Sosyal medyada dolaşırken rastladım bu fotoğrafa.

Gençler, 100 sene önce ceddinin yazdığı bir kitabı bile okuyamadıklarından bahsetmişler. Bunu yaparken de İngilizce ve Japonca’yı örnek göstermişler.

Keşke amaç; Atalarımızı anlamak olsa…

Arapça “Ced” yerine öz Türkçe “Ata”yı kullansalar ümitleneceğim…

Ve keşke amaç; okumak olsa…

**

Okumak olsa, küçük bir araştırmayla;

İngilizce’nin eski İngilizce, orta İngilizce ve Modern İngilizce olarak sınıflandırıldığından, Latin alfabesi ile dünya dili haline geldiğinden, haberdar olacaklardı.

Runik alfabe ile yazılmış Eski İngilizce’yi bugün anlamanın mümkün olmadığını öğreneceklerdi.

Yine biraz araştırsalar, Japonca’da üç farklı alfabenin olduğunu,

standart Yazı Japoncası Bungo’nun 1900’lere kadar kullanıldığını,

1940’lardan sonra etkisinin genişleten “Kōgo”nun bugün hem konuşmada, hem Japonca yazmada hakim olan yöntem, olduğunu öğreneceklerdi.

**

Osmanlıca’ya dönecek olursak;

Daha Atatürk doğmadan önce, 1851'de Münif Paşa’nın Arap harfleri ile okuyup yazmanın zor olduğuna dikkat çekerek, halkın eğitiminin yapılamadığını, bu nedenle alfabenin düzeltilmesi gerektiğini söylediğinden, haberdar olacaklardı.

Özlem duydukları Osmanlıca, Osmanlı yönetici sınıfının ve eğitimli seçkinlerin kullandığı bir yazışma ve edebiyat diliydi. Günlük hayatta konuşulan bir dil, hiçbir zaman olmadı. 

Diğer taraftan, kendi iradeleri ve istekleri doğrultusunda bu dili öğrenmelerinin önünde de bir engel bulunmuyor.

Tabii amaç; gerçekten okumaksa…

**

Metin Külünk’ün zamlarla ilgili açıklamasını da bu yönden değerlendirmek gerekiyor aslında.

“Zammı yapana değil, yaptırana bak” sözünü nasıl değerlendirelim?

Zammı yapan kim, yaptıran kim?

Sayın Külünk biliyor ki dikte edileni konuşan, algı ile yönlendirilebilen ciddi bir kitle var.

15 Temmuz’da yapılan zamları, dış güçlerin, CHP’nin, FETÖ’nün yaptığına inandırabilecekleri geniş bir kitle.

Hatta bunu körlemesine savunabilecek  bir kitleden bahsediyoruz.

**

Bir önceki yazımda bahsettiğim “Biat Kültürü”nün yansıması.

Araştırmayan, sorgulamayan, öğrenmeye değil, dikte edileni uygulamaya yönlendiren bir eğitim sistemi. Ve bundan son derece memnun olan bir siyasetçi topluluğu…

**

Fiyatlar neden sürekli artıyor?

Devlet, ev sahibine “yüzde 25’ten fazla arttıramazsın” derken, neden kendi alacağı vergiye yüzde 200’leri aşan oranlarda zam yapıyor?

Ülkeyi yönetenler belli iken, zamları başkası nasıl yapabilir? O zaman ülkeyi yöneteneler neden buna engel olmuyorlar?

Dünya devi isek, bu dış güçler bize, nasıl böyle rahat müdahale edebiliyorlar?

Çok basit ama cevabı alınmayan sorular.

**

Bunları biz bize yazıyoruz, konuşuyoruz.

Ne yazık ki okuyan, sorgulayan çok küçük bir kesimle sınırlı.

Diğerlerinin ilgi alanına girmiyor.

Dikte edileni konuşmak daha kolay; “Ezanlar dinmesin, bayrak inmesin…”

Keşke okuyacaklarına dair minicik bir ümidim olsa;

Her yazımı Osmanlıca’ya çevirtip yayımlayacağım.