İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya, göreve geldiğinden beri organize suç çetelerine ve terör örgütlerine karşı yapılan mücadeleyi sosyal medya hesabından açıklıyor. Ve diyor ki; "Hedefimiz; her zaman olduğu gibi hukukun üstünlüğü ilkesine ve insan haklarına sadık kalarak, ülkemizi dünyanın en güvenli ülkesi yapmak. O nedenle; nasıl teröre, zehir tacirlerine, göçmen kaçakçılığı organizatörlerine ve kaçakçılara göz açtırmıyorsak, halkımızın huzurunu kaçıran, güvenliğini tehdit eden organize suç örgütlerine de göz açtırmayacağız." 

 

Ülkenin iç güvenliğinden sorumlu, devlet adamı vasfını taşıyan bir yöneticiden halkın duymak istediği bir açıklama…İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya, göreve geldiği günden beri hukuka ve insan haklarına saygıyı özellikle vurguluyor. İdarenin hukuksuz işlem ve eylemlerinden dolayı alınmış yargı kararlarını vakit geçirmeden uyguladığı da biliniyor.

Yerlikaya, sadece iktidara yakın kesimlerin değil, muhalif vatandaşların da destek ve takdirini almış bir isim. Lakin yerel seçimlerde İçişleri Bakanı olarak tarafsız olması gerekirken, belli adaylara oy istemesi bu desteği tartışılır hale getirmiştir.  Zira seçimin güvenliğinden sorumlu birinin seçimde taraf olması hoş karşılanmıyor. Yine de kendisinden önceki Bakan ile kıyaslandığında “sütten çıkmış ak kaşık” gibi.

Eski İçişleri Bakanı Süleyman Soylu; suç örgütü liderleri ile çektirdiği fotoğraflarla dünyanın en ilgi çekici arşivini oluşturan, muhalefeti söylemleri ile kışkırtan, keyfi ve hukuksuz kararları ile övünen, yargı kararlarını hiçe sayan, yeraltı dünyası ile adı sıkça anılan popülist bir politikacı…Bir güvenlik makalesi bile okumadan en önemli bakanlığı, sigortacı kimliği ile yıllarca idare etme başarısını gösterdi!

Soylu’nun görevi esnasında oluşturduğu troller, eskisi kadar etkili olmasa da ara sıra yaygarayı koparıyorlar. Diyorlar ki, “Ali Yerlikaya sosyal medyada sürekli çete çökertiyor! Bu çeteler İstanbul’a gökten zembille mi geldi? Siz o zaman İstanbul Valisi değil miydiniz, Bütün dünyanın uyuşturucu baronları madem İstanbul’da, niye yakalamadınız?” 

Anlaşılan Ali Yerlikaya, valiliği esnasında rahat görev yapamamış. Bakana rağmen operasyon çekmek kolay iş değil. “Ya bu deveyi gütmeli ya bu diyardan göçmeli…” diye bir atasözü vardır. Yerlikaya deveyi güder gibi görünmüş ama suç örgütlerinin arşivini de iyi tutmuş. Sorumluluk makamına getirilince de “Reis’in emri” ile peş peşe bombaları patlatıyor!

Usta gazeteci Tolga Şardan’ın haberine göre; “Soylu, İstanbul Emniyet Müdürü Zafer Aktaş’a yönelik olarak Sarallar Grubu operasyonuyla ilgili kendisine neden bilgi verilmediğini sordu. Soylu’nun eleştirisi üzerine Aktaş, “size her söylediğimizde sızıntı oldu” yanıtını verdi.”

Bu haber, doğru ya da yanlış bilemem! Dosya içeriğini bilmeden ve görüşmelere tanık olmadan kimseyi suçlamak doğru bir yaklaşım değildir. Lakin bu Şardan gibi emniyette iç istihbaratı güçlü bir gazetecinin haberine düşmüşse doğrudur diye düşünüyorum.

Buna benzer bir olay görev yaptığım dönemde İzmir’de yaşanmıştı. “Sağır Çetesi” olarak bilinin bir guruba yönelik planlı operasyon hazırlıkları yapılırken bazı bilgiler sızmış, bunun üzerine DGM Başsavcısı’nın talimatı ile elde edilen bilgiler ve operasyonun başlangıcı; dönemin Emniyet Müdürü’nden gizlenmişti. Zira siyasi kişiliği olan çete reisi ile aralarındaki bağlantıdan dolayı bilgilerin sızmasından şüphe duyulmuştu.

