Evvel zaman içinde, uzak ülkelerin birinde bir kraliyet varmış. Kral, kraliçe ve kızları mutlu mesut yaşarlarmış. Kral ve kraliçe bu kız çocuğuna çok geç sahip olmuşlar bu yüzden bu kız çocuğu onların kıymetlileriymiş. Prenses çok güzel bir kız çocuğuymuş. Sarı, kıvırcık saçlı mavi gözlü bir kızmış. Kral kızının bir dediğini iki etmezmiş. Kızının gözünün içine bakarmış sürekli. Prensesi el üstünde tutarlarmış. Kraliyetin tek varisiymiş.
Kral, prensesin geleceği için mutlaka zengin bir prensle evlenmesi gerektiğini düşünüyormuş. En zengin ülkelerin birinin prensiyle evlenmesi gerektiğini dile getirip duruyormuş. Bu güzel prenses hem halk hem de kraliyetler arasında sevilen ve sayılan biri olduğu için prensler prensesin peşini asla bırakmıyorlarmış.
Bu güzel prensesin evlenmek gibi bir derdi yokmuş. O ülkesine nasıl katkı sağlarım diye çalışıyormuş sürekli. At binermiş, okçuluk, silah kullanma gibi özellikleriyle kendini savaşlara hazırlarmış.
Prensesin çarşıya indiği zamanlarda bir çocuk gözüne çarpmış. Bu çocuk diğerlerinden farklıymış. Kendisinin orada olduğunu bilenler prensesin peşinden ayrılmazken bu çocuk prensesle asla ilgilenmiyormuş. Bu gizemli çocuğu çözebilmek adına prenses çarşıya daha çok inmeye başlamış. Çocuk hiçbir zaman prensese yüz vermiyormuş.
Günlerden bir gün prensesle genç çocuk karşılaşmış. Çocuk kumaş satıcısının oğluymuş. Prenses kumaş almak için o tezgâha doğru ilerlemiş ancak biri önünü kesmiş. Prensesin asla peşini bırakmayan, kralın tam da istediği gibi bir prens. Prens sadece prensesi kendisinden uzaklaştırıp duruyormuş. Prensesin rahatsız olduğunu fark eden çocuk, onu kurtarmak için prensin önüne geçmiş ve onu oradan uzaklaştırmış. Prenses minnettarlığını ona göstermek istediği için bir akşam yemeğine davet etmiş. Çocuk bu teklifi başta kabul etmese de bu güzel prensesi reddetmek baya bir zormuş. Çocuk kraliyette bir akşam yemeğine gelmiş, güzel bir akşam yemeğinden sonra evine dönmüş.
Prenses krala bu gençle evlenmek istediğini söylemiş. Kral bu çocuktan her ne kadar memnun kalsa da şartlarına uymadığı için bu gençle evlenemeyeceğini söylemiş prensese. Her şeyin farkına varan kral, bu çocuğu uyarmak için yanına gitmiş. Ama nafile. Çocuk sonunda prensese karşı bir şeyler hissetmeye başlamış.
Kral kızına bu evliliği gerçekleştirirse onu bütün haklarından mahrum bırakacağını ve bir prenses gibi değil de fakir, halktan biri gibi yaşayacağını söylemiş. Kız gence öylesine âşık olmuş ki babasının bu sözleri karşısında yaptığı tercihin en doğru tercih olduğunu düşünmüş. Bütün engellere rağmen, genç çocuk aşkına sahip çıkmış ve en sonunda prensesle evlenmişler. Görkemli bir düğün ve müthiş bir gece geçirmişler.
Yıllar geçmiş, prenses fakirliğin içinde yaşamaya alışırken birdenbire genç çocuğun işleri kötüye gitmeye başlamış. Bir süre sonra babasının ona devrettiği kumaş dükkanını da kapatmak zorunda kalmış. Kuru ekmeğe muhtaç oldukları günlerin habercisi olan kral, onları yıllardır olduğu gibi uzaktan izletmeye ve izlemeye devam ediyormuş.
Prenses, genç çocuğa babasından para istemesini ya da en azından ona uygun bir iş bulmasını talep etmiş. Oğlan babasının yanına gitmiş ve babası onlara bakamayacağını zaten kendilerinin zar zor geçindiklerini söyleyip onu oradan göndermiş. Yıllarca ailesine bakan, ailesine yardımcı olan bu genç babasından bu cümleleri duyunca kahrolmuş. Eve döndüğünde prensese kuru ekmeği bile bulamayacak hale gelebileceklerini söylemiş. Prenses genç çocuğa o kadar aşıkmış ki her şeyi kabul ediyormuş.
Yıllar biraz daha geçerken, genç çocuk işsizliğe o kadar alışmış ki prenses artık rahatsız olmaya başlamış. Genç çocuk ne iş arıyormuş ne de iş aramak gibi bir gayeye sahipmiş. Önüne gelen hazır yemekleri asla sormuyor, yapılan alışverişin nasıl yapıldığını asla merak etmiyormuş çünkü bir şekilde önüne geliyormuş. Ev temizliği, alışveriş vb. gibi işler üzerine yıkıldıkça prenses bu yükü daha ne kadar taşıyacağını düşünüyormuş her gece. Prenses her şeye koştururken genç çocuk artık hiçbir şey için kolunu kıpırdatmaz hale gelmiş.
Prenses birkaç yıl daha bu zor şartlara dayandıktan sonra, gence bir mektup bırakıp onu terk etmiş ve krallığına dönmüş.
Mutsuz Son.
NOT: Bence çok bile dayanmış.