Ey Gaziantep !.. Ey şehirlerin Şah-ı Sultanı !..
Aşkların en güzeli sensin. Sana olan sevgim kelimelerle karşılık bulamaz. Çünkü, alın yazımsın, kara sevdamsın. İnce, ağrılı sızımsın. Atalarımın emaneti, bana yadigarsın.
Koyun koyuna olsakta seninle, yine de kavuşmaya hasretim sana. Bin yıl kadar uzağımda, bir nefes kadar yakınımdasın.
Kavuşulmuş dileğimsin, vebalimsin.
Varlık nedenim sensin. Adanmışlığım, kutsanmışlığım yoluna.
Ağır geçiyor imtihanımız bu topraklarda. Bedelini ödüyoruz Türk olmanın, Türk'ten sayılmanın. Her daim garip ve mahsun Türk, bedelini ödüyor deli dumrul misali. Türk gibi düşünüp, Türk gibi yaşamanın haracını ödüyoruz gayri Türk'e.
Bu bir çığlık, bu bir feryat, bu bir kıyam. İşitmeyen kulağa, görmeyen göze.
Ey Gaziantep !.. Ey şehirlerin Şah-ı Sultanı !..
Bağdat ne ki, Amman ne, Beyrut ne ki.. Sen ki, bire on, bire yüz, bire bin veren bereketsin. Sen ki, misk-i amber kokulu. Can biter sinende. Sen ki, cebel-i bereketin tahtında kurulu, ulaştıkça ulaşılmaz olan bir yerdesin.
911 kodlu bir plan vatanımın güney cephesinde. Varsın ölüm düşü görsün kefereler Gaziantep üzerine.
Varsın insan çöpü yığılsın kapıma, pencereme. Eğreti kalabalıklar caddelerinde, sokaklarında. İşgal sessiz ve derinden işlese de damarlarına, benliğine. Kimi zaman mankurtlarla, kimi zaman ihanet içerden işletse de zamanı, belli ki kilit tutmayacak kapını.
Dilin, ses bayrağım, aksanı bozuk hırıltılarla bozulsa da.
Ben yine buradayım. Nöbetteyim ezelden edebe.
Bu topraklarda varlıklar başlı başına bir kirlilik nedeni olanlarla karşı, muhafızıyım şehrimin müebbete kadar.
Kendini biriktirmekle meşgul sabrımız, tahammülümüz. Sözüm var, "Artık bu topraklarda yaşanmaz" diyenlere
Okyanus ötesinde yazılan senaryolara, bu toprakları bir film platosuna çevirenlere karşı bu teslimiyet niye ?
DÜŞMAN BİZİ EBELEMEDEN, BİZ ONU SOBELEYELİM
Tam da onların istediği yerdesin. Bıktırıp, usandırıp, terk-i diyar eylemek. Ne kadar ucuz ve kolaycı bir yöntem ringe havlu atmak ve 'ben artık oynamıyorum' demek, diyebilmek.
Tersine eğer biz hesaba alınmadan yazılmışsa, bizi güzellik uykusuna yatıran bu büyüklere hikaye, küçüklere masallar dizisi.
O vakit yırtıp atarız tarihin çöplüğüne mürekkebi kurumadan memleketin dahilinde bulunanlarla birlikte, haricilerin programını.
Ey Gaziantep !.. Ey şehirlerin Şah-ı Sultanı !..
Ekmeğin elinden alınmış, dükkanların el değiştirmiş, karhanelerin uğruların elinde. Ticaretten men edilmiş, iktisadi hayatın dışına itelenmişsin. Bil ki, ruhunu ve efkarını yitirdiğinde bedeni varlığımın da bir önemi olmayacak. Arzı endam edeceksin varla yok arasında, tartışmalı bir yerde. Mazide Kerkük neyse atide sende tıpkısının aynısı olacaksın demiştim. Şimdi düşün ki, nerdesin ?
Sahaya inmeyerek her alanda ve her zaman diliminde seyretmeyi tercih ederek bu namüsait duruma meşrüliyet kazandırmayı yeğleyenler. Sözüm size; Göstere göstere geliyor süreç. Bunlar bu büyük tarihsel ve kitlesel çullanmanın birer fragmanı. Herkes kendini en kötüye karşı hazırlasın. Zira sürekli ertelenen ancak her erteleme seansında daha büyük güç depolayarak gelen bir süreç var.
O kaçınılmaz sona doğru evriliyor, o kaçınılmaz sona doğru sürükleniyoruz. Kan kokan bu toprakların kurtuluş reçetesi yeni bir Atatürk beklentisi olamaz. Tarih o şansı Türk milletine bir kere tanıdı. Artık böyle bir şansımızda yok. Ancak her birimiz o büyük halaskarın tarihsel rolünden bir parça hayata geçirebilirsek, bu doğruların toplamından bir çıkış kapısı bulabiliriz.
SON SÖZ: Siyaset te hayatın kendisi gibi, salonlardan cephe pratiğine evrilecektir. Gelin düşman bizi ebelemeden biz onu sobeleyelim.