İnsan hayatı pek çok dönemeçten geçen zorlu bir labirent gibidir. Bir çoğumuz bu labirentte pek çok kez tökezler, kaybolur, nefessiz kalırız. Hepimizin nefesini tüketen, yoran durumlar farklıdır, olaylar değişiklik gösterebilir ancak hisler hep aynıdır.
İnsanlar farklı parmak izlerine, farklı tenlere, farklı dış görünüşlere sahip olsa da bir vücudun organları gibi bir bütündür ve her farklı insan aynı hisseder. Hepimiz; kırılıyor, üzülüyor, küsüyor, yoruluyoruz. Yaşamın bizi tükettiği noktalarda, soluksuz kalırken bir sineye çekilip sessizliği arzuluyoruz hatta sessizliğe ihtiyaç duyuyoruz. Susuz kalmış bir insan gibi yoksunluğunu, açlığını çekiyoruz yalnızlığın. Etrafımız ne kadar kalabalık, kalabalıklar ne kadar can sıkıcı oluyor. Oysa ne kadar çok ihtiyacımız var kendimize, kendimizi bulabilmeye…
Anlaşılmak istiyoruz ancak daha bilmiyoruz kim olduğumuzu, benliğimiz kavramıyor hislerimizi, vücudumuzu, zihnimizi… Anlaşılmamak ne büyük lanet oysa… Anlıyormuş gibi yapmak ne büyük dert!
İnsan hayatı kör bir labirentin arasında engebeli taşlarla bezenmiş yanılsamadan ibaret ve ucuz bir kavram artık! Bir çoğumuz da bu labirentte nefessiz kalıyor, yaşadığımızı zannederken çıkışı bulamadan ölüp gidiyoruz. Kendi yolunu bulanlara hayranlık ve saygıyla…