Biliyorsunuz özellikle son iki yıldan beri yazar ve Gaziantep’te artık usta yetişmediğini, bu koşullar içerisinde de kentin bir çok meslek dalında ve sektöründe eleman sıkıntısı yaşadığını söyler dururum. Elbette tamamiyle yok diyemem ama var olan gerçek, maalesef yok denecek derecede. Yetişmiyor çünkü. Öyle bir durum ki yetişse bile nitelikli olmuyor, üstelik daha vahimi onları yetiştirecek meslek ustaları olarak görevlendirilenler bile yetersiz aslında. Hani bazen yazar ve “bu dönemde eğitimcinin bile eğitime ihtiyacı var” derim ya, ister inanın ister inanmayın vaziyetimiz bu sevgili okurlarımız. Şimdi Gaziantep’te var olan değerli ustaların bile doğru dürüst kıymeti bilinmez iken, Suriye’den gelen ustalar resmen karaborsaya düşmüş durumda. Durum bu kadar net… İster katılın ister katılmayın ama şu anda Gaziantep’in acı gerçeği bu…
İşte bu gerçekten hareketle bunları dile getirmemden etkilenen bir arkadaşım bana göre çok güzel bir tespitte bulunmuş ve analiz yapmış. Bu noktaya nasıl geldiğimizi açıkça anlatmış ve bunda en büyük etkinin, milli eğitimin sürekli değişen hele hele şu anda uygulanmakta olan sisteminde olduğunu söylemiş. Ben katılıyorum, elbette katılmayanda olacak ama bunu paylaşmaya değer görüyorum. Buyrun birlikte okuyalım:
EĞİTİMDEKİ BU SİSTEM NE ÇIRAK NE USTA YETİŞTİRİR
Merhaba sevgili Ökkeş kardeşim.
Her hafta olduğu gibi gene çok önemli konulara parmak basıyorsun.
Benim düşünce beyan edeceğim ikinci paragrafla ilgili;
"Kimse meslek sahibi olmayı istemeyince" başlığı altındaki konu.
Beni tanıyorsun.
İnsanların eğitiminin ne kadar önemli olduğu, başımıza ne geliyorsa cehaletten geldiği konusunda ikimizin de yüzde yüz aynı fikirde olduğumuza eminim.
Amma diyorum ki; özellikle küçük ve orta sanayinin genç çalışana çok ihtiyacı olduğu halde, meslek sahibi olamamış ve olamayan bu kadar genç insanın beş parasız, çay parası olmadığı için kahveye oturmayan, anne babasının emekli maaşından harçlık isteyen, bunu yediremeyip uyuşturucuya ve günümüzde hızla artan mafyatik olaylara bulaşan gençlerin bu halinin ana sebebi 8 yıllık eğitimdir.
İlkokulun 5 yıl olduğu zamanlarda çocuk diplomasını cebine koyar, artık diploma sahibi, ehliyet alabilecek bir pozisyondadır. Eğer zeka, çalışkanlık ve aile durumu okumasına müsaitse ortaokula gider, değilse gider bir esnafın yanında çıraklığa başlar, artık geleceğin kalfa ve ustasıdır.
Şimdi nasıl; 8 yıllıktan mezun eğer sene kaybetmemişse 15 yaşında kazık kadar adam. Ne çıraklık yapabilir, ne etrafı süpürebilir, ne ustası biraz sert yaptığı zaman katlanabilir. Bu çocuk ne olur? Ya uyuşturucu satıcısı ya da mafyaya malzeme olur.
Lise ve adı üniversite mezunlarına hele hiç dokunmayalım.
Peki ilk dört veya beş yıldan sonra bu çocuk niçin okulda tutuluyor, ona hayatında yardımcı olacak ne öğretiliyor?
Cevap: Kocaman bir hiç.
Okuma yazmaysa, matematik toplama çıkarma çarpma ise, tarih coğrafya ise ilkokulda veriliyor. Sonraki üç yılda bunların üstüne ne ihtisas yaptırıyorsun ki bu çocuğun en kıymetli üç yılını yiyip hayatını karartıyorsun.
Biz ikimiz de esnaf çocuğuyuz, o hayatı iyi biliriz, senin bu söylediklerimi gözünde canlandırdığını biliyorum.
Ve günümüzdeki küçük sanayinin senin de parmak bastığın durumuna bakarak diyorum ki; bu uygulama mega bir planın bir parçasıdır. Suriyelilerin on, onbeş yıl sonra küçük sanayinin en az yüzde yetmişini ele geçirmesi hedeflenmiştir.
Sevgilerimi sunarım
BU ÖNERİYİ CENGİZ ŞİMŞEK’E İLETİYORUM
İstanbul’da yaşayan Gaziantepli başarılı bir iş adamından gelen öneri ilgimi çekti. Belki de bununla ilgili bir düşünce veya proje olabilir. Ama okuduğumda bunu hemen Gaziantep Organize Sanayi Bölgesi Başkanı Cengiz Şimşek ile paylaşmalıyım dedim. Biliyorsunuz Cengiz bey göreve geldiğinden beri OSB’de inanılmaz işler yaptı ve hala da yapıyor. Ekibiyle birlikte Projeler üretti, bunu Valiler, Milletvekilleri, Fatma Şahin ve Ankara’daki bürokratlarımızla paylaştı, hepsinin desteğini aldı. Kendisi de boş durmadı tabi. Çalmadık kapı bırakmadı elbette. Tabii her şey Gaziantep’in çıkarına olunca hemen hemen hepsi hayata geçirildi ve geçirilmek üzere. Daha tamamlanması beklenen bazı projeler var. İşte bu aşamada arkadaşımın yazdığı bu öneriyi de Sayın Cengiz Şimşek’in dikkatine sunmak istiyorum.
