Yaratıcı fikirlerin kişinin zihninde aniden belirmeyeceğini belirten uzmanlar, fikre karşı farkındalığın olması gerektiğini ifade ediyor. Yaratıcı kişilerin zihinlerine inen ilhamların öncesinde hazırlık yapmış oldukları bir gerçek. Önce uğraşırsın, bilinçli olarak içselleştirirsin, sonra da kuluçkaya bırakırsın. Bilincin derinliklerinde kendi kendine pişmeye devam eder ve bir gün beklenmedik bir şekilde fikir zihninizin içine iner. Herkesin yaratıcı olamaz, yaratıcı kişilerin dayatılan kuralları sevmeyen, normal ve normal olmayan arasındaki sınırlarda dolaşmayı seven, mistik eğilimleri olan ve bu yüzden genellikle toplumda reddedilen kişilerdir.
Bilim insanlarının da çok iyi bildiği gibi, belli zamanların ‘zamanın ruhu’ denilen özelliği itibariyle farklı kişilerin zihnine aynı yaratıcılıkların düşebilir. Hani eskiden derlerdi ya piramitleri Mısırlılar da Mayalar da yapmış. Güney Asya’da da yapılmış ve Mısırlılarla Mayaların birbirinden haberi yok mesela. Ama aynı dönemlerde aynı yaratıcılığı kullanmışlar. Bilim insanları da genelde bir keşif yaptıkları zaman bunu bir an önce yayınlamak ve dünyaya duyurmak isterler çünkü bir iki ay içerisinde başkaları da benzer keşifleri yapabiliyor. Sanki evrensel bir kolektif bilinç bağlantısı varmış gibi bir sezgisel durum oluyor.
Bu durum, zamanın ruhu denen şeyin kıvamına gelmesi ile veya birçok insanın aynı şeylerle uğraşmasından kaynaklanıyor olabilir. Belki de daha geniş bilmediğimiz derin bir bağlantısı da olabilir yaratıcılıkla. Jung’un bakış açısı ‘Kolektif Bilinçaltı’na göre; aslında hepimizin zihninin ve bilincin derinliklerinde birbirimize bir şekilde bağımız var. Bu bağ ortak sembolleri kullanmamızı sağlıyor, ortak rüyaları görmemizi sağlıyor. Farklı toplumlarda da aynı yorumlanan benzer rüyalar var. Örneğin dev ağaç görmeler yeniden başlangıcın ve kuruluşun sembolü oluyor gibi. Ama bu tamamen arka planı kanıtlanmamış klasik bakış açısıdır. Fizikle ya da kuantum fiziği ile bakarsak evrende her şey aşağı yukarı birbirine bağlı. Çünkü yedi milyar yıl önce zaten hepimiz toplu iğne başı büyüklüğündeki bir alanın içerisinde, uzayın içerisinde zamansız mekânsız olarak bir aradaydık. Dış dünyada gördüğümüz her şey evren ya da birçok şey bir aradaydı. Bir bağlantımız var, tabii bir başlangıç da.
Aniden gelmez
Bütün yaratıcı kişilerdeki ilhamsal algı, aslında müzisyenlerin, büyük bestecilerin, yazarların ve diğerlerinin kendilerinden de fark ettikleri bir şeydir. Bir anda kafanızın içine inen bir şeyi daha sonra anlaşılabilecek şekilde parçalara ayırarak ifade etmeniz gerekiyor. Ancak biz bekleyelim de kafamızın içine bir fikir insin gibi bir şey olmaz. O fikre bir farkındalığınızın olması ve bunun orijinal bir şey olduğunun farkında olmanız gerekiyor. Genelde yaratıcı kişilerin zihnine inen bu ilhamlar, daha öncesinde zaten hazırlıklar yapmışlardır. Bir gün o kıvamına ulaşınca da insanın zihnine bir bütün olarak iniyor. Yani önce uğraşırsın onu içselleştirirsin bilinçli olarak, sonra onu sanki unutmuş gibi olursun yani kuluçkaya bırakırsın. Bilincin derinliklerinde kendi kendine pişmeye devam ediyordur. Sonra bir gün beklenmedik bir şekilde fikir zihninizin içine iner.
Sağ beyin bilgiye bütün olarak hakimdir. Daha bütünsel ele alıyor. Ama sağ beynin dili olmadığı için onu daha çok çizerek sembolik anlatır. Sembolik anlattığı için o bütünsel bilginin eğer biz bunu yazacaksak çizeceksek notaya çevireceksek, sağ beynimizden sol beyne gitmesi lazım. Fakat burada genelde bilgi kayıpları olur. Bazen olur ya bir şey hissedersiniz yani kafanızdaki sorunun cevabı vardır. Bir aydınlanma olur bir anda, fakat onu konuşma ve ifade etme kısmında yetersizliğinizi kendiniz fark edersiniz. İlhamı bazen günlük ifadelerle dile dökmek imkânsız olabiliyor. O zaman yeni kelimeler icat edebiliyorsunuz zihninizdeki bütünselliği anlatabilmek için.
Büyük bir bağlantı var
Sonuçta sezgi bilim, nöroloji ya da sinir olarak bakıldığı zaman yokluktan gelen bir bilgi değildir, aslında bilinç dışı bilgi işleminin bir ürünüdür.
Hiçbir şey yapmayıp bana ilham gelecek diye beklemek olmaz. Sezgi, işleyen bir beyinde anlam kazanır. Orada ortaya çıkar. Sezgi ve yaratıcılık arasında çok büyük bir bağlantı var. Ama bu olmayan bir yerden gelen bir bilgi değil. Ama o bilgiyi de fark etmek için hazır ve işleyen bir beyin olmak gerekiyor. Bugün zihnimizde yüz yıl sonraki bir teknoloji düşebiliriz ama bunu anlamak, yorumlamak için bir zekaya ön hazırlığa sahip olmamız gerekiyor.
Yaratıcı kişi sınırlarda dolaşır
Herkesin yaratıcı olamaz, çünkü yaratıcılık kişilik özellikleriyle bağlantılıdır. Yaratıcı kişiliğin özellikleri vardır. Dışarıdan dayatılan kuralları sevmezler. Kuralların dışına taşmaya bayılırlar. Normal ve normal olmayan arasındaki sınırlarda dolaşmayı severler. Mistik eğilimleri olur genelde ve dışarıdan bu özellikleri garip olarak algılanırlar. Bundan dolayı toplumda genelde reddedilirler.
Kişinin mizaç ve karakter bileşeni olarak bakıldığı zaman, mizaç olarak böyle bir özellik taşıyan kişi yaratıcı olabilir. Kişi önündeki yaratıcılık sürecinde belirsizliğe tahammül edebilecek ve karşı çıkışlara karşı dirençli olacak. Ama nihayetinde toplulukla da alakalı bir şey. Birey evet yaratıcı olabilir ama topluluk ona müsaade etmeli, korumalı. Ayrıca bunların yanında toplumda refahın da olması gerekir. Toplumun ve bireyin belli bir ekonomik refahın üstüne çıkması lazım. Temel ihtiyaçların giderilmesi gerekir. Yaratıcılığın ulaştığı şeyler çok karmaşık değildir. Yaratıcılık ürünleri basit, estetik, anlaşılır ve genelde güzeldir. Alıntı