Demokratik rejimlerde siyasi partiler, sistemin işleyişinde ve millete hizmet noktasında oldukça büyük bir rol oynamaktadır. Öyle ki, “siyasi partiler demokrasilerin vazgeçilmez unsurları” olarak tanımlanmıştır. Lakin demokratik rejimin varlığı, partilerin iç işlerinin demokratik olduğu anlamı taşımıyor.
Türkiye'de siyasi partiler genel olarak değerlendirildiğinde, demokratik yönetim anlayışını görmek, yani partileri demokratik kurumlar olarak nitelemek mümkün değildir. En demokratik parti bile, Siyasi Partiler Kanunu'nun ön gördüğü asgari çerçevede demokrasiyi içselleştirmiş görünüyor. Yani parti içi demokrasi konusunda ortaya çıkan karnenin oldukça zayıf olduğu söylenebilir.
Demokrasilerde partiler, halk içinden doğan ve toplumsal hareketleri örgütleyen oluşumlardır. Halkın desteği ile seçimlerde iktidara gelmek için yarışacak adayların çok iyi seçilmesi ve çok iyi koordine edilmesi gerekir. Parti üyelerinin politika konusunda benzer fikirlere sahip olması yaygındır ve partiler belirli ideolojik veya politika hedeflerini destekleyebilir. Lakin bu anlayış üyelerin özgür iradelerine ipotek konulması anlamı taşımaz.
Türkiye’de özgürlük ve haklar bir sınıfsal mücadeleye dayanmadığı için partilerin yönetim yapıları oldukça karmaşıktır. Her kesimden her sınıftan kişiler aynı yapı içerisinde er almaktadır. Bu nedenle istek ve beklentileri farklılık gösterir. Zira bir iş adamının beklentisi ile bir işçinin beklentisi aynı olmaz. İşte bu noktada liderin kişisel özellikleri ön plan çıkar. Lider otoriter/totaliter bir yaklaşımı benimserse, sorunlu bir demokratik yapı ortaya çıkar ve partiler krallıklara dönüşebilir.
Peki, temel sorun nedir? Türkiye’de parti işleyişi; tek taraflı değil çift yönlü bir hareket gösterir. Birinci yolda lider ile parti özdeş hale gelir ve farklı fikirlerin yaşamasına izin verilmez. Kendisine kurtarıcı arayan halk; partinin kadrolarına ve işleyişinden ziyade, lidere bakarak oy verir. İktidara geldiğinde ise kendilerini devletin sahibi görür: “Benim Bakanım, Benim Valim…”demeye başlar.
Demokrasiyi içselleştirmemiş yapılarda ister dernek, ister kurum, isterse parti olsun, liderin çevresinde; yönetimde etkili olmak amacıyla hareket eden dar bir çevrenin oluşması kaçınılmazdır. Bu dar çevrenin lideri doğru yönlendirmesi başarıyı, yanlış yönlendirmesi ise çözülmeyi getirir.
Partilerde bir elin parmaklarını geçmeyen bu dar kadrocular, "liyakat değil sadakat" özelliği arar. Zira bilgili, birikimli ve donanımlı insanları kendileri için en büyük tehlike olarak görürler. Lider çevresinde birinci çemberi oluşturan bu ekip; istemedikleri üyeleri ya da yöneticileri kötüleyerek, lider etrafında oligarşik bir yapının tesis ve tahkim edilmesini sağlamaya çalışırlar.
Liderin ya da il başkanının veya kurum yetkilisinin çevresini kuşatıp, sorunların ona ulaşmasına mâni olmak amacıyla her şeyin “süt liman” olduğunu veya işlerin yolunda olduğunu göstermek, birinci çemberdekilerin ana amacıdır.
Zira kurulan sistem başarısız olursa, sorumlu olarak kendilerinin işaret edileceğini iyi bilirler. Bu sebeple, gerçeklerin perdelenmesi, algı yönetimi ve hileli yönlendirme ile istişare ve tartışma ortamlarına girmezler veya sürekli olarak toplantıları kontrol altında tutmaya çalışırlar.
