Hiçbir insanı incitmemeli, hiç kimsenin kalbini kırmamalıdır. Kalb kırmak, 70 kere Kâbe’yi yıkmaktan daha büyük günahtır. Böyle nasıl olur da, bir mümin birine el kaldırır, tokat atar veya öldürür. Bu, akıl alacak iş değildir. Öyle bir din ki, bir çiçeği bile koparmaya çekiniyorsun, bunda bir can var diye...

Üftade hazretleri, talebeleri içinde Aziz Mahmud Hüdayi hazretlerini çok sevdiği için, diğer talebeleri onu kıskanırlar. Bunun üzerine Üftade hazretleri, birgün talebeleriyle kır gezisine çıktığı zaman onlara; “Bana birer demet çiçek getirin!” der. Hepsi dağılır. Bir süre sonra, Aziz Mahmud Hüdayi hazretleri kurumuş bir çiçek getirir. Diğerleri tabii, hocamıza vereceğiz diye düşünerek, güzel çiçekler getirirler. Üftade hazretleri, Hüdayi hazretlerine; “Bak arkadaşların ne güzel çiçekler getirdi, sen niye kuruyup solmuş bir çiçeği getirdin, bize bunu mu lâyık gördün?” diye sorar. Hüdayi hazretleri; “Efendim, elbette siz en güzel çiçeklere lâyıksınız. Ancak hangi çiçeğe gittiysem, baktım, hepsi Allahı zikrediyor. Bir türlü kıyıp koparamadım. Bu zavallı ölmüş, artık zikr-i ilâhi yapacak hâli kalmamış, onu size getirmeye mecbur kaldım.” diye cevap verir. Üftade hazretleri diğer talebelerine; “İşte aranızdaki fark bu!” der.

Düşünün bir çiçeği bile koparamıyor. Yani nasıl bir insana tokat atılabilir veya masum insanlar, hem de din adına öldürülebilir, olacak iş değildir bu! Böyle oluyorsa, bunun içinde cehâlet vardır; çünkü Peygamber efendimiz buyurdu ki:

“İlim neredeyse din oradadır, din neredeyse ilim oradadır.”

Yani ilimsiz din olmaz, din olmayınca da ilim olmaz. Bu ikisi birbirinden ayrılmaz. Evet, iman etmek şart, ama imandan sonra ilk iş, ilim öğrenmektir; çünkü namaz da kılsak, oruç da tutsak, ticaret de yapsak, nasıl yapılacağını bilmek şarttır. Ne iş yaparsan yap, onun ilmini bilmek gerekir.