Gaziantep'in Kozluca Mahallesi'nde bulunan ve tarihi 1635 yılına dayanan Tahmis Kahvesi, şehrin tarihine tanıklık ederek önemli bir simge haline geldi. Şehrin kültürel mirasını yansıtan bu mekan, zamanla kıraathane kültüründen ayrılarak kafe kültürüne geçiş yaptı. Böylece Tahmis Kahvesi, hem yerel halkın hem de ziyaretçilerin uğrak yeri oldu. Geleneksel Türk kahvesi ve menengiç kahvesiyle ünlü Tahmis Kahvesi, modern kafe kültürünün yaygınlaşmasına rağmen ayakta kalmayı sürdürdü.

Bülent Ağcabey'in Tahmis Anlatısı

İşte Gazeteci Yazar Bülent Ağcabay’ın 2008 yılında Ekspres Gazetesi Ekstra Dergisi için kaleme aldığı yazısından Tahmis Kıraathanesi/Kahvesi…

“Gaziantep’te kahvehane kültürü, özellikle Cumhuriyet’in ilk yıllarında şehrin sosyo-kültürel yaşamında önemli yer tutar. Günümüzde her ne kadar bu tür mekânlar, işsizlerin ve emeklilerin uğrak yeri olarak görülse de, eski kahvehaneler zaman öldürmek için değil, karşılıklı fikir alış-verişinin yapıldığı, okuma kültürünün ağırlıkta olduğu, toplumun ileri gelenlerinin gidip beyin fırtınası yaptığı mekânlardı. Zaman içerisinde görsel ve işlevsel olarak şekil değiştiren kahvehaneler, bugün değişik amaçlar için kullanılır duruma geldi.

Bir dönem, şairlerin, yazarların ve zamanın entelektüellerinin buluştukları, memleket meselelerini konuştukları tartıştıkları yerler olan kahvehaneler, giderek sosyal hayatın ayrılmaz bir parçası olarak toplumdaki yerlerini aldılar. Farklı kültürlere ev sahipliği yapan, mahalle kahveleri, esnaf kahveleri, aşık kahveleri, çarşı kahvehaneleri, sabahçı kahvehaneleri, meddah kahveleri, hikayeci kahvehaneleri süreç içerisinde ya yok olup gitti, ya da cafe kültürüne direnircesine yaşam mücadelesi vermeye çalışıyor.

Sabahın ilk ışıklarıyla birlikte kapılarını yeni güne açan Tahmis Kahvesi, yılların eskitemediği yüzlere ev sahipliği yapıyor. Kahve içmek, nargile fokurdatmak ya da yarenlik etmek isteyenlerin mekanı olan Tahmis, “Mekteb-i irfan” tanımının da hakkını veriyor. Gün görmüş masaları, asma katı ve başka hiçbir yerde soluyamayacağınız havasıyla görülmesi farz olunan bu has mekânda içeceğiniz bol köpüklü bir Menengiç Kahvesi, damağınızda hoş bir tat bırakmanın ötesinde, hafızalarınızdan değil 40 yıl belki bir ömür silinmeyecek anılar katacak hayatınıza…

Keyifli sohbetlerin yapıldığı, memleket sorunlarının tartışıldığı, çaylar yudumlanırken tavla, okey ve kağıt oyunlarının oynandığı Tahmis Kahvesi, eski semt kahveleri gibi; giderek yaygınlaşan cafe kültürüne direnircesine dimdik ayakta kalma mücadelesi veriyor.

Gaziantep, Kozluca Mahallesi, eski buğday arasasının kuzeyinde yer alan Tahmis Kahvesi, Mevlevihane’ye gelir amaçlı yaptırılan dükkânlardan yalnızca bir tanesi. Gaziantep Şer’i Mahkeme Sicil kayıtları, 1635 tarihli Vakfiyesi ve Mevlevihane’nin Semahane kapısı üzerindeki 1638 tarihli Farsça kitabesinden “Ayıntab Sancak Beyi Türkmen Mustafa Ağa Bin Yusuf” tarafından yaptırıldığı anlaşılıyor.

Tahmis’in kelime olarak kökeni Arapça. Osmanlıca’ya da buradan girmiş. Kelime anlamı, “kavrulmuş ve öğütülmüş kahve satan yer” demek. Tahmis’in sonu “sin” ile biterse, ateşte kızdırıp kavurma – kahve kavrulan yer – kahve satılan ye anlamına gelir. Eğer sonu “sat” ile biterse, “dövülmüş kahve satan yer” anlamında kullanılır.

