Özlü sözleri bir araya getirip yazması kolay ancak gerçek manalarını idrak etmek zordur.
“En sessiz sözcüklerdir fırtınayı getirenler…
Dünyayı güvercin adımlarıyla gelen düşünceler yönlendirir”
Gaziantep'in son aylarda çok hasta olduğunu düşünüyorum. Bir şehrin iyileşmesi için kötülüğü tanıması, yükselişini anlaması için de düşüşünün derinlemesine farkında olması gerekir. Yükselebilmek için köklerimizi gökyüzüne ve yıldızlara ulaşacak kadar derine kazmalıyız. Bu hastalığın kökeninin ne olduğunu, yani kökeninin mi yoksa bireyin kendisinin mi olduğunu düşünmek, mutlaka aşmamız gereken tüm doğal ve önemli soruların, hatta belki de toplumumuzun mutsuzluğunun altın cevabıdır.
Trafik kazalarındaki artışın boyutuna ilişkin bir rakam söyleyemem. Sosyal psikolojik açıdan bakıldığında trafik kazaları sessiz fırtınalar gibidir, faillerin ve tanıkların travmasını artırır. Hani insani değerler, hoşgörü, sevgi, nezaket, doğruluk, sevgi... şehir geleceğin felaketine sürükleniyor. İnsanlığı sadece bir şehir olarak düşünmek büyük bir bencilliktir. Şehirlerimizdeki hayvanlar, bitkiler, dağlar, ovalar, dereler, kayalar perişan durumda. Yönetim bunun farkında mı bilmiyorum ama solmuş saksı bitkilerini sulamaya devam etmekte ısrar ediyorlar. Bir bitkiyi saksıda sularsanız onun yaşayacağına inanırlar. Halbuki bitkinin hastalığının kökünde olduğunu keşfetmeyecek kadar öz’e bakış yapmıyorlar.
Şehrimizde gerçek sevgiyle yapılmış kaç hizmet var? Şehrimizin sınırları dahilinde;
-Hava kirliliği solunum yollarımızı tetikliyor.
-Çevre kirliliği inanılmaz derecede ciddi…
-Kentin içinde yaşayan hayvanlar; mutsuz, hırçın ve aç…
-Yaşamın temeli olan ‘su’ desen, kentin tüm saçları dökülmekten kelliğe doğru gidiyor…
- Yıllardır endüstriyel atıklardan dolayı tüm derelerimiz kötü kokuyor...
Kısacası doğayı insan eliyle zulmediyoruz. Yöneticiler ne yapmalı? Doğa ve yaşam için yöneticilerin gözlerini açması, temel konuları kavraması ve harekete geçmesi gerekiyor. Çünkü hepimiz felakete doğru gidiyoruz. Kaptan yöneticidir… Rasyonel tespit bunlar. Kimse kaçmamalı bu gerçeklerden…
En derin köklerimiz olan topraklarımızın doğasını koruma sorumluluğumuz olduğuna inanın ve bunu insanlara aşılamak için üzerimize düşeni yapın; saksılarda çiçek açmayı bekleyen bitkiler yeniden yeşermeye başlayacaktır. Tüm bu önemli denklemlerin ortasında; mutlu, sevgi dolu ve huzurlu bir gelecek yaşamak için sessiz kalmak, olan bitene göz yummak iyi değildir. Çünkü susturduğumuz her gerçek zehirlidir. Parçalanacak ne varsa hakikatlere çarpıp parçalansın. Sık sık kendi çevremde dile getirdiğim bir cümle var “Zaten bir yerde kötülük varsa orada ki herkes biraz suçludur” Yani bir yerde kötülük varsa, orada herkesin içinde (kökünde) biraz kötülük vardır.
Sevgilerimle…