Sevgili okurlar; hukuk hayatımızın her anında ya yakamızdan ya da paçamızdan bizi yakalıyor. Girdiğimiz insan ilişkilerinde, diyelim bir alış-verişte veya oturmak için bir konut kiraladığımızda, hatta yolda yürürken ayağımız taşa takıldığında dahi hukuk; varlığını iliklerimize kadar hissettiriyor. Toplumumuzun bütün kanayan yaralarında onun parmağı var. Sorunlarımızın temelinde onsuzluk var. Hukuk her sorunun çözümü olmasa da hukuksuzluk her sorunun kaynağını teşkil ediyor.
Peki ya biz; hayatımızda bu kadar önemli bir yeri olan hukukun kıymetinin farkında mıyız? Hukuk hakkında, haklarımız hakkında, hukuk kuralları konusunda, kanunlar ve kurallar hakkında ne kadar bilgi sahibiyiz? Haklarımızı, hak arama yollarımızı biliyor muyuz? Bu soruyu sorunca aklımıza dava açmak gelmesin hemen. Önleyici hukuktan bahsediyorum. Bildiğimiz zaman bizi sorunlardan kurtaracak hukuktan, öğrendiğimizde mağduriyetlerimizi en aza indirgeyebileceğimiz, haklarımızın farkına vardığımızda onları savunabileceğimiz hukuktan bahsediyorum.
Ben avukat Musab Hasırcı. Yaklaşık 1 yıldır başka yerel gazetelerde güncel kanayan hukuki yaralarımız konusunda köşe yazarlığı yapmaktayım. Bugünden sonra kalemimi Gazete 27 Gazetesinin siz değerli okurları için oynatmanın heyecanıyla kaleme alıyorum ilk yazımı. Bana ayrılan köşede, elimden geldiğince size hukuki konularda bilgilendirici köşe yazıları yazmaya çalışacağım. Toplumumuzun kanayan hukuki sorunlarına bir avukat gözünden çözümler sunmaya çalışacağım. Hukuki konularda mağduriyetlerinizi en aza indirgeyebilmeniz için gerekli olan farkındalığı size katmaya çalışacağım.
Köşe yazılarıma toplumumuzun kanayan yaralarının başında gelen HAGB kurumuyla başlayacağım. Gazete 27 Gazetesinde köşe yazarlığına başladığım dönemde Türk Hukuk tarihi açısından ciddi öneme sahip bir gelişme yaşandı. 1 Ağustos 2023 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan Anayasa Mahkemesi kararıyla Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılmasına(HAGB) ilişkin olan 5271 sayılı CMK’nin 231.maddesinin 5,6,7,8,9,10,11,12,13 ve 14. Fıkraları Anayasa’ya aykırı bulunarak iptal edildi. HAGB nedir, ne işe yarar, hangi amaçla kullanılmaktadır, amacına hizmet etmekte midir, zararları nelerdir, Anayasa’ya neden aykırı bulundu… Bu köşe yazımda tepeden tırnağa HAGB’yi konuşacağım.
Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması, yaygın kullanılan haliyle HAGB; bir ceza yargılaması sonucunda sanığa 2 yıldan daha az süreli hapis cezası veya adli para cezası verilmesi halinde, sanığın daha önce kasıtlı bir suçtan mahkum olmamış olması ve sanığın kabul etmesi şartıyla verilen cezanın 5 yıl süreyle açıklanmasının ertelenmesi anlamına geliyor. Bu 5 yıllık denetim süresi içerisinde kişi sanki hiç suç işlememiş gibi temiz sicille, cezasız olarak hayatına devam ediyor. Eğer kişi 5 yıl içinde başkaca bir kasıtlı suç işlemezse HAGB verilen cezası bütün sonuçlarıyla birlikte tamamen kaldırılıyor ve kişi sanki hiç o suçu işlememiş gibi anadan doğma haliyle yaşama devam ediyor. HAGB bir açıdan, ilk defa suç işleyen ve işlediği suç görece hafif olan kişilere son bir şans mahiyetinde. HAGB’nin asıl amacı, suç işleyen kişileri 5 yıl boyunca ceza tehdidi altında tutarak onların sicilinin bozulmasının önüne geçerek topluma karışmalarını sağlamak. Basit suçlarla sicillerinin bozulması yüzünden toplumdan dışlanmalarını engellemek.