Kahvehaneye Tahmis isminin Kurtuluş Savaşı öncesi, Antep’i işgal eden İngilizler tarafından verildiği konusunda bir söylenti var. İngilizler işgal günlerinde burada konakladığı ve İngiltere’deki “Theimes Nehri” ile bağlantı kurarak buraya kısaca “Tayms” ismi verildiği söylenmektedir. Ancak, çok sayıda kahvehane müdaviminin anlatımlarına göre, kahvehanenin ismi ile İngilizler’in hiçbir bağlantısı yok. Burası işgalden önceki yıllarda da “Tahmis Kahvesi” olarak anılmaktaydı…

Tahmis Kahvesi’nin geleneksel müşteri profili, gündüzleri de kahveden çay içen ve halk arasında, “Arasa Uşağı” da denilen kişilerdir. Son 15 yıla kadar müşterilerinin büyük çoğunluğunun ev ve işyerleri, genellikle Kozluca ve eski Antep mahallelerinde olması nedeniyle Tahmis Kahvesi tercih edilmiş ancak, son yıllarda ticaret ve yerleşim merkezleri şehrin batı kesimine doğru kaymasıyla birlikte, boşalan evlere kırsaldan gelenlerin yerleşmesi, özellikle kahvehanenin gece müşteri profilini değiştirmiştir.

Kahvehane, kuruluşundan bugünü kadar çok değişik insan topluluklarına ev sahipliği yapmış. Dönemin siyasi, ekonomik, eleştirel sohbetleri burada yapılmış, şairler tarafından “tahmis”ler yazılıp, yaşanmış halk hikâyelerinin en güzel örnekleri yine burada dinleyicileriyle buluşmuştur. Belki de Tahmis Kahvesi’ni, şehirdeki diğer kahvehanelere göre ayrıcalıklı tutan en büyük özelliği, fiziksel dokusundan çok, tarihe yaptığı tanıklığı, edebiyatın, musikinin, karagöz gösteri sanatının en güzel örneklerinin sunulduğu mekan olmasıydı.

Tahmis Kahvesi yakın bir zamana kadar, ticari nabzının en yüksek attığı bir alanda bulunmasından dolayı, esnaf arasındaki birçok dayanışmaya da tanıklık etmiştir. Bu anlamda, kahvehaneyi, Arasa bütünselliği içerisinde değerlendirmekte fayda vardır. Zaman içerisinde burada, buğdayın rekoltesinin ne olacağı, hangi köylerden ne kadar buğdayın geleceği koşulup, ticari anlamda tedbir alınmıştır. Barak Ovası’nın kuzey tarafında yer alan köyler ile Nizip bölgesinde yer alan köyler arasındaki iklime dayalı farklılığa dayalı beklentiler Tahmis Kahvesi’nde değerlendirilip, bölgelerden gelecek buğday, arpa ve yulafın fiyatı burada belirlenmiştir. Özellikle altınla-arpa eşdeğer olarak görülüp ve altının yükselişi veya düşüşü arpanın fiyatına etki etmiştir. Böyle bir görev üstlenen kahvehane, sabah günün ilk saatlerinde köylünün ağırlıklı olduğu bir mekan özelliğiyle, bu günkü buğday borsasının görevini o günlerde üstlenmiştir.

Kahvehane de yaygın olarak çay, Türk Kahvesi ve Menengiç Kahvesi içilmektedir. Bugün pek yaygın olmayan ancak geçmişte tüketimi daha fazla olan “Mırra” da kahvehanenin vazgeçilmez içeceklerinden bir tanesiydi. Mırra, “mekkavi fincan” denilen, küçük, kulpsuz fincanlarda kahvehane sahibi tarafından müşteriyi karşıladıktan sonra ikram edilen bir yudumluk bu kahveyi, üç yudumda tüketilen acı kahvedir. Ayrıca ıhlamur, tarçın, zahter gibi bitki çayları da yaygın olarak tüketilmektedir. Yöreye mahsus bir içecek olan Menengiç Kahvesi yüzyıllardır kahveyle bütünselleşmiş bir içecek olarak, halen en gözde olanıdır.