 

Küresel ölçekte yeraltı dünyasının kontrol ettiği para, 7,5 milyar civarındadır. Bu paranın dolaşıma girmesi ve aklanması için birçok aktörün devreye girmesi gereklidir. Genelde sanayi ve ticaret alanında faaliyet gösteren birçok çokuluslu şirketin güç kaynağının önemli bir kısmı, yeraltı dünyasının aklanması gereken parasıdır.

Bu yeraltı güçleri “SAFE HOUSE (güvenli Ev)” olarak gördükleri bir ülkede veya bir kentte yollarını birleştirirler. Peki, bu örgütler neden Türkiye’yi mesken tuttu? Gazeteci Timur Soykan’a göre; “Türkiye’nin dünya mafya üssüne dönüştürülmesinde, Varlık Barışı yasaları, Türk vatandaşlığı satışı, devletteki çürüme, mafyaya sağlanan meşruiyet gibi faktörler belirleyici oldu. Küresel boyutta mafyaya karşı düzenlenen operasyonlar da suç örgütlerinin Türkiye’ye göçünde etkiliydi.”

“Paranın açmayacağı kapı yoktur” diye bir söz vardır. Bir organize suç örgütünün hayat bulması için olmazsa olmaz üç ayak vardır. Siyaset-Bürokrasi-Yargı…Bu üç ayak kirlenince; eroin, kokain, silah kaçakçılığı, kadın ticaretinden elde edilen para; kimilerine büyük servet kapılarını açtı. Öyle olmasa, yoksul ülkelerin zengin ve kirli yöneticileri, karanlık sermayedarlar ve organize suç örgütlerinin lider kadrosu İstanbul’u niye mesken tutsun?

Kirli paranın olduğu yerde temiz yabancı sermaye kaçar. Yabancı sermayenin ülkemizi tercih etmemesinin nedeni hukuk ve adalet mekanizmasının bozulmasının yanında, kara para aklanması için uygun bir zemin oluşturulmasıdır.

 

Kirli paradan nemalanan siyasetçi, polis ve yargı mensupları açığa çıkarılıp hesap sorulmadıkça yapılan operasyonlar bir işe yaramaz. Sadece filmin kötü aktörleri değişir ama yurdum insanı aynı filmi seyretmeye devam eder. Ortada dönen ve paylaşılan inanılmaz bir para döngüsü var. Bu para sayesinde “uluslararası güvenlik güçlerince arandığı bilinen ve yakalaması için kırmızı bülten çıkarılan çete liderleri T.C. vatandaşlığı veya oturma iznini kolayca alabilmişler” algısı halk arasında oldukça yaygındır. Emeklilere, “limon satsınlar, simit satsınlar” diyen zihniyet, bu haram saltanatının hesabını niye sormaz?

Öyle görülüyor ki, toplumsal yozlaşma ve çürüme kansere dönüşmüş, tedavisi zor bir hal almıştır! Tek çaresi de hukuk ve demokrasi içerisinde; “temiz eller” operasyonları ile vücudu temizlemektir. Ve devlet; bu karanlık dönemde yapılan yolsuzlukların ve rüşvetlerin hesabını mutlaka soracaktır.

Çeçen halkını özgürlüğüne kavuşturan ve 1996 tarihinde şehit edilen Cahar Dudayev, Çeçen mafyasının Moskova’daki hâkimiyeti üzerine sorulan bir soruya şöyle cevap vermişti: "Bir ülkede polis varsa mafya yoktur. Mafya varsa, polis yoktur. Veya bir ülkede devlet varsa, mafya yoktur, mafya varsa devlet yoktur, yani mafya varsa, devlet mafyadır."

Türk devleti ilelebet var olacaktır. Türk milleti, “Ya devlet başa ya kuzgun leşe…” fikriyatına inanmış bir millettir. “Devleti mafya görme” anlayışını kabul etmemekle birlikte, “derin devlet” masalları ile devlet kudretinin kimsenin çıkarına hizmet etmesine de göz yummaz.  Her haltı ye, ondan sonra “Vatan-Millet-Sakarya…” Yok öyle yağma!