İkinci yol ise demokratik ilke ve değerleri içselleştirerek, demokratik mekanizmaların oluşmasına imkân vermektir. Bunun en büyük engeli, mevcut Siyasal Partiler Kanunu’dur. Bu kanun ile demokrasinin partilere adapte edilmesini beklemek pek gerçekçi değildir.
Ayrıca siyasi partilerde anti demokratik yapıların ortaya çıkışının tek müsebbibi sadece lider değildir. “Parti liderlerini kutsallaştıran, olağanüstü meziyetleri olduğuna dair inancı besleyen, adeta onu bir kurtarıcı/kahraman gören anlayış maalesef toplumumuzun büyük çoğunluğunda hâkimdir.”
Zira haklının değil güçlünün, doğrunun değil yalanın, helalin değil haramın, dürüstün değil hırsızın, çalışkanın değil tembelin, adaletin değil hukuksuzluğun, devletin değil güç odaklarının yanında veya yakınında görünmek son 20 yılda yaygın hale gelmiştir. Atatürk’ün verdiği hür vatandaşlık yerine, “padişahın kapıkulu olmayı” tercih edenlerin etkinliği giderek artmaktadır.
Ömer Hayyam’ın dediği gibi, “Celladına âşık olmuşsa bir millet, İster ezan ister çan dinlet. İtiraz etmiyorsa sürü gibi illet, Müstahaktır ona her türlü zillet.” Gücün nimetlerinden faydalanayım derken, ülke elden gidiyor, bunu düşünen yok. Dahası “parti içinde farklı seslerin varlığının, liderin partisine hâkim olamadığı, partisine hâkim olamayanın da ülkeye hâkim olamayacağına” dair bir inanışın ülkeyi getirdiği nokta burasıdır. Çare anti demokratik yapılara zemin hazırlayan bu anlayışı savunmak değil; demokratik bir siyasi partiler kanunu çıkarılması için çalışmak, çağdaş anlamda bir siyasal kültür oluşturmak, parti içi demokrasiyi ve disiplini birlikte işletmek ve kurumsallaşmaktır.
Bir guruba, bir derneğe veya bir partiye üye olmak; aidiyet ve mesuliyet gerektirir. Parti içi demokrasi; kural tanımamak, partiyi kişisel mülkü olarak görmek ve disiplinsiz hareketlerde bulunmak, istediğin asmak-kesmek değildir. Öyle olursa, Osmanlının son dönemlerindeki Yeniçeri ocağına döner.
Kişilere ve sübjektif olaylara takılarak, kurumsal yapıya zarar vermek ne etik ne de doğru bir yaklaşımdır. Örneğin; yıkıcı eleştiri yapmak, sosyal medyada parti hakkında ileri geri konuşmak, kendi çıkarları için parti üyeleri hakkında iftira atmak, dedikodu yapmak, fitne-fesat çıkarmak, kumpas kurmak, basın kanalı ile yalan haber yaymak… Parti içi demokrasi ile açıklanamaz. Eleştiri, bağlı olduğun kuruluşu iyiye ve doğruya yöneltmek için yapılır.
Parti içi demokrasi, partiyi daha iyi noktaya getirmek ve iktidara talip olmak için alternatif fikir üretmektir. Bu bağlamda; öncelikle partilerde lider sultasının zayıflatılması, çarşaf liste sistemi, cinsiyet ve gençlik kotaları, üyelerin görev ve sorumlulukları gibi düzenlemeler yapılmalı, Siyasi Parti Kanunu'na parti içi demokrasiyi zorunlu kılacak diğer bazı maddeler eklenmelidir. Hemen aklınıza çözüm olarak milletvekili ve belediye başkanları seçiminde temayül veya önseçim gelmesin! Onun da elbirliği ile içine ettik. Maalesef Türkiye, bu konuda kötü uygulamalara örnek teşkil edecek bir ülke olmuştur.
Sonuç olarak; Yeni, demokrat bir siyasi partiler kanunu ile siyasi partilerin demokrasiyi ve demokratik işleyiş mekanizmalarını içselleştirmesi gerekir. Ancak o zaman kaliteli bir demokrasi inşa etmek mümkün olur. Gerisi, “lafügüzaf “tır. Yani boş laftır.
Gelecek yazımda partilerin aday seçimlerinde yaptıkları hataları ve olması gerekenleri yazacağım.