Hikaye ve Karagöz; Tahmis’in olmazsa olmazları…

Kahvehanenin özellikle Ramazan aylarında farklı bir havaya büründüğü söylenir. Şuanda kullanılmayan kahvenin asma katı yani yazlık bölümü, ramazan aylarında ve özel günlerde musiki ve gösteri sanatlarına uzun yıllar ev sahipliği yapmış. Özellikle hikayeciler ve Karagöz ustaları, kahvehaneyle bütünleşerek, bu geleneği uzun yıllar sürdürmüşler.

Anlatılan o ki; hikayeciler anlatıma başlamadan önce, yüksek bir alana çıkar, ellerindeki kocaman bir değneği döşemeye vurup, sessizliği sağlarlardı. O yıllarda hikâyecilerin kahvenin müşterisine etkisi de oldukça fazla olmuştur. İyi hikâye anlatıcıları hangi kahvedeyse o kahvenin müşterilerinin dolup taştığı söylenir. İyi bir hikâyecinin “Kırk Gece Masalları”nı isterse 30 – 40 gün dahi sürdürdüğü olmuştur. Hikayeciler, anlatıma “Bir varmış bir yokmuş…” ile başlar, “Her ne kadar sürç-ü lisan olduysa affola” diyerek hikayenin en heyecanlı yerinde, “arkası yarın” der hikayenin kalanını bir sonraki güne bırakırlardı. O yıllarda, “Köroğlu”, “Zaloğlu” gibi hikâyeler en çok beğenilen hikayelerin başında gelirdi. Gecenin sonunda ise, hikâyeci ya da yardımcısı çay tepsisini eline alarak, anlatımın karşılığı olarak müşterilerin gönlünden koptuğu kadar para toplanırdı. En bilinen hikâyecilerden “Bayram Arık”, “Kör İbo” ve “Çerkez Ali” aynı zamanda kahvenin sürekli müdavimlerindendi.

Karagöz’de yine hikâyeciler gibi kahvenin vazgeçilmez renklerinden biriydi. Kış akşamları ve Ramazan aylarında iftar sonrası müşterilerin imsak vaktine kadar en büyük eğlencelerinin başında gelirdi. Kahvehane işletmecileri, dönemin ünlü Karagözcüleriyle kendi işyerlerinde çalışmaları için sözlü bir anlaşma yapar ve durum gerek müşterilerine, gerekse kahve dışındakilere duyurularak, kahvenin müşterisinin artması sağlanırdı. Gösteri ustası kahvelerin uygun gördüğü bir köşesine perdesini kurar ve gecenin belli saatlerinde gösteriye başlardı. Karagözcülere kahve sahibi tarafından bir ücret ödenmez, oyun sonrasında Karagözcü adına bir tepsi dolaştırılarak para toplanır ve emeğinin karşılığı ödenirdi. Ertesi günün programı kahvehane müşterileri dağılmadan duyurulur, müşterilerin genel istekleri doğrultusunda bir sonraki günün oyun akışı tespit olunurdu.

Tahmis Kahvesi’nde Nargile keyfi…

Tahmis Kahvesi yüz yıllardır, nargile ile ayrılmaz bir bütünsellik içerisindedir. Nargile için tiryakiler, “köşesi, meşesi, şisesi” diye üç koşul öne sürerler. Köşeden amaç, yarım ay şeklinde oturulmasıdır. Köşeye gurubun dışında kimse gelmez ve bu gurubun en yaşlısı ya da sohbeti dinlenen kişisi otururdu. Sohbetler genellikle, eski Antep tarihiyle ilgili anılar, gülmelikli hikayeler olurken, zaman zaman konu edebiyata, şiire de yönelik olurdu. Hatta Şair Fahri Yıldız bu edebiyat sohbetlerini bir dörtlükle süslerdi. Halepli Mehmet Meyal, Abdülkadir Dinçerler, Hüseyin Apaydın, Ahmet Cansunar bilinen nargile içicilerindendir.

Müdavimlerin oluşturdukları gurup köşeyi oluştururken, nargilenin ateşinde meşe kömürü kullanılmasından dolayı meşesi, şişesi de cam gövdesiydi. Hatta mevsimine göre “can erik” şişenin içerisine atılır, eğer şişe kristal ise, ışığında etkisiyle doğal olarak oluşan pırıltı ayrı bir güzellik verirdi.

