Kıymetli okurlarım sizlerle yeniden buluşmanın heyecanını yaşıyorum. Sizleri en kalbi duygularla selamlıyor, saygılarımı arz ediyorum. Yakın zamanda emeklerimizin karşılığı ve hocalarımızın takdiri ile uzmanlığımızı aldık. Bu bizlere bir yandan mutluluk verirken bir yandan da üzerimize ağır sorumluklar yükledi. Aklıma yıllar önce rahmetli babamın nasihatleri geldi. Babam tıp fakültesi kazandığımı öğrenince çok mutlu olmuştu. Bana hep ‘oğlum bu Allah’ın bir lütfudür. Bu meslek sana hem dünyanı hem ahretini kazandırır. Değerini bil. Hastalarına sahip çık. Onları kendi annen, baban, kardeşin, çocuğun gibi tedavi et.’ Derdi. Allah gani gani rahmet eylesin. Her ne kadar babamızın düşündüğü gibi olamasak da elimizden geleni yapmaya çalışıyoruz. Meslektaşlarım arasında, hocalarım arasında da hayatını bu mesleğe vakfetmiş, gecesini gündüzüne katan, bir insanın daha hayatının kurtulmasına vesile olabilir miyim? Düşüncesi ile hareket eden insanları görünce, mesleğe olan inancım, mücadele etme gücüm kat kat artıyor. Hele mücadelemizi görüp bizleri takdir eden necip milletimizi, bu toprakların tüm unsurları arasından gelenleri görünce kendi kendime ‘ evet doğru yerdeyim’ diyorum. Sağlık hizmetinde dünyada önemli yere sahip olduğumuz için bazen afrikadan, bazen uzak doğudan hasta ve hasta yakınları görüyorum. Övgü dolu sözleri bizleri inanılmaz motive ediyor. Zaten güzel bir söz vardır. Bir mesleğin ya aşığı olacaksın ya da muhtacı olacaksın ki uzun süreli devam edebilesin. Buradan hepsine teşekkürlerimi sunuyorum. Benim bugün bahsetmek isteğim ise bu doğru yolun yanında tali yol gibi kendini gösterenler; yani doktorculuk oynayanlar bir de geçmiş zamanda daha çok olup şu anda da varlıklarını devam ettiren üfürükçülerden söz ediyorum. Doğru yolun yanında kendini tali yol gibi gösterenler diyerek çok nezaketli davrandığımın farkındayım. Mesleki etik ilkelerimiz olduğu için tüm insanlara nezaketi zaruretten gösterebiliyoruz. Bunları hedef aldım çünkü buralara başvuran insanların sayısı azımsanmayacak kadar çok olarak görülüyor. Bu iki kesimin de aslında karakter anlamında çok büyük farklılıkları olmasa gerek diye düşünüyorum. Bir kesim dinini üç beş kuruşa satarken, diğer kesim böyle kutsal bir mesleği üç beş kuruşa satıyor. Adına ne derseniz deyin bu ikisinin arasında hiçbir fark bulunmamaktadır. Dikkat ederseniz doktorlar demedim, doktorculuk olarak ifade ettim. Çocukken oynadığımız gibi doktorculuk oynuyorlar. Arada tek bir fark var. Çocukken sahte para kullanırken şu an gerçek paralar kullanılıyor. Orada da hastalık yok, burada da hastalık yok. Doktorculuk oynayanlar sadece bu kesim de değil üstelik. Bazı büyük hastanelerde sırf bir ilacın sponsorluğunu alabilmek için ihtiyacı olan olmayan herkese ilaç yazanlar vardı eskiden. Şimdi onların yerini ben sana ilaç vermiyorum, bu vitamin takviyesi, bu probiyotik diyen kesimler aldı. Fark nedir? Hiçbir şey. Yolunu kaybedenlerin bu meslekte işi olmamalı diye düşünüyorum. Diğer bir kesim ise üfürükçüler ki en tehlike grup bu grup olduğunu düşünüyorum. Çünkü yanlış uygulama yapan doktor olunca düzeltmek kolay oluyor. Doktora hastasını götüren aileler de bağnazlık, kör cehalet gibi durumlar olmadığından, kardeşim bak bu uygulama yanlış dediğinde sana kulak verip doğrusunu yapmaya başlıyor. Dinini satan alçaklara giden kesim ise daha bağnaz kesim olduğundan yanlışı doğruyu ayırt edebilecek ferasete sahip olamıyor maalesef. Bunları yok etmek elimizde. Bir yandan doktorlar olarak biz zaten gerekenleri yapıp, halkı bilinçlendirip, uygulama yanlışlarını anlatırken, diyanet ve sair organları ile üfürükçülerin yok edilmesini umut ediyoruz. Züğürt ağa filminde cennetten tapu verenler, şu anda da epilepsi hastalığına çare olduklarını, sma hastalığında hastaneye gerek olmadığını, ilaca gerek olmadığını, at çişine bilmem ne suresini okursan böbrek hastalıklarının geçeceğini, kanser hastalığının geçebilmesi için bilmem ne kursuna verilmek üzere kaç tane koyun kesilip bağışlanmasını ifade ediyorlar. Bazı kesim ise inandırıcı olsun diye şark bülbülü filminde ki repliği daha çok kullanıyor. 40 tane oruç tut, yatsı namazından sonra 4 rekat nafile namaz kıl, 10 koyun kes kurda kuşa dağıtılmak üzere hocaya getir, yok eğer bu işlerle uğraşamayacak kadar yoğunsan sen ibadetleri yap bize parayı ver biz keseriz diyebiliyorlar.
Peki, bu insanlar neden buralara başvuruyorlar. Çaresizlik insana her şeyi yaptırır çünkü dediğinizi duyar gibiyim. Nedenlerden biri bu olabilir ama hepsi bu değil. Aslında nedeninde çok büyük bir önemi yok. Ne elde ediyorlar? Hasta daha da kötüleşip hastaneye eninde sonunda başvuruyor ve hastanede ölüyor. Bazı kesimler bak yine doktor öldürdü diyorlar. Ölmeyen ancak tam şifa bulamayan hastalarda olabiliyor. Tüm tuşlara basıp bölüm geçmeye çalışanlar oluyor. Bizim eleştirdiğimiz sağlıkta yeri olmayan uygulamaların ehil veya ehil olmayan isimlerce yapılarak insan hayatının tehdit edilmesidir. Bu konuda hem Sağlık Bakanlığını hem de Diyanet İşleri Başkanlığını göreve davet ediyorum. Çünkü ne demiş Kanuni Sultan Süleyman;
Halk içinde mu’teber bir nesne yok devlet gibi
Olmaya devlet cihânda bir nefes sıhhat gibi
Olsa kumlar sağışınca ömrüne hadd ü aded
Gelmeye bu şîşe-i çarh içre bir sâat gibi
Saltanat didükleri ancak cihân gavgâsıdur
Olmaya baht u saâdet âlem-i dünyada vahdet gibi
Sağlıkla kalın !