Ekoloji ve sürdürebilirlik konusunda uzmanlar ve akademisyenler, küresel çevre krizine çözümler bulmak için bir araya gelmek üzere Gaziantep Büyükşehir Belediyesi koordinesinde Onat Kutlar Salonu’nda düzenlenen Ekoloji Zirvesi'nde bir araya geldiler. Zirve, iklim değişikliği, doğal kaynakların sürdürülebilir kullanımı, biyoçeşitlilik korunması ve çevresel sürdürülebilirlik gibi önemli konular ele alındı.
Zirve’de, Keklicek Mesleki Teknik Anadolu Lisesi’nin tanıtım projesi anlatıldı. Projeye ilişkin uzmanların görüşünün alındığı oturumda, proje kapsamında okul çevresine dikilmesi planlanan kestane ağaçlarına yönelik “bu ağaç, alerji yapabilir” eleştirisi aldı. Ekolojik bina temelli projelendirilen lise örneği tüm genel yorum çoğunluğunda uzmanlar tarafından olumlu karşılandı.
Zirve sonrası, ekoloji alanındaki derin bilgisiyle tanınan Biyolog Prof. Dr. Ali Demirsoy’a, Gaziantep’in ekolojisi ve Dünya çapında yapılması gereken acil tedbirlere ilişkin değerli görüşlerini sordum.
Ekoloji üzerine acil eylemlerin hayata geçirilmesi konusunda vurgu yapan Prof. Dr. Ali Demirsoy:
Acil olarak eyleme geçilmeli!
Ekoloji üzerine acil eylemlerin hayata geçirilmesi konusunda vurgu yapan Demirsoy, “Gaziantep’te iklim kriziyle ilgili her birimiz kendi alanında uzman profesör ve doçentler bir araya geldik. Esasında iklim krizini ve küresel ısınmayı ve burada kurulan bir kooperatifin ilintisini ihlal ettik. Ancak burada bütün dünyada olduğu gibi özellikle güney illerimizin önümüzdeki yıllarda yaşayacağı çok büyük bir sorun var o da küresel ısınmaya bağlı olarak su rejiminin değişmesi ve kuraklık. Birçok illerimizde fırtına ve yağmurlar söz konusu olacak. Şimdi konuya ilişkin “süreç değişti” bilgisini verdiğimizde “daha az yağmur yağmayı” kastetmiyoruz. 365 günde değişik zamanlarda yağacak yağmur, yağış miktarının iki üstünde yağıp, gezici yağmurlar bütün araziyi yok edebilir. Bu nedenle özellikle İran, Pakistan, Türkiye ve Yunanistan gibi güney ülkeleri ve güney illeri çok farklı bir sürdürülebilir politikası izlemek zorundalar” dedi.
Demirsoy, “Yönetimler, atık suları arıtılması için ellerinden gelen her şeyi hayata geçirmeliler. Örneğin; Arıtma su tesislerini kurmayan sitelere oturma izni verilmemeli. Yağmur sularının aktife dediğimiz yer altında depolanması için özel önlemler alınması da elzem olur. Yani bu gibi hayati önlemlerin nasıl yapılacağı yönetimler tarafından bilinmekte. Ayrıca bu önlemler alınırsa kireçli suyun önüne de büyük miktarda geçilir. Yağmur suyu kireçten arınmıştır. Yağmur suyu çoğunlukla yıkanma ve temizleme için çok daha berrak ve kullanılabilir suyu ifade eder. Bu bağlamda tam anlamıyla herkesin yararlanması harika olur” diye konuştu.
Kum fırtınası riski var!
En önemli sorunun sadece ‘içme suyu’ olmadığını dile getiren Demirsoy, “Bu bölge tarım arazisi ve dolayısıyla en büyük ‘öz su’ açığı tarım arazisinden kaynaklanıyor. Biz önümüzdeki yıllarda büyük bir olasılıkla 2035 yılına doğru bu bölgelerin çöl iklimi gibi su sıkıntısı çekeceğini, erozyonla mücadele etmek zorunda kalacağını ve kum fırtınalarına yakalanma riskinin olacağını söylüyoruz. Bunun için bir an önce çok özel yapı tarzlarının uygulaması lazım. Suyun tasarruflu kullanılması gerek. Örneğin: Yağmur suyuyla atık suyun ve kanalizasyon suyunun ayrı ayrı toplanması lazım. Olabildiğince insanların tasarruflu su kullanmaları gerekli. Yani bir kova suda yıkanmayı öğrenmeliyiz. Çamaşır makinesi ve bulaşık makinesi gibi sık kullanılan beyaz eşyaları belli bir doluluğa geldiğinde çalıştırmalıyız” şeklinde konuştu.
İnanılmaz seller olacak!
Demirsoy sözlerini şöyle sürdürdü: “Bu önlemleri esasında hayata geçirecek yerel yönetimlerdir yani belediyelerdir. Belediyeler şehir planlamasını yaparken ve özellikle ruhsat verirken ‘ekoloji’ çerçevesinde değerlendirmesi gerekmektedir. Özellikle şehre arıtma sisteminin kurulması lazım çünkü arıtma sistemini kurmazsanız suyu akıtacağınız nehirler, çaylar veyahut dereler kirleniyor. Günümüzde bakıyoruz çoğu nehirlerimiz ve derelerimiz kirli ve kokuyor. Ben yaklaşık yarım asırdır bu konularla ilgileniyorum. Çok büyük endişelerim var. Özellikle bizim güney-kuzey illerimizde inanılmaz seller olacak ve bütün kasabaları alıp götürecek. Nitekim Zonguldak’ı ve Kastamonu’yu götürdü. Önümüzdeki yıllarda önlem almazsak bunun üç dört katı daha beter seller ve gezici yağmurlar inanılmaz tahribatlara yol açacak” diye uyardı.
Dünya için tehlike çanları!
Küresel ısınmanın neticelerine yönelik kentlerin dokusunu bir an önce hazır hale getirilmesi gerektiğine dikkat çeken Demirsoy, “Beton bir binanın üzerine yağan bir suyu boşaltamazsanız yarın öbür gün büyük sellerle şehrin tarumar olmasıyla karşı karşıya kalınır. Yönetenler şimdiden sellerin gelebileceği bölgeleri ona göre emniyete alması lazım ve bu sadece Türkiye için değil, ortak kuşak bütün dünyadaki ülkeler için büyük bir tehlike çanı çalıyor. Bu sadece kara oluşum kentlerde değil, sahil kentlerde de bir an önce harekete geçilmelidir. Dünya’da deniz seviyesi yükselmeye başladı. Neredeyse insanların yüzde 30 veya 40’nın yaşadığı sahil kentlerimiz sular altında kalma riski var. Yani doldurulmuş kentler sular altında büyük ihtimalle önlemler alınmazsa kalacak. Hatta Dünya’nın en büyük limanlarına sahip kentler sular altında kalacak. Şu anda deniz 2 buçuk cm yükseldi” diyerek uyarılarda bulundu.
Burada hep deprem olacak!
6 Şubat depremlerinde birçok illerde gözlemlenen Starling Uydular’ı, Demirsoy’a soruldu. Soruya ilişkin insanların yapay deprem endişelerine yönelik görüşü alınan Demirsoy, bu görüşün kesinlikle yanlış olduğunu dile getirdi: “Bu düşünce kesinlikle yanlış. 6 Şubat felaketinde depremin gücü on binlerce atom bombasından daha güçlüydü. Yapay deprem olamaz. Uzmanlar bölgede bu depremin olacağını zaten biliyordu ama tam zamanını veremiyordu çünkü iki kıtanın kenetlendiği yerdir burası. Hatay'da deprem sonucu bir zeytin bahçesi ikiye ayrılmıştı, esasında bu yarılan bölge; iki kıtanın kenetlendiği yerdir. O nedenle oranın yani yarılan zeytin bahçesinin doldurulmadan müze olarak kalması yerinde olur. Bu bölge Afrika kıtasıyla birleşen bir kıta olduğu için hareket eden plakanın bulunduğu yerde olması nedeniyle burada hep deprem olacak. Ovanın yumuşak yerlerine kesinlikle ev yapılmaması, muhakkak zemininin sağlam olan kısımlarına yerleşmeler yapılması gereklidir. Er ya da geç ovaya yapılmış olanlar yıkılmalı. Hatay'ın ve Gaziantep'in zemini sağlam yerlere doğru yavaş yavaş kaydırılması gerek” ifadelerine yer verdi.