Bu fotoğraf büyük bir ihtimalle 1930, ya da 40’lı yıllarda çekilmiştir.
Bu resmi görünce çok duygulandım…
Babalarımızın analarımızın yaşadıkları, bizzat şahit olduğumuz çocukluk yıllarım geldi aklıma.
Yokluğun yoksulluğun hayatın bir parçası olduğu, üst başın eskimeden yenisinin alınmadığı, yırtılınca yamalandığı, ceketlerin, gömlek ve yeleklerin kol ve yaklarının iç dış yapılarak yenilendiği, çarpanaya dönen ayakkabıların tamir edilip giyildiği, eşyaların kullanılmaz hale gelmeden yenisinin yerine konmadığı günler bir film şeridi gibi geçti gözlerimin önünden.
Bu fotoğraf dünün yoksul ama gönlü bol, dertleri çok ama kendileriyle barışık, yoklar içinde mutlu, onca mesele içinde huzurlu, başkası olmadan kendileri kalabilmiş, , şükretmesini bilen, birbirine benzer hayatı paylaşan kanaatkâr insanların temsilcisi olarak duruyor karşımızda.
Dünyaları küçük umutları kocaman, kazançları az, yürekleri geniş gururlu insanlardı onlar.
Bu fotoğraf bir zamanlar; “BİZ “dediğimiz, bir birimizin sırdaşı, paydaşı, omuzdaşı, çözüm ortağı olduğu zamanın insanlarının resmidir.
Ne idik ne olduk? Nereden nereye geldik!?
Şimdi, insan olmanın gereği pek çok değerleri yitirmiş, bencil, doyumsuz, mutsuz, acımasız, vurdumduymaz, milyonlarca insan arasında yaşamasına rağmen kendisini yapayalnız hisseden, benlik çukurunda debelenen medeni dünyanın biçare insanlarına bakınca onlara gıpta ediyor, alkışlıyorum. Bugünün insanlarına, bizlere bakınca da içim acıyor maalesef.