Böyle anlatınca kulağa ne hoş geliyor değil mi? Bu kadar masum bir kurumun kime ne zararı vardı da Anayasa Mahkemesi HAGB’yi kaldırdı? Hemen anlatayım. Başta da söylediğim gibi, verilen ceza 2 yıl veya daha az ise HAGB uygulanıyor. Türkiye’de işlenen suçların %80’nin cezası zaten 2 yıldan az. Kasten yaralama, Taksirle yaralama, Taksirle öldürme, Hakaret, Güveni Kötüye Kullanma, Kötü Muamele, Hırsızlık, Görevi Kötüye Kullanma… Aklınıza gelebilecek bütün küçük ve orta ölçekli suçların sonuç cezası 2 yılın altında kalıyor. Hal böyle olunca Asliye Ceza Mahkemeleri; fabrikasyon üretimle seri şekilde HAGB kararı basan bir merciye dönüştü. Hakimler; “ne de olsa sonunda HAGB vereceğiz.” Düşüncesiyle baştan savma özensiz yargılamalarla hem mağdurların hem de sanıkların adil yargılama haklarını baltalamaya başladı. Ne de olsa sonunda en kötü ihtimalle HAGB verilecek, hata yapsa kime ne zararı var değil mi? Yani hakimler, hatalı bir kararla masum olan kişiyi suçlu görüp ceza verseler dahi, HAGB kuralıyla, bu hataları kişilere fazla bir mağduriyet yaşatmayacağı rahatlığıyla artık özensiz yargılamalar yapmaya başladı.
Cezaların iki temel amacı vardır; tek ceza merciinin devlet olması sayesinde, kişilerin birbirlerine karşı haksız eylemlerinin cezasını kendileri vermeye kalkışarak kamu düzeninin bozulmasını engellemek ve suçluları cezalarla ıslah etmek, onları bir daha suç işlemekten men etmek. Ceza yargılamasına ilişkin bütün kuralları bu iki elekten geçirerek gerekli mi gereksiz mi, faydalı mı faydasız mı olduğunu anlayabilirsiniz. HAGB bakalım bu ikisini ne derecede sağlıyor. HAGB; suçlularda cezasızlık hissiyatı oluşturması nedeniyle suçluları cesaretlendiriyor, onları bir daha suç işlemekten men etmek yerine bizzat kendisi onları suça teşvik ediyor. Mağdurlara ise, kendilerine karşı işlenen suçun cezasız kaldığı hissiyatı vererek onları korunmasız hissettiriyor. Gördüğünüz gibi HAGB iki amaca da hizmet etmiyor aslında. Anayasa Mahkemesi de tam da bu gerekçelerle HAGB kurumunun artık hukuk sınırlarını aştığına dikkat çekti.
Daha önce birçok kez HAGB ile ilgili olarak hak ihlali kararı verildiğini vurgulayan Anayasa Mahkemesi; HAGB kurallarındaki eksiklerin ve Anayasa’ya aykırılık oluşturan düzenlemelerin kanun koyucu tarafından bir türlü düzeltilmediğini söyleyerek HAGB’ye ilişkin kanun maddelerinin iptal edilmesine karar verdi. Anayasa Mahkemesi’nin HAGB konusunda en dikkat çeken saptaması ise; HAGB’nin kamu otoritelerinin keyfi uygulamalarına çanak tuttuğu, diğer bir deyişle iktidarın sopası olarak kullanılarak adeta insanların ağzına acı biber gibi sürüldüğü yönündeki tespitleri oldu. Anayasa Mahkemesi; aslında suç işlemeyen ancak kamu otoritelerine anayasal hak sınırları içerisinde protesto hakkıyla karşı gelen kişilerin küçük cezalarla HAGB’ye mahkum edilerek adeta ceza tehdidi altında tutulduğunu ve en temel hürriyetlerden bu süretle mahrum bırakıldığını üstü kapalı bir şekilde dile getirmiş oldu.
Anayasa Mahkemesinin bir diğer önemli tespiti ise; HAGB’nin uygulanıp uygulanmaması konusunun sanığa sorulmasına ilişkin usuli hukuksuzluklara ilişkin oldu. Uygulamada; daha davanın başında sanığa, hakkında cezaya hükmedilmesi halinde HAGB isteyip istemediği soruluyor. Daha deliller toplanmamışken, sanığın suçlu olduğuna dair en ufak bir emare dahi yokken mahkeme sanığa HAGB istiyor musun diye soruyor. Hal böyle olunca sanığın bu konuda baskı altındayken HAGB’yi kabul etmesi Anayasa Mahkemesi tarafından özgür bir irade açıklaması olarak kabul edilmiyor. HAGB, verilen cezanın istinaf incelemesine gitmesinin önünü kapadığından “yerel mahkemece verilen kararın üst mahkemelerce denetlenmesini isteme hakkını” da elinden almış oluyor. Yani sanık; HAGB’yi kabul ederek, kendisi hakkında verilen kararın istinaf incelemesine tabi tutulmasından feragat etmiş oluyor. Anayasa Mahkemesi daha önce birçok defa sanığın baskı altında iken HAGB’yi kabul etmesinden dolayı geçersiz bir feragattan bahisle hak ihlali kararı verdi. Hal böyle olunca HAGB, sadece mağdurun değil sanığın da haklarını zedeleyen bir kurum haline gelmiş oluyor. Anayasa Mahkemesi de bu gerekçelerle HAGB’nin anayasaya aykırı olduğuna karar verdi ve HAGB’yi kaldırmış oldu.
HAGB’siz yeni dönemin Türk milletine hayırlı olmasını diliyorum. Sağlıcakla kalın…