Yaşlılık süreci her insan için kaçınılmazdır. Her yaşın bir güzelliği olduğu gibi yaşlılıkta hayatın en güzel yanlarındandır. Lakin ülkemizde bu güzelliği, emekliler yaşayabiliyor mu? Bu soruya gönül rahatlığı ile “evet” demek isterdim. Emeklilerini işe yaramaz, bütçeye yük, boş yatan-boş konuşan bir kitle olarak gören bir zihniyet ile karşı karşıyayız.
Emekliler; yıllarını bu ülke için harcamış, vergilerini ve primlerini düzenli olarak ödemiş insanlardır. Onların yıllara dayanan hizmetlerini yok saymak, enflasyonun üçlü rakamları aştığı bir ülkede %25 gibi bir artış akla ziyandır. Memurlara yapılan zammın aynı şekilde emeklilere de yansıtılması gerekirdi. İstenilen sadaka değil bir haktır.
Atatürk: “Bir milletin yaşlı vatandaşlarına ve emeklilerine karşı tutumu; o milletin yaşama kudretinin en önemli kıstasıdır" der. Liderlik bir öngörü işidir. Her dediği çıkan, fikirleri ile sadece yaşadığı dönemi değil, geleceği de aydınlatan bir lideri hala anlamış değiliz!
Emekli bütçeye yük mü? Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, “2023 yılında 15,9 milyon emeklimizi ve 4,9 milyon kamu çalışanımızı etkileyen önemli iyileştirmeler yaptık. Önümüzdeki dönemde bütçe açığını kontrol altına alarak mali disiplini yeniden tesis etmek suretiyle kamu maliyesi göstergelerinde kalıcı bozulmalara geçit vermeyeceğiz” dedi.
Bu açıklama, “emekliler bütçeye bir yük gibi görülüyor” olarak algılandı ve tepkilere neden oldu. Gelişmiş ülkelerin emeklileri hem tedavi için hem de turistik gezi için dünyayı geziyor. İlgi gösterdikleri yerlerden birisi de iklimi nedeni ile Antalya… Bizim emekliler, bırakın başka ülkelere seyahati Antalya Cumhuriyet Meydanı'na kahve içmeye bile inemiyor!
Emeklilere verilecek maaş artışları, halk deyimi ile bütçe açığı yaratıyor, yani “kamu maliyesi göstergelerinde bozulmalar oluşturuyor” diye düşünülüyorsa bu bilgi ve algı yanlıştır. Bütçe açıklarının kapatılması için başka yollarda var ama onlara dokunulamıyor. Bütçe açıklarına neden olan uygulamalar devam ederken…”Vurun abalıya…” misali emekli yerlerde süründürülüyor! Neler mi? Birkaç örnekle açıklayayım:
- Milyonları bulan Suriyeli ve Afgan sığınmacılar bütçeye önemli bir yük getirmektedir. İktidar; Suriye topraklarında Suriyeliler için dayalı döşeli evler, okullar ve sosyal donatı alanları yaptırmakta, Özgür Suriye Ordusu mensuplarına ise bütçeden maaş ödemektedir.
-Kur Korumalı Mevduat Hesabı, bütçeye önemli bir yük getirmektedir. Halk geçim sıkıntısı içerisinde inim inim inlerken, parası olanın kazanması ve bütçeden bunlara para aktarılması adil değildir.
- Milletvekili ve CB seçimlerinde, bütçeden harcanan paralarla gösterişli miting ve açılışlar yapılmış, seçim ekonomisine geçilmiştir. Ayrıca Saray’ın harcamaları kamu vicdanını rahatsız etmektedir. “Temsilde tasarruf olmaz” anlayışı ile bütçe kontrol altına alınamaz!
-Sarayı geçtik, kamuda müthiş bir savurganlık yaşanmaktadır. Lüks ve şatafat kamu yöneticileri için vazgeçilmez bir yaşam biçimine dönüşmüş… Üst düzey yöneticilere, “her istenileni imzalasın” mantığı ile 3-5 yerden astronomik maaşlar bağlanmıştır.
-İhaleler ve kamu yatırımları, iktidara yakın bazı imtiyazlı kişilere ederinden fazlasına, adrese teslim verilmektedir. Devlet uzun vadeli olarak bu kişilere dövizle borçlanmakta ve haksız kazanç elde etmelerinin önü açılmaktadır.
-Mevcut ya da eski vekillere ödenen paralar halkta öfkeye dönüşmüş durumdadır. 600 vekil, bu ülke için fazladır. İngiltere gibi bir ülkenin meclisi sade ve gösterişten uzakken, bizdeki devasa binalar, danışmanlar ve sekreterler ordusunu izah etmek mümkün değildir.
Ayrıca emekli vekillere ballı kurumlardan, “huzur hakkı” adı altında ek maaşlar verilmesi doğru mudur? Zira milletvekilliği bir meslek değildir. Zaten etkinlik alanları da daraltılmıştır. Bu iktidar kullanacağı kişileri midesinden bağlama konusunda oldukça mahirdir.
- En önemlisi de ekonomi, 21 yıldır iyi yönetilmemekte, iktidarda kalmak adına halk illüzyon gösterileri ile aldatılmaktadır. Uçuk ve içi boş projeler, bütçeye önemli bir yük getirmektedir. Örneğin; Antalya EXPO toplam 1 milyar720 milyon liralık yatırımla oluşturulmuş ve fiyasko ile sonuçlanmıştır. Yapımında yandaş yüklenicilere devletin milyonları aktarılmıştır. Şimdi atıl alıcısını beklemektedir, alıcısı da çıkmamıştır.