Geçmiş yıllarda nargile şişeleri şehrimize genellikle Halep’ten gelirdi. Tahmis’in nargile müdavimleri, kendi “marbuşları”nı ve ateş tutacak maşalarını yanlarında getirirken, nargile şişesi kahvehanede kalırdı. Nargile müdavimi kahveye geldiğinde, kahvehanenin tömbekicisi tarafından nargile basılırdı. Tömbekinin tütünü ise, bir gün öncesinden ıslanır, acılığı giderilir, sıkı şekilde basılır, şişe ateşle birlikte getirilerek, şişe sahibine sunulurdu. Şişe sahibinin bu hazırlıklar sırasında marbuşu alınır, takılarak verilirdi. Marbuşu olmayanlara kahvenin şişesi getirilir ise, nargilecinin yanında bir fincanın içerisine sıcak su konularak temizlenirdi. Genellikle başkasının nargilesini kullananlar yanında ağızlık taşır ve bu işlemlerden sonra kendi ağızlığını takar ve nargilesini öyle içerdi. Nargilecilerin büyük bir çoğunluğu oyun oynamaz, sohbet yaparlardı. Nargile tiryakileri genellikle sabahın erken saatlerinde, kuşluk vakti denilen ikindi vakti ve gece gelip nargile içenler dahi olurdu. Nargileciler için, “Tütünü tömbeki, tömbekiyi de mezar paklar” deyimi nargileciler tarafından bilinirdi.

Meşhur damacılar

Gaziantep’te iyi dama oynayan, Dondurmacı Mehmet Ali Efendi, Kunduracı Adil Usta gibi meşhur damacıları vardı. Meşhur dama oyuncuları, karşısındaki oyuncuya 5 – 10 taş verir, oyuna öyle başlar ve oyunu kazanırlardı. Gerek Kristal Kahvesi’nin ve gerekse Tabakhane’de “Çör Çöp Kahvesi”nin damacıları iyi dama oynayanlarla gider farklı kahvelerde dama oynarlardı. Farklı kahvehanelerde oturan bu damacılar, zaman zaman farklı kahvehanelerde buluşur, kendi aralarında karşılaşmalar yapardı. Masanın etrafında büyük kalabalıklar oluşur, müsabaka sırasında büyük bir sessizlik kahveye hakim olurdu. Ustalar arası müsabakalar o yıllarda çok meşhurdu. Bu müsabakalar zaman zaman Tahmis Kahvesi’nde gerçekleşmiştir.

Müşteriler 50-60 yıllık

Tahmis Kahvesi’nin en önemli özelliklerinden bir tanesi de müşterilerinin uzun yıllar bu mekandan kopamaması. Müdavimlerin büyük bir bölümü 40 yıllık müşteri olma özelliğini taşırken, 50-60 yıllık müşterileri de oldukça fazla. Bazıları evlerinin ya da işyerlerinin yakınında olmasından dolayı bu kahvehaneye gelirken, zaman içinde ev ve işyerleri uzaklaşan müdavimler daha sonra da buradan kopamamış. Kutlarlar, Ataylar, Mehmet Tüzün, Özkülekçiler, Koçumlar, Fahri Yıldız, Halepli Mehmet Meyal, Abdülkadir Dinçerler, Hüseyin Apaydın, Ahmet Cansunar, Değirmenci Mehmet ve Nevres Fesli aileleri mensuplarının yanı sıra, Ömer Acıoğlu, Erdem Ocak, Zekeriya Tokatlıoğlu, Bayram Arık, Ekşi Mustafa, Ahmet Muhtar Ademoğlu’da bu kültürü yaşatanlardan sadece bir kaçı.

Müşterileri gibi, Tahmis Kahvesi’nin işletmecileri de devamlılık geleneğini sürdürüyor. Kahvehane, 1903 yılından bu yana üç kuşaktan bu yana, Dedekurt ailesi tarafından işletiliyor. Kahvenin şu anki mütevellisi Erdem Ocak’tır.

Yukarıda anlattığım yazımın birinci bölümünü oluşturan kısımlar, kahvehanenin daha çok son yüz yıllık bölümlerinden birer esinti olarak nitelendirilebilir. Kahvenin bana göre incelenmesi gereken en büyük özelliği; Mevlevihane bütünselliği içerisinde, arasa meydanıyla bağlantılı olarak hareket etmekten geçer.”  (Ekspres Gazetesi Ekstra Dergisi 2008)