Sabahın erken vaktiydi. Öğrencilerin okula, çalışanların iş yerlerine gitmek için yola düştüğü; dolmuş otobüs, tramvay duraklarına yığıldığı saatti. Tramvaya bindim. Koltuklar doluydu. Sağ olsun bir genç ağaran saçıma hürmeten nezaket gösterip yerini bana verdi. Teşekkür ettim, geçtim oturdum.
Bir durak sonra yaşlı bir amca bindi tramvaya. Bana yerini veren genç gibi bir delikanlı daha çıkar umudu ile yaşlı amcaya yer verilmesini bekledim. Boşuna beklemişim!..Herkes adamı görmezden geliRken;bazıları gözlerini kapatmış kulağında kulaklık dinlediği müziğin ritminde kaybolmuştu!… Kimisi elindeki kitabın içine düşmüş,kimisi uyuklama rolleri keserken, kimisi de gözlerini dışarıya çevirmiş, yanı başındaki yaşlıyı görmemekte ısrar ediyordu. Maalesef yaşlı adamı kimse göremedi, görmek istemdi.
Yaşlı adamın ayakta durmakta zorlandığını görünce rahatsız oldum. Utandım, mahcubiyet duydum. Kalktım, “dayı buyur otur! “Deyip yerimi gösterince, yaşlı adam önce “yok mok !” dese de geçip oturmak zorunda kaldı..
Yaşlı adam gösterdiğim yere otururken de biraz da yüksek sesle; “Her daim hörmet göresin oğul! “Dedi.
“Her daim hörmet göresin!” Ne muhteşem bir dua!… Ne harika teşekkür!… Ne güzel bir temenniydi öyle!
Çoktandır bu kadar güzel dua, bu kadar anlamalı bir taktir görmemiştim.
“Hörmet göresin” sözcüğü o kadar çok hoşuma gitti ki sabah sabah ilaç gibi geldi bana…Kendimi öylesine huzurlu, öylesine mutlu hissettim ki içimde çiçekler açtı, kelebekler uçtu, kuşlar kanat çırptı.Oysa yaptığım sadece kalkıp yer göstermek, birkaç durak ayakta gitmekti…Ama karşılığında aldığım “hürmet göresin” dileği yüreğimin derinliklerinde unuttuklarımı hatırlattı bana.Çocuktuk evde ana babamız, okulda öğretmenlerimiz; “her daim büyüklere saygılı olun, yaşlıya, hamileye, kadına yer verin, küçükleri sevin “diye öğretmişlerdi bize.
Ne güzel şeyler öğretmişler!
Hissettiğim muhteşem bir haz, tarifi imkansız bir huzurdu…
Büyüğe saygıyı, küçüğe sevgili şefkatli olmayı öğreten öğretmenlerime, büyüklerime selam olsun.