Şehrimizdeki taziye evlerinin sayısı gün geçtikçe çoğalmakta. Taziye evleri gündelik hayatımızın önemli bir parçasına dönüştü. Bazen haftada birkaç defa eş, dost, arkadaşa başsağlığı ziyaretleri için taziye evlerine yolumuz düşüyor.

En son geçtiğimiz Pazar günü çok sevdiğim ve saygı duyduğum Gaziantep ve daha da öte ülkemizin duayen gazetecilerindenRamazan Toprakağabeyimizin çok sevgili annesiDursun Toprakhanımefendinin vefatı nedeni ile başsağlığı ziyareti için gittiğimiz Merveşehir mahallesindeki taziye evine hayran kaldım diyebilirim.

Beni en çok sevindiren durum ise böyle güzel bir uygulamanın gün geçtikçe şehrimizde daha da yaygınlaşması. Maalesef günümüz apartman hayatının kötü sonuçlarından birisi de bu zamanlarda otaya çıkıyor.

Taziye için evlerimiz küçük geliyor, erkekler ve kadınlar için ayrı mekânlar hazırlamak icap ettiğinden zor zamanlar yaşanıyor.

Yakınını kaybedenlerin acılarının paylaşıldığı, üzüntülerinin daha küçük parçalara ayrıldığı taziye evlerinde taziye sahibinin omzundaki yükü bir nebze daha hafifliyor.

Taziye evleri, bu özelliğiyle hayatımızda daha da çok yer almaya başladı, acı paylaşıldıkça, acıya karşı direnç de gelişiyor.

Belediyelerimiz çadır, masa ve sandalye vererek destek çıkıyorlardı cenaze sahiplerine, çok güzel bir uygulama ama daha da güzelini yaptılar ve taziye evlerini çoğaltarak vatandaşa bu üzüntülü günlerini daha az bir sıkıntı ile daha da iyi şartlarda atlatmalarını ve baş sağlığına gelen misafirlerini daha iyi karşılamalarını sağlayarak çok insandan hayır dualarını da almış oldular bu sayede.

Taziye evi, başsağlığı derken, taziye nasıl yaşanır, taziyede nasıl davranılır biraz da bu hususlardan bahsedelim dedim;

İslam dini; hayatın en büyük gerçeği olan ölümle karşılaşmış ailelere karşı akraba, eş-dost, arkadaş, komşu gibi sıfatlarımızla bizlere de belirli sorumluluklar yüklemiştir.

Buna rağmen günümüzde yas yerinde nasıl davranacağımızı, yas tutan aileye karşı sorumluluklarımızı tam olarak bildiğimiz söylenemez.

Kaynağı hadislere dayanan ‘taziye kültürü’ Müslümanların yas yerindeki sorumluluklarını belirler, yas tutulacağı vakitte nasıl davranılması gerektiğini gösterir.

Bu hususta dikkat edilmesi icap eden ilk hususlardan birisi matemin süresidir. Bizlere ölümü devamlı olarak hatırımızda tutarak yaşamamız gerektiğini anlatan dinimizde yas tutma süresinin ne kadar olması gerektiği de belirtilmiştir. Taziye ziyaretleri, ilk üç gün içinde yapılmalıdır.

Daha sonra yapılacak ziyaretler, zamanı geçmiş taziye ziyaretleri olarak nitelendirilebilir. Üçüncü günden sonra yapılacak ziyaretlerde vefatı sık sık sohbet konusu yapıp derdi tazelemek uygun olmaz.

Münasip bir lisanla bir kere baş sağlığı dileğinde bulunmak, sonra sohbet başka mevzulara kaydırmak daha makbuldür.

İkinci husus ise taziyenin yapılacağı yer. Ağırlıklı görüşe göre münasip olan taziyenin definden sonra cenaze sahiplerinin evinde yapılmasıdır.

Taziye evine misafirler sığmazsa yakın akrabalar veyahut komşular (günümüz apartman yaşantısından dolayı komşuluk ilişkilerinde böyle bir durum kalmadı) evlerini açmalıdır.

İşte burada yapılan taziye evlerinin önemi ortaya çıkmaktadır. Geniş ortamı, kolay tarif ile bulunabilirliği ve belediyelerimiz tarafından sağlanan diğer imkân ve kolaylıklar sayesinde taziye evleri, evlerinden cenaze çıkan