Üsküdar Üniversitesi ev sahipliğinde gerçekleştirilen “Uluslararası Post-Materyalist ve Bütüncül Bilim Konferansı’na ABD Nevada Üniversitesi’nden konuşmacı olarak katılan Prof. Dr. Yunus Çengel’in, “Gözlemler Işığında Hayat ve Hayatın Nitelikleri” başlıklı sunumu dikkat çekti. Hayatın maddeye indirgenemeyeceğini vurgulayan Çengel hayatı, gayesi olan ve maddeden çok daha ileri bir varlık olarak nitelendirdi. Zaman ve mekân üstü dediği hayatın birliği sağlayan manevi bir tutkal olduğunu da sözleri
Üsküdar Üniversitesi Mütevelli Heyet Üyesi, ABD Nevada Üniversitesi’nden Prof. Dr. Yunus Çengel, Bediüzzaman Said Nursi’nin vefatının 63. yıldönümü münasebetiyle Üsküdar Üniversitesi Risale-i Nur Araştırmaları Platformu ve Çağın Vicdanı Öğrenci Kulübü iş birliğinde düzenlenen “Uluslararası Post-Materyalist ve Bütüncül Bilim Konferansı’na çevrimiçi katıldı ve “Gözlemler Işığında Hayat ve Hayatın Nitelikleri” başlıklı bir sunum yaptı.
Hayat, hareket halinde canlı bir varlıktır…
Gerçekleştirilen konferansta öne çıkan çok güzel konuşmalar vardı; hayatın sürekli hareket eden canlı bir kavram olduğu gibi…
Hayat denen şey ne? En basit görmenin yolu ölüyle diriye bakın. Ölü tamamen fizik kanunlarına tabidir, rüzgâr eserse biraz kımıldar, yağmur yağarsa ıslanır, yıldırım isabet ederse parçalar vs. Yani başka hiçbir şey yapamaz. Hayat denince o bir külçe, madde bakıyorsunuz böyle acayip şeyler yapıyor. Bu fizik kanunlarıyla kuvvetleriyle izah edilecek bir şey değil. O yüzden ölü balıkla diri balık arasındaki farklar nelerdir? Fizik kanunu kuvvetleriyle bunun ne yapacağını önceden tahmin edebilirsiniz. Akıntıya doğru gidip kaya varsa ona çarpıp yönü şöyle gidecek gibi… Yani içten gelen bir şey yok. Canlı bir balığı düşünün, hiçbir şekilde fizik kanunu ve kuvvetleriyle onun ne yapacağını ön göremezsiniz, o böyle akıntıya karşı da gider kafası eserse sağa sola gider, durur yani bir sürü şeyler yapar.
Hayat kendisi sanki yeni bir kanunlar kurallar prensipler malzemesi ile geliyor. Bir şeyin hareketleri fizik kuralları ve kanunlarıyla belirlenebiliyorsa o şey cansızdır. Eğer belirlenemiyorsa o zaman o şey canlıdır. Yani canlı bir varlığın nasıl hareket edeceği öngörülemez. Hayat maddeden gelmiyor. Hayat maddeye indirgenemez ve hayat maddeye hükmediyor yani acaba var mı yok mu tartışmasını geçin. Hayat var ve de daha üst düzey bir varlık çünkü madde alemine hükmediyor. Hayat ne derse o oluyor yani akıl ve mantık bunu gerektiriyor zaten. Hayat sübjektiftir yani bahsettiğim gibi objektif değil yani madde enerjiden oluşan bir şey değil ve bu neye benziyor, işte mesela bilinç, irade, güzellik, bilgi, mana vs. biz bunların hepsinin varlığını biliyoruz, konuşuyoruz, tartışıyoruz. Hayat da bunlar gibi ama bunların çok çok daha üzerinde hayat var ve subjektif.
Hayat aktiftir, maddeden bile çok daha ileri bir varlıktır. Subjektif yani fiziki olmayan şeylere ’yok’ demek bizim deneyimlerimizle uyumlu bir şey değildir. En önemlisi hayat ‘’agency’’ dediğimiz bir ajan yani fail bir şeyler yapıyor. Bu, normal maddi bir şey değil ve bence bu hayatın en önemli özelliğidir. O kadar ki bu hayat dediğimiz şey emirler veriyor, görevler veriyor, iş birliğini sağlıyor, iletişimi sağlıyor. Maddi olmayan, yukardan bir şey… Madde bunları yapamaz, hiçbir madde, maddeye emir veremez. Biz bazen beyin için ne diyoruz ‘’Beyin şu organa emrediyor!’’ Ya böyle bir şey yok beyin emir veremez. Suda ne varsa toprakta ne varsa ette ne varsa beyinde de o var bir et parçasının bir kısmı ya da tamamı başka bir et parçası sen şunu yap, güzelim sen şuraya gel, hadi sen şunları taşı bakalım diye bir dünya yok.
Materyalizm, gerçekçi bir varlık modeli değil hatta sırıtıyor. İnsanların akılları, muhakemeleri gelişti. Burada mantıklı çıkan nedir? Beyin üzerinden çünkü oradaki değişimleri görebiliyoruz bütün bunları yapan fiziki bir şey var işte o şey hayattır. Bu da bizim ruh diye bildiğimiz o fizik dışı şeydir. Bunun dışında hiçbir izah gözlemlerle, fizikle uyumlu değil çünkü madde maddeye emir veremez.