“Ökkeş kardeşim sana bu yazıyı yazarken Ankara’dayım. Arabayla giderken OSTİM teknik üniversitesi diye bir levha gördüm. Heyecanlandım ve aklıma ‘niçin Gaziantep Organizede GASOB teknik üniversitesi olmasın’ diye bir fikir geldi. Hiç değilse bu teşebbüs Gaziantep’te gerçekten sıkıntısı çekilen kalifiye elemana da çare olur dedim. Bunu devlette yapabilir GASOB’da yapabilir. Böylece organize sanayide GASOB teknik okulu, ara eleman için GASOB teknik ümiversitesi bilgili donanımlı mühendisler yetiştirir ve sanayiye faydalı olur diye düşünüyorum. Sevgiyle kal kardeşim. Benden iletmesi. Herhalde Sayın Cengiz Şimşek bu konuyla ilgili bir şeyler söyler.
EVLENMEZDEN ÖNCE, EVLENDİKTEN SONRA
Günümüzün can sıkıcı, iç karartıcı gelişmeleri bir kenara bırakıp sizlerle bugün farklı bir konuyu paylaşmak istiyorum. Önce kendi düşüncelerimi söyleyecek, sonra Sosyal medyada belki göreniniz olmuştur ama önemli gördüğüm için onu sizlere aktarmaya karar verdim. Niye? Çünkü son yıllarda adliye koridorlarında inanılmaz biçimde boşanma davaları görülüyor. Gerçekten de evliliklerde yaşanan sıkıntılar, olumsuzluklar ve sonuçta ayrılma kararları… Çeşitli gerekçeleri vardır herkesin. Bazen ortam olunca bende evlenmek isteyen gençlere tavsiyelerde bulunurum. “Evlenmeden önce birbirinize yalan söylemeyin” derim. Daha da ileri gider ve “Birbirinize samimi ve içten davranın ki, yarın evlendiğinizde ikiniz de birbirinizin zaaflarını, zevklerini, hobi ve fobilerinizi, müzik tercihlerinizi, yiyecek içeceklerinizi, hatta tuvalet ve banyo adabınızı bilesiniz. Çünkü bunlar konuşulmadığı zaman evlilikte başbaşa kalındığında hayal kırıklıkları başlıyor. Özellikle tuvaletlerde. Orayı nasıl temiz görmek istiyorsanız, öyle bırakacaksınız. Özellikle erkek olanı eşim nasıl olsa temizler derse, bu yavaş yavaş öfkeye, iğrenmeye hatta nefrete döner. Onun için size bu önemli örneklemeyi vereyim ki, yarınlarda sıkıntı yaşamayasınız”diye eklerim. Tabii birde işin anne baba tarafları var. İşte anlaşmazlıkların yüzde 50’sinden fazlası kızın ve veya erkeğin kendi ailesine meyillerinden kaynaklanıyor. Aşağıda okuyacağınız nikah memuru kardeşimiz de daha farklı örneklerden yola çıkmış. Bunların okunması gerek. Hatta yeni evlenenler değil mevcut evliler de yukarıda yazdıklarımı ve aşağıdaki memurun söylediklerini dikkate alsalar çok iyi olacak. Buyurun bunu da birlikte okuyalım:
BİRBİRİNİZE YAŞAM ALANI BIRAKIN
Nikah memuru evlenen çifte, “Evliliklerinizi başkalarının evlilikleriyle kıyaslamayın, peri masallarına aldanmayın çünkü gerçek değil, mükemmeli aramayın hiçbirimiz mükemmel değiliz, birbirinizin geçmişini sorgulamayın adı üstünde geçmiş, eşinizin sizin zihninizi okumasını beklemeyin maalesef bunu hiç kimse yapamıyor, istediğiniz ya da istemediğiniz her şeyi açık açık söyleyin, konuşarak her şeyin çözülebileceğine inananlardanım. Birbirinize yaşam alanı bırakın, evlendiniz diye her şeyi birlikte yapmak zorunda değilsiniz” dedi.
Hikaye üzerinden örnek veren memur “Çok bilindik bir hikaye vardır. Kirpiler eşlerine dikenlerinin boyu kadar yaklaşırlarmış. Bilirmiş ki çok yaklaştığında dikeni batacak eşinin canı yanacak, sizde birbirinizin canı yakmamak adına o yaşam alanını lütfen bırakın birbirinize” demiş. Nikah memuru devamında, "Evliliğinizi yaşarken birbirinizin üzerine hesaplar yapmayın. Hesapsız yaşayın, haritalara bakmadan yol alın. Lütfen ama lütfen birbiriniz sahibi değil yoldaşı olmaya çalışın. ‘Her şey güzel olacak’ sözünü vermeyin maalesef ki olmuyor ama ola ki ‘Her şey kötü olursa ben yine senin yanındayım’ sözü çok daha kıymetli. Bir de çok sevdiğim bir söz var benim ‘Ses yankısını duymazsa kaybolur gider ve insanda öyle’ Kulak verin birbirinizin söylediklerine, ne demek istediğinizi anlamaya çalışın. Birbirinizin yankısı olun kaybolup gitmeyin” diye konuşmuş.
Bende bu vesileyle son olarak, yeni evlenecek olan çiftlerin özellikle evlendikten sonra birbirlerinin açığını aramamasını, haklı çıkmak için diretmemesini, ben haklıyım diyerek, karşısındaki için empati yapmayışını ve boş yere kırgınlıklar kavgalar yaşanmamasını tavsiye ediyorum.
HEPİNİZE İYİ HAFTALAR
...