Cumhuriyet devleti, kuruluş tarihi de dahil olmak üzere en buhranlı ve en ağır zamansal bir geçiş dönemini yaşıyor.
Bir adım ötesini göremeyen, yön tayininde ciddi tereddütleri olan bir siyasal yapının iyice istikrarsızlaştırdığı ülke tam anlamıyla kaynıyor.
Kartların yeniden karıldığı yakın coğrafya ise emperyal planların girdabında büyük bir yangına doğru evriliyor.
Asıl hedef ‘Büyük İsrail Projesi” onu korumakla mükellef “Kürt Karakol Devleti” sınırlarımıza kadar dayanmış durumda.
Neocanların BOP adıyla açık ettiği plan tıkır tıkır işliyor. Türkiye, iktidarı ve muhalefetiyle adeta bu emperyal senaryonun değirmenine su taşıyor.
Türk milleti kendi milli coğrafyasında iyice köşeye sıkıştırılmış, aslisi olduğu Cumhuriyet Devleti avuçlarından kayıp gitme noktasında.
Türk milleti giderek köleleştirdiği bu ara rejimde fakru zarureti yaşarken, azınlıklar ve sığınmacılar adeta birinci sınıf hak sahipleriymiş gibi tarihten rol çalan bir pozisyon elde etmiş vaziyette.
Siyasal konjonktürü tahlile koyulduğumuzda ise hiçte umut vaadeden bir tablo ile karşılaşmadığımız açık beyan ortada.
Irkçı ve bölücü parti Türkiye’nin dibini oymaya devam ederken, muhalefetin diğer kanadındaki İYİ Parti dağılma sürecine girmiş, Ana muhalefet partisi CHP’deki yönetsel değişim ise tam anlamıyla acemi çaylak bir Genel Başkanla saç, baş yolduracak bir durumda.
CHP’liler açısından kısa vadede Kılıçdaroğlu’nu mumla aratacak kadar düşük bir profil çizen Özgür Özel’in rutine bağladığı potları devam ediyor. Demirtaş’a selam çakan Özel’in ajansı kabarık.
Bölücü soprano’nun el öpme seasından, Şehit cenazesinden çıkıp, katillerin legal uzantılarını ziyarete kadar neler var neler.
Gelelim AKP’nin Antep deyimiyle Özgür Özel’i culupa düşürdüğü son marifetine.
2019’dan bu yana kayyumun yönettiği Diyarbakır’da yeni açılacak olan bulvara rejim ve Cumhuriyet düşmanı bir isyancının, Şeyh Sait’in isminin verilmesi hadisesi.
Yetersizliği diline vuran CHP’nin yeni genel başkanı katıldığı bir televizyon programında karşısındaki gazetecinin tuzaklı sorusu ve yönlendirmesiyle Şeyh Sait’in ihanetini “Acıya saygı duymak” gibi bir karşılık vererek, CHP’nin varlık nedeni ile tezata düştü. Bu anlamsız cevap Özel’in hanesine yazıldı.
Bir anlamda AKP’nin senaryosunu yazdığı oyunda CHP Genel Başkanı başrolün sarhoşluğuyla gündem değişikliğinin de sonucunu tayin etti.
Yaklaşık 100 yıllık bir ihanetin gerici, bölücü, şovenist ve hain bir figüründen bir kahraman türetmeye çalışanların oyununa alet oldu.
Meselenin fitilini ateşleyen AKP’li kayyum Belediyesinin işlediği suçun cezası bubi tuzağına balıklama dalış yapan CHP’ye kesildi.
Oy uğruna kürt seviciliğine soyunan ve kendi değerleriyle çelişen CHP’nin Şeyh Sait güzellemesi, Cumhuriyeti kuran ve devlete esin ve ilham kaynağı olan CHP’ye hiç mi hiç yakışmadı.
Seyit Rıza, Said-i Kürdi ve Şeyh Sait triosuyla devlete kafa tutan ırkçı, bölücü, şövenist ve emperyal işbirlikçilik aynı familyanın günümüzdeki genetik kodlarında devam ediyor.
Diyarbakır Barosu’nun kendini sürece dahil etmesini manidar bulmakla birlikte, farklı siyasal cenahlarda Kürt olanların bu gerici ve çağdışı karanlık figürleri savunma mecburiyeti varmış gibi, durumdan kendine vazife çıkarması da bir diğer düşündürücü husus.
Sanki Türkiye’nin bütün meseleleri bitmiş gibi Kürt isyanlarını temcit pilavı gibi ısıtıp, ısıtıp Türkiye gündemine monte etmenin üç kağıt siyasetinin “Bul karayı, al parayı” oyunundan öte bir anlam taşımadığını görmeliyiz diye düşünüyorum.