İmâm Ebû Yûsuf rahimehullah, Abbasi halifelerinden Harun Reşit zamanında kadı idi. Bir gün mahkemeye bir kimse hak iddia ederek başka bir şahsı getirdi. Davalı inkâr edince davacıdan delil istedi. O da şahitlik için iki kişi getirdi. Lakin İmam Ebu Yusuf, o iki şahitten birinin şehâdetini kabul etmedi. Meğer şahitliği makbul olmayan kimse Halife Harun Reşîd’in büyük beylerinden ve yakınlarından biri imiş. Şahitliğinin reddolunması ona ağır geldi ve öfke ile Harun Reşîd’e gelip İmam Ebu Yûsuf’dan şikâyetçi oldu. Halife buna üzüldü ise de “Elbette bunun bir sırrı vardır” dedi.
İmam Ebu Yusuf’a: “Ya İmam! Benim akrabamdan makam mevki sahibi filanın şahitliğini ne sebeple kabul etmeyip reddettin, onu halk arasında mahcup ettin? Benim hatırımı da gözetmedin?” diye sordu.
Hazret-i İmam buyurdu ki:
“Ey emîru’l-mü’minîn, ben o kimseyi bir gün senin huzurunda gördüm. Sana ‘Ben emîrü’l-mü’minînin kölesiyim’ diyordu. Eğer o kimse senin kölen ise -şahitlikte hürriyet şart olduğundan- onun şahitliği makbul değildir. Eğer sözünde yalancı ise şahitliği kabul edilmez. Bu sebepten mahkemede şahitliği kabul edilmemiştir.”
Harun Reşit bunları işitip gönlü hoş oldu ve İmam Ebu Yusuf’a dedi ki:
“Ey İmam! Şayet ben şahitlik için huzuruna varsam benim şahitliğimi kabul eder miydin?”
“Ey Emîru’l-Mü’minîn! Senin de şahitliğini kabul etmezdim. Hilâfet ve saltanat sebebiyle kibirlenip, cemâ’at ile namaz kılmak için mescide gelmiyorsun.”
Harun-ı Reşit, İmam Ebu Yûsuf’dan bu nasihati işitince bundan sonra beş vakti cemaat ile eda eylemek üzere çok ağır ve kuvvetli yemin etti.