Şiddet; insanların içinde derin kökler salmış ve toplumun gölgesi gibi varlığını sürdüren bir duygudur. Her ne kadar insanlık çağlar boyunca evrim geçirse de, bu güçlü duygu hala bireylerin ve toplumların yaşamını etkileyen bir gerçeklik olarak karşımıza çıkıyor.
Şiddet, fiziksel, sözel ve duygusal gibi çeşitli formlarda karşımıza çıkabildiği gibi genellikle duygusal, fiziksel veya psikolojik zarar verme niyeti taşır. Toplumsal olaylardan bireysel ilişkilere kadar geniş bir yelpazede kendini gösteren şiddet; bir bireyin bedenine, zihnine veya duygusal sağlığına yönelik olabilir, sadece zarar verici etkileriyle değil, aynı zamanda toplumun huzurunu ve güvenliğini de tehdit eder.
Şiddetin Bazı Temel Türleri:
Fiziksel Şiddet: Bedene yönelik güç kullanımını içerir. Dövme, vurma, tekmeleme, itme gibi fiziksel saldırıları kapsar.
Sözel Şiddet: Sözlerle yapılan saldırıları ifade eder. Hakaret, küfür, tehdit, aşağılama gibi dil kullanımı ile gerçekleşir. Sözel şiddet, duygusal etkileri yanı sıra bireyin özsaygısını da olumsuz etkileyebilir.
Duygusal veya Psikolojik Şiddet: Kişinin duygusal refahına yönelik olarak gerçekleştirilen saldırıları içerir. Manipülasyon, tehdit, izolasyon, sürekli eleştiri ve küçümseme gibi davranışları içerir. Bu tür şiddet, uzun vadede ciddi psikolojik sorunlara yol açabilir.
Cinsel Şiddet: Cinsel istismarı, tecavüzü, cinsel saldırıları içerir. Kişinin cinsel rızasını almadan gerçekleşen cinsel davranışları içerir.
Ekonomik Şiddet: Kişinin maddi bağımsızlığını zayıflatma veya kontrol etme amacı güden davranışları içerir.
Kökenleri genellikle zihinsel derinliklerde yatan ve kişinin iç dünyasında karmaşık bir etkileşim ağı oluşturan şiddet; birçok nedene ( öfkenin rolü, güç ve kontrol ihtiyacı, iletişim eksikliği ve duygusal beceriksizlik, toplumsal etkileşim ve örnek alma gibi ) sahip olan bir duygudur.
Şiddet Öğrenilmiş Bir Davranış mıdır?
Aileleri ve çevreleri içinde şiddet gören çocuklar, şiddeti bir çözüm yöntemi olarak benimseyebilirler. “Prof. Dr. Nevzat Tarhan’ın 1991 yılında Hollanda’da, ‘Kendini Kesen Gençler’ üzerine yaptığı bir çalışmada; çocukluk dönemlerinde aileleri tarafından aşırı derecede şiddete maruz kalan gençlerin, ileriki yaşlarda yoğun sıkıntı ve stres içine düştüklerinde, kendilerini jiletle kestikleri sonucuna ulaşılıyor.” Bu demek oluyor ki, anne-babalarından şiddet gören çocuklar, bu şiddeti bir davranış biçimi olarak benimsiyor ve ileriki zamanlarda bu şiddeti başkasına yöneltemediği zaman, kendi bedenine uygulama yoluna giriyor. Diyebiliriz ki ‘çocukluk yaraları’ şiddeti oluşturan bir sorundur. Çocukların ebeveynlerinden gördüğü psikolojik yaralanmalar zamanla kabuk bağlar, fakat bu yaralar tedavi edilmedikçe ve kişi tedaviyle baş etme yöntemleri geliştirmedikçe; ilerde bu yaralar yeniden kaşınıp kanamaya başlar ve sorunlar tekrar gün yüzüne çıkmaya başlar. Bunun için birey sürekli değişim ve yenilenme arayışında olmalıdır. Ancak önemli bir not, herkesin aynı şekilde tepki vermediği ve öğrenilmiş davranışların değiştirilebileceği gerçeğidir. Öğrenilmiş şiddet davranışlarının tersine çevrilebilmesi için, bireylerin farkındalıklarını artırması, duygusal zekalarını geliştirmesi ve alternatif, sağlıklı davranışları öğrenmeleri önemlidir.
Özetle, şiddetin nedenleri genellikle birbirleriyle etkileşim halindedir ve bireysel duruma, kültüre ve çevresel faktörlere bağlı olarak değişebilir. Şiddeti anlamak ve önlemek için, toplumsal düzeyde eğitim, destek hizmetleri ve kültürel değişimlere odaklanan kapsamlı stratejilere ihtiyaç vardır.