Çarşı eşrafından Bahaddin Efendi, Hacı Nasır Cami imamı Ali Hoca’yı ve bir gurup erkek arkadaşını Ramazanda iftar yemeğine davet eder.Antep Kalesinden atılan Ramazan topunun sesinin duyulmasıyla birlikte oruçlar açılır.İftar sofrasında yer alan; acılılar, ekşililer, sulular, pilav, börek, kahke, meyan derken, Allah ne verdiyse afiyetle yenilir, içilir. Topluca teravih namazı kılınır, ardından çay kahve derken sohbet koyulaşır.Vakit de epeyce ilerleyince Hocanın hemen dizinin dibinde oturan misafirlerden biri;” Ali Hocam şu mübarek gecede şöyle datlı bir şeyler olsaydı da ağzımızı tatlandırsaydık, nefsimizi körleyesdik ne eyi olurdu değil mi?” deyince…Ali Hoca usulladanak adama döner;“müsterih ol efendi! İftar sofrasındaki o güzel nimetleri veren Rabbim, tatlıyı da yedirmeye vesile olacak bir Müslümanı gönderecektir inşallah!” der.Ev sahibi sanki bu söylenenleri duymuş gibi, birkaç dakika sonra elinde bir tepsi cevizli künefeyle birlikte odaya girer, tepsiyi ortaya indirir.Ali hoca cevizli künefeden pek de hoşlanmaz ama yapacak bir şey yoktur. Hoca tepsiyi gözüyle şöyle bir süzer , sonrada;” La yoorum!… Dileğimin bu kadar çabuk kabul göreceğini bilseydim, cevizli değil de şöyle üstü külleme fıstık kaplı pendirli künefe dilerdim valla! “Der. Ardından da “Neyse, bööün de beyle olsun! …Buyurun ağalar! Nimeti soğutmayak! ” deyip sinin etrafına diz çöküp sırlanırken, kahkaha kopar!