Dikkat çekmek gereken en önemli konulardan birisi olduğunu düşünüyorum. Uzun zamandır üzerine yazmak istiyorum ancak neresinden başlamak gerekir bilemiyorum. Ahlak polisi denince akla Ortadoğu ülkelerinde uygulanan sistemler insanın aklına geliyor. Ahlak bozukluğu, adab-ı muaşeret toplumu bütünüyle ilgilendiren ve dahi devletleri yıkan önemli bir problemdir. Bunun sosyal yaşama yansıması ise çok kötü bir şekilde olmaktadır. Aklıma öğrencilik yıllarımdan bir anekdot geliyor. Öğrenciyken üniversite evime çok uzaktı. Hatta şehre 22 kilometre uzaklıkta idi. Bir gün otobüste yanına oturduğum elli yaşlarında bir adam, dünyadan uzakta bir âlemde kendi başına kitap okuyordu. Şaşkınlığımı gizleyemedim. Kitap okuyan insana çok az rastlanan coğrafyamızda normal yer ve zaman dışında otobüste kitap okuyan bir insana rastlamıştım. Hemen tanışmam gerektiğini düşündüm. Kim olduğunu sorduğumda Milli Eğitim Müfettişi olduğunu mesleğinin öğretmenlik olduğunu belirtti. Öğrencilik hayatı, öğretmenliğin ne kadar zor bir meslek olduğunu, müfettişin görevlerini, doktor olan bir insanın toplumsal vazifelerini kırk beş dakikalık bir yolculuğa sığdırabilmiştik. Aslında sığdıramadık ama o sohbetin tadı hala dimağımda kalmış olmalı zira ondan sonra bu kadar seviyeli sohbete çok az rastladım. O öğretmenimizin toplum düzeni sağlanabilmesi için önerdiği tek bir yöntem vardı: iyi insan yetiştirmek… nasıl yani? Toplumu bilen, edep bilen, adap bilen, ahlak bilen, insanları seven, ocu bucu diye ayırmayan, her kesime saygı duyan insanlar yetiştirmek toplumu kurtaracak en önemli noktadır diye belirtmişti. Bu konuda öğretmenler olarak üzerlerine çok vazife düştüğünü, bu yüzden kendini geliştirmek için çaba sarf ettiğini söylemişti. Ne kadar ilginç değil mi? Üzerinden on iki ya da on üç yıl geçmesine rağmen konumuz yine aynı. Şu an konuyu toplum içerisinde açtığında ise karşılaştığım cümleler konunun ne kadar sığ beyinler tarafından yönetildiğini gösteriyor. Efendim insanlar aşk-ı memnu izlemiş bu yüzden toplum içerisinde uygunsuz davranışlarda bulunuyor diyorlar. Gora filmini izlemiş o yüzden küfür ediyor diyorlar. Oradan başka bir zevat çıkıp kardeşim gora izlemişse neden uzaya çıkmayı düşünmüyor diyor. Bu bir sinema filmi ve bundan ne alacağına sen karar veriyorsun. Aslında mantıklı yaklaşım ancak unutulan bir nokta var ki sanat toplumun yansımasıdır. Bu sorular tavuk mu yumurtada çıkar yoksa yumurta mı tavuktan çıkar şeklinde sorulan saçma bir paradoks gibidir. Bizim derdimiz yumurta yemek, tavuğu yolmak değil. Diğer bir problem ise son zamanlarda çok normalleşen dolandırıcılık ve hırsızlık meselesidir. Toplumları yıkan bu önemli mesele şimdiye kadar ciddiyetle masaya yatırılmadı. Toplumsal tepkiler oluşturulmadı. Nedeni bence Kemal Sunalın ZÜBÜK adlı filminde geçen bir replikte; oğlum zübük bu kulağına küpe olsun. Namuslu adamlarla çalışmayacaksın ki çabucak köşeyi dönebilesin. Namuslu insanlar artık enayi yerine konmaya başlanıldı. Kul hakkı yemeyen, dürüst şekilde çalışan insanlar ise ben enayi miyim? Diyerek onlarda yanlış yollara sapmaya başladı. Başka bir kesim ise külhanbeyi davranışları ile topluma adapte olmaya çalışan, aslında kimseye beş kuruşluk faydası olmayan, cümlelerinde racon kelimesini sık kullanan kesim son zamanlarda çoğaldı. Televizyon dizilerinin etkisi olduğu aşikar ancak bu kimselerin adamakıllı bir aile yapısının olmadığı da net bir şekilde görülebiliyor. Sözü açılmışken söyleyelim. Bir kere racon kelimesinin bizim lügatimizde yeri yoktur. Bizler, normal yaşayan insanlar için edep ve adap vardır. Aile terbiyesi almış her insan bunları bilir. Zaten adap bilen insanların olduğu toplumda racona gerek yoktur. Başka birçok nokta olmakla beraber bunların olma sebebi nedir? Nasıl çözülebilir? Bunların üzerinde durmak gerekmektedir. Bana göre bunların sebebinin kaynağı milenyum çağı ile başlayan aile yapısının bozulmasıdır. Küçük, küçüklüğünü, büyük büyüklüğünü bilmiyor. Toplumsal değerler lav edilmiş. Düğünler takı borcu ödeme tahsilat merkezi haline gelmiş. Taziyelerimiz ya bir sivil toplum kuruluşunun ya da bir siyasi partinin şov noktası haline gelmiş. Taziyelerde bir de yemek yeme, aşevi konumuna gelmiş. Evlilik yapacak gençler konuya kredi çekermiş gibi yaklaşıyorlar. Şu kadar harcasak, şu sürede şunu kazanırım. Kızın maaşı var mı? Oğlan nerde çalışıyor? Bunlara rağmen evlenen çiftler 1 çocuktan fazla çocuk yapmayalım bakamayız diyorlar. Buraya parantez açalım ekonomik nedenli bunu düşünen, çocuğuna güzel gelecek sağlamak isteyen anne babaya sonsuz saygım var ancak aynı babanın cebinde sigara görünce, aynı annenin bir lüksü için olağanüstü para harcadığını görünce samimiyet olmadığı anlaşılıyor. Konu uzayıp gider çözüm kısmına gelince, herkes kendi kapısını süpürürse ortada pislik kalmaz.
Unutmayın! Kimse bize gelip ahlaklı olmayı, dürüst olmayı, topluma değer katmayı öğretmeyecek biz ailelerimizi diri tutarak, birlikte hareket ederek, iyiliği, güzelliği överek, topluma kaliteli insanlar yetiştireceğiz. O zaman belki bugün, belki yarın ama bir gün mutlaka istenilen toplum elde edilecektir.
Sağlıkla kalın!