Gelelim konjonktürel duruma. Daha önce ifade ettiğimiz analitik çözümlemelerde Irak, Suriye ve İran’ın tali hedefler olduğunu, asıl büyük meselenin büyük lokma olarak tabir edilen Türkiye olduğunu belirtmiştik.
Önce mayınların temizlendiği, bir iç kargaşa ile milyonlarca Suriyelinin Türk topraklarına sürülmesi ile demografisi değiştirilmek istenen Türkiye hedefi, Filistinleşmeye doğru evrilmektedir.
Güney sınırlarının yol geçen hanına döndüğü ve bu yolla milyonlarca Suriyeli’nin ve Iraklı’nın, Doğu sınırlarından ise Afgan ve Pakistan kökenlilerin Türkiye içlerine sızdığı bilinen bir gerçek.
Yasadışı sızmalara ilaveten İranlı, Ukraynalı, Rus ve diğer milletlere varıncaya kadar etnik bir yığılma ile karşı karşıya bırakılan Türkiye, arsa, tarla ve her türlü gayrimenkul satışıyla giderek başkalaşan bir yapıyla İstiklal ve İstikbal tehlikesi altındadır.
Türk’ten gayri her türden etnik insan çeşitliliğinin cenneti olarak addedilen Türkiye toprakları giderek Türkler için yaşanmaz ve ağır baskıların husule geldiği bir coğrafyaya dönüşmek üzere.
Kurtuluşu Avrupa başta olmak üzere diğer kıtalara göç etmekte gören Türkler, milli topraklarını terk ederek, emperyal planlara açık hale getirmek gibi tehlikeli bir gidişatın değirmenine su taşıyor.
Siyasal iktidarın gayrimenkul satışıyla Türk vatandaşı yaptığı kitleselliğin ve pervasızca yapılan toprak satışının 21. Yüzyılda oluşacak yeni bir Filistinleşme projesiyle Anadolu’yu sürükleyeceği tehlikenin fakında olmak gerekiyor.
Yeni bir anayasa yazılımı sürecinde AKP iktidarının ‘Millet Çeşitliliği’ gibi suni kavram kargaşalarıyla Türk topraklarının küresel senaryolarda sürüklenmekte olduğu akıbetin ayırdında olmak ise şart.