Koronavirüs’e teslim olduğumuz şu günlerde bir araya gelemeyince, uzaktan muhabbetlerimiz sıklaştı. Geçen gün telefonda muhabbet koyulaşınca söz döndü dolaştı her zaman olduğu gibi yemeye içmeye, oradan da çiğ köfteye geldi.
Lezzetin harikalar diyarının bir evladı olarak; ”çiğ köfteyi nasıl yapardınız “dediğimde; siyah kıyma, bulgur, salça, baharat katılır, yoğrulur. “Yoğuracak adam bulamazsak telefon eder getirtiriz” dediklerinde, yıllar öncesine, baba ocağında yorulan çiğ köfteler geldi aklıma.
Eskilerde, bizde çiğ köfte yoğurulacağı zaman, rahmetli babam kasaptan etin en yumuşak yerinden parça kara et alır eve getirirdi. Annem eti alır, hayad da ariş altına oturur,kara bazalat taştan yapılı sokunun içine parça parça atar, sonra tahta tokmakla başlardı tokmaklamaya. Bir eliyle eti tokamlarken, diğer elinde sivri uçlu bir bıçak tokmaklama neticesinde ortaya çıkan tel tel olmuş sinirleri seçer, et pembemsi macun haline gelinceye kadar bu işleme devam ederdi.
Bizim bildiğimiz çiğ köftenin sırrı; taş sokuda macun haline gelen kara etin, bulgurun, salçanın, baharatın, usta ellerde sabırla bir leğen içinde yoğrulması, maydanozla, taze soğanla süslenmesiydi
Şimdilerde çiğ köfte, malzemenin et makinasına atılıp beş dakikada çekildiği gibi yapılmazdı. Hele hele işin için kaynamış patates asla girmez, köftenin kimyasını bozacak katkılar yapılmazdı. Lezzeti de bugün yediğimiz çiğ köftenin lezzetine de asla benzemezdi.
Yorumlar