Mesela bir pankreasa bakıyorsunuz orada bir hücre ne yapıyor? Bütün amacı insülin hormonu üretmek. Mesela bir hücre içinde trilyonlarca atom ve molekül var ve bunlar bir olarak çalışıyor. Mesela düşünün, yağmur yağdı, gökte şimşek çaktı, ondan sonra bir fabrika oluşuverdi. Öyle bir dünya yok, öyle bir şey mümkün olamaz. İster 1 milyar sene bekle ister 50 milyar sene bekle gene mümkün değil, hiçbir şekilde akıl ve mantıkla izah edilecek şeyler değildir. Belli ki hayatta bir gaye var yani bu her şeyde böyledir. Şu gördüğünüz yaprak aslında bir kimya fabrikası, ne yapıyor? Havadan aldığı oksijeni, güneşten gelen enerjiyi ondan sonra yine karbondioksit ve suyu enerjiye dönüştürüyor. Biz dünyanın akıllı mühendisleri olarak bunu yapmaya çalışıyoruz. Bir şeyler yaptık ama halen bununla rekabet edemiyoruz hala becermiş değiliz. Mesela güneşten benzin yapmak bize baya pahalıya geliyor.
Hayatın bir özelliği de önceliği var, üstünlüğü var yani esas varlık hayattır. Madde ve enerji ikinci seviyede varlıklardır çünkü hayat maddeye hükmediyor. Böyle olunca onun daha üst düzey seviyesinde bir varlıktır. Öbür türlü hayat bir özellik olur, çok kişi hayatı bir özellik olarak görüyor bu da değildir. Mesela insanın rengi siyahtır, beyazdır bu bir özelliktir ama bu insanı niteliyor. Hayat, maddeyi nitelemiyor, hayat maddeye hükmediyor. Onu tam olarak kontrol ediyor. Onu istediği gibi evirip çevirip bu görmediğimiz, bilmediğimiz ‘’sır’’ diye nitelendirdiğimiz hayat bunları yapıyor.
Hayat doğal bir şeydir. Yani insan yapısı bir şey değildir. Biz çok şey yapıyoruz ama hayat yapamıyoruz. Hayat sebeplere bağlanmamış mesela biz su yaparız. Hidrojenle oksijeni bir araya getir su oluşuverecek. Hayat için böyle bir şey yok. Hayat diye hiçbir şey yok ve biz canlı bir şey yapmaya kalkacak olursak, farklı bir canlı bir canlıyla başlamamız lazım. Genleri değiştirirsiniz onun bazı özellikleri değişir ama kalkıp yeni farklı özelliklerden DNA yapayım dersen yaparsın onda bir sorun yok. Maddeleri de koy bir tasın içine ondan sonra ne olacak? Hiçbir şey olmayacak, beraber duracaklar. Bir çorbadaki malzemelerin durduğu gibi… İnsan yapısı olmayan ondan sonra doğal hücreye bakıyorsunuz acayip bir kimya fabrikası var. Yapay hücreye bakıyorsunuz sadece madde külçesi, her şey var ama hiçbir hareket, hiçbir şey yok yani ölü… Bu da hayatın ne kadar muhteşem bir şey olduğunu ne kadar üst düzey bir varlık olduğunu bize gösteriyor.
Su cansızdır ama canlı bir bedene girdiği zaman artık o su içerdeki bütün hayat fonksiyonlarının parçası olup canlı gibi davranıyor ama terleyip bizden çıkınca yine cansız oluyor. Belli ki hayatın hükmettiği alanda fizik kanunu kuvvetleriyle beraber yepyeni, bir hayatın temsil ettiği kanunlar, prensipler var ve onlara tabiidir. Oradan çıktığı zaman yine bir şekilde eski haline geliyor.
Hayat fiziki bir şey değil, hayat zaman ve mekân üstüdür. Bu ne demektir? Hayat yok edilemez. Yerel bir olgu, sınırların dışında, yerel olarak etkiliyor. Mesela benim hayatım benim cildimle sınırlı cildimin ötesinde onun bir etkisi yok. Fizik kanunları tüm evrende geçerli ve canlı madde diye bir şey yok. Belli ki bu tür şeyler dışarıdan geliyor. Dışarıdan geliyor ama geçici olarak içeriye yansıyor sanki hayat bir şekilde nüfuz ediyor. Hayat, basit, parçalayamazsın atomdan, molekülden vs. yapılmış değildir. Hayat dirliği sağlıyor yani bir sürü şeyi bir yapıyor. Hayat gittiği zaman o şey zaten parçalarına ayrılmaya başlıyor. Mesela ben şu anda birim her şeyim birlik içinde çalışıyor ama ben öldüğüm zaman vücudumdaki her şey dağılmaya başlıyor. Hayat, birliği sağlayan manevi bir tutkaldır….
Prof. Dr. Yunus Çengel’in, “Gözlemler Işığında Hayat ve Hayatın Nitelikleri” başlıklı sunumu hayranlık uyandırıcıydı. Sizlere öne çıkan başlıkları ve konuşmaları aktarmak istedim. İyi okumalar…