Son çare olarak Özelleştirme İdaresi (ÖİB) tarafından EXPO’nun 1 milyon 64 bin 287 metrekarelik alanı parsellere ayrılarak satışa sunulmuştur.
Bütün bu yapılanlar bütçeye yük olmadı, yıllarını millete ve devlete adamış insanlar yük oldu, öylemi?
“Eski Türkiye” diye küçümsedikleri dönemlerde emekli; ev, araba ve arsa alabiliyordu. Kooperatif kanalı ile dar gelirliler ev sahibiydi. Ve bu insanlar, eşinin dostunun düğününe katılır, en az bir çeyrek altın takardı.
Nereden, nereye…
Kilit soru! Şimdi kimler ev ve araba sahibi olabilir? Harçlarda vergilerde yapılan artışlar vatandaşları canından bezdirdi, en çok emeklileri… İktidara oy vermiş, Egeli emekli bir arkadaşa dedim ki; “Karadeniz'de doğalgaz, Gabar'da petrol bulunmuştu, ne oldu? Cevabı oldukça ilginçti. “Gabar dağına döşenmesi gereken petrol boru hattı yanlışlıkla emeklilere döşendi, mödürüm! Ege şivesi ile yanındaki arkadaşına hitaben devam etti: Bu vergiler ve zamlar gıpraştırmadı bizi. Yetee be ya. Biz bunu biloduk, oy vemedik ama siz oyu vediniz. Şincik onlar sizi de bizi de oyu veriyola. Epsi bu. Ni olcasa olsun gari. Alama artık bizimoolan. Bi da oy moy yok.
Bu tepkilere CB Erdoğan da kayıtsız kalmadı! 2024’ün Ocak ayını işaret etti. "Emekliler noktasında yılsonu itibarıyla yeniden bir değerlendirme yapmamız söz konusu” dedi. Eskiden beri de hesap buydu. Erdoğan Türk insanının sosyolojik ve psikolojik yapısını bilen ve ona göre siyaset stratejisini belirleyen bir lider. Emeklilere yerel seçimler öncesinde bir miktar artış yaparak oylarına talip olacak.
Şimdi ağlayanların çoğu da gidip oy verecek!
Bu arada bu açıklamaya uygun bir hikâye aklıma geldi. Size de aktarayım:
İdam mahkûmuna son isteğini sormuşlar:
“Padişahın atına altı ay içerisinde Arapça öğretmek” demiş…
“-Olur mu? Ata Arapça öğretilir mi?”
“-Size ne, son isteğimi sordunuz!” Ben de söyledim demiş.
İstek padişaha iletilmiş, padişah biraz da merakla razı olmuş:
“-Öğretsin bakalım da görelim!”
Adamı idam etmekten vazgeçip, hapishaneden atın yanına saraya götürürlerken…
Mahkûmlardan biri yanaşmış:
“- Yahu arkadaş sen deli misin? Böyle yaparak idamdan kurtulacağını mı sanıyorsun, hiç at Arapça öğrenir mi?” “Nasıl olsa altı ay sonra senin orada boynunu yine vurmayacaklar mı?” demiş.
İdam mahkûmu parmağını ağzına götürmüş:
“-Sus konuşma, dört ihtimal var!”
Sıralamış ihtimalleri:
- Ya padişah ölür
- Ya ben ecelimle ölürüm
- Ya da at ölür demiş.
“Dördüncü ihtimal, nedir?” diye sormuş arkadaşı.
“-At Arapça öğrenir… Daha altı ay var, kim öle kim kala!”
Şiir ruhun gıdasıdır. Böyle sıkıcı ve karamsar bir yazıdan sonra biraz kalbimiz kıpırdasın! Bir başka bakalım dünyaya…
Boş Ver Be Yaşı!
Boş ver be yaşı!
Gönlün ne kadar genç ondan haber ver?
Şöyle atıp koyu grileri-siyahları sabahtan
sarı bir kaşkol atabiliyor musun boynuna, ondan haber ver?
Koyma bir kenara yüreğini, aç kapılarını,
Gelene geçene yol verme girsin içeri diye,
Ama gömme başını toprağa bir çift güzel göz uğruna.
Bilirim yine yeşerecek bir çiçek bulursun bir dalda,
Ama aklını kaybedecek kadar bir aşk varsa avuçlarında,
bırak aksın yollarına.
Yağ geç, yık geç kimse, kimse inanmazsa inanmasın
sen inan yüreğine.
Hem ona geçmezse kime geçer sözün?
Büyü büyü…
Bak ellerin ayakların kocaman,
aklında maşallah yerinde
E ne diye tutarsın yüreğini uçmasın diye.
Akıllı ol, yüreğin gelir peşinden
boş ver yaşı başı,
Aşk var mı aşk, ondan haber ver?
Takılmışım yüzündeki, gözündeki çizgilere
o çizgilerin yüreğine neler kazıdığını düşün,
Atmak mı istiyorsun kendini dereye soğuk bir kış günü.
Öl gitsin…
Parayı pulu savurup
bir balıkçı köyünde balık mı tutmak istediğin,
Savrul gitsin…
Boş ver be yaşı başı,
kim tutar seni kim,
Kendi yüreğinden başka?
Aklını al da öyle git…
İster bir duvara, ister bir odaya, kıra, bayıra vur da git.
Dert etme ellerini, onlarda gelir seninle birlikte bırakmadıkça birine.
O biride gelir, gerçekten istediğin oysa.
Seveceksen ve öleceksen uğruna…
Yaşa be yaşa da öyle git, gireceksen toprağa.
Yaş 70’e gelse bile, hayat daha bitmemiş,
Sen mi biteceksin?
Çekeceksen bile bayrağı,
yaşadım ULAN DİBİNE KADAR diyemeyecek misin?
Can Yücel