Yarından bir şeyler beklemekle geçiyor ömrümüz.” diyor şair…

Gelecekte olacak güzel şeylerin hayalini kurarak, başımıza gelecek güzel şeyleri bekleyerek geçiriyoruz hayatı.

“Şunu da atlatalım, düze çıkacağız.”

Ne kadar çok kullanıyoruz bu cümleyi değil mi? Bu cümleye sığınarak geçirdiğimiz zaman, günleri teker teker çalarken ömrümüzden.

Bekliyoruz...

Öyle öğrettiler çünkü.

Bekleyen derviş muradına ermiş” sözünü sürekli fısıldadılar kulağımıza.

Öyle ya “Sabır” en büyük erdem olarak gösterildi…

“İnsan hayal ettiği sürece yaşar” veya “ümittir ayakta tutan” sözleri ile eylemsizliğimize bahaneler ürettik.

Sabırla bekledik

**

Beklemek eski Türkçe’de korumak, kapısını kapatmak anlamına gelen “bek” kelimesinden geliyor.  Belki futboldaki “sol bek, sağ bek” tanımlamasını hatırlatınca daha iyi canlanacaktır kafanızda.

Bir kişinin gelmesini, bir işin olmasını bekliyoruz deriz. Aslında mevcut durumu korumak, gözlenen gelecek dışındaki gelişmelere kapıyı kapatmaktır beklemek.

Eylemsizliktir…

Günümüzde sürekli pompalanan şükret, sabret, kandırmacasının destek yüklemidir.

**

Vazgeçmenin tanımına da bir bakalım;

Farsça “tekrar, geri” anlamına gelen “baz” kelimesinden türeyen vazgeçmek, geri gitmeyi de ifade eder.

Zamanın bir anlık beklemesi söz konusu değilken, “Beklemek” geri gitmek değil midir?

Zaman geçip giderken beklemek, vazgeçmektir aslında…

İyi ki”lerimizin temelinde harekete geçmemiz varken, “Keşke”lerimizin çoğunlukla “Beklemek” yükleminden kaynaklı olduğunu görmezden geliriz.

Keşke”lerimizdir beklemek

**

Keşke”lerinizin değil,

İyi ki”lerinizin fazla olduğu,

İyi olmasını bekleyecek sabrınızın değil,

İyi olması için mücadele edecek gücünüzün fazla olduğu bir ömür sizin olsun.

Ancak o hayatı da beklemeyin lütfen;

Harekete geçin…