyor, ama CHP Gaziantep'te çuvallıyor?
Çünkü:
1. AKP’de güçlü iç dayanışma kültürü var:
AKP, hata yapanı korur ama görünür kriz çıkarmamaya özen gösterir. Skandalı kendi içinde çözer, partinin bütünlüğünü öncelikli görür. CHP Gaziantep’te ise iç çatışmalar açıkta yaşandı, herkes birbirini suçladı, parti disiplini hiçe sayıldı.
2. CHP Gaziantep’te şahıslar partiden önce geldi:
Gaziantep CHP’de bireysel kariyer hesapları partinin kurumsal çıkarının önüne geçti. Yönetim, kamu yararını değil, kişisel kliklerin savaşını önceledi.
3. Kriz iletişiminde ustalık farkı var:
AKP krizleri kontrol ederek, gündem değiştirerek, seçmen algısını yöneterek savuşturuyor. CHP Gaziantep ise kriz iletişiminde dağınık kaldı, güven erozyonuna uğradı.
4. Yönetim planı eksikliği mevcut:
AKP seçimle kazandığı belediyelerde iktidarını konsolide edecek stratejilere sahip. CHP Gaziantep’te ise Şehitkamil kazanıldı ama nasıl yönetileceğine dair bir strateji belirlenmedi. Başkan başka, il örgütü başka hedefe koştu.
5. Halkın algısı:
Seçmen bazen yolsuzluğu affeder ama yönetememeyi affetmez.
CHP Gaziantep’te seçmene şu net mesajı verilemedi:
"Biz birlikte, uyum içinde ve halk için çalışıyoruz."
Demem o ki; kurumsallaşmazsanız kurumsuzlaşırsınız!
Olan yine haklarının hakkıyla savunulmasını ve insan onuruna yaraşır bir hayat standardına ulaşmayı bekleyen vatandaşa oldu.
Herkes kendi hatasına sahip çıksın, zira başarıya sahip çıkan çok ama başarısızlıkta sorumluluk alan yok!
Umut Yılmaz mağdur edebiyatı yapmak yerine istifa etseydi daha gerçekçi ve samimi olurdu.
Kendisi de çok iyi biliyordur ki; bir partinin desteği ile geldiği bir makam, kişinin tek başına bireysel kariyerini planlayabileceği bir yer değildir.
Parti kültürü ile ters düşüyor, yetkisi dahilinde sorunları çözemiyorsa, özellikle de partisinin önemli isimlerinin içinde bulunduğu durumu dikkate alarak, tüm görevlerinden istifa etmesi daha etik ve profesyonel olurdu.
Hem İmamoğlu desteği alarak CHP ile bir yere gel, hem de İmamoğlu'na ve gençliğe tek bir destek mesajı verme; hem partiyi yerden yere vur hem de iktidar partisine malzeme ver...
Bu, ne etik ne de samimi bir davranıştır.
Milletin çıkarlarını düşünen biri, milletin daha fazla kaos içinde zarar görmesini istemez ve makamı layık olana bırakır.
Eğer Umut Yılmaz seçim sonrası ilk çatlaklar ortaya çıktığında istifa etseydi:
Kriz büyümeden kontrol altına alınırdı.
Parti kendi içinde çözüm bulmuş ve birliği korumuş olurdu.
CHP kurumsal olarak güçlenir, ilke ve disiplin mesajı verirdi.
Halk nezdinde saygınlık kazanılırdı.
Umut Yılmaz kişisel imajını zedelemeden ileride yeniden siyaset yapabilecek bir lider profili çizebilirdi.
Şehitkamil Belediyesi hızlıca reorganize edilir, yönetim boşluğu oluşmazdı.
AKP ve MHP'nin muhalefeti itibarsızlaştırma fırsatı doğmazdı.
Kısacası, erken bir istifa hem bireyi hem partiyi hem de kamu düzenini korurdu.
İstifa doğru zamanda yapılırsa bir yenilgi değil, liderlik erdemidir esasında.
Sonuç olarak:
İlkeler yoksa, iktidar da yoktur.
Şehitkamil krizi ile not alınması gereken kritik noktalar şunlardır:
Siyaset şahıslarla değil, ilkelerle yapılır.
İlkelerin yerini kişisel hesaplar alırsa, seçim zaferleri bile birkaç ay içinde anlamsızlaşır.
Bugün Gaziantep’te yaşananlar, yarın başka şehirlerde de yaşanabilir.
Siyasi partiler ilkesel duruşlarını güçlendirmezse, Türkiye'de sadece yolsuzluklar değil, ahlaki çöküşler de siyasi sahneyi belirlemeye devam edecektir.
Günü kurtaranlar, geleceği kaybeder!
Bu ülkede artık geleceği kazanacak yeni bir siyaset kültürüne ihtiyaç vardır: su gibi, ekmek gibi, acil bir zarurettir!
Ve her seferinde dediğim gibi;
KURUMSALLAŞMAZSANIZ KURUMSUZLAŞIRSINIZ!
Acilen kabul ediniz bu gerçeği.
Vatana hizmet etmek ise işin gereği ve herkesin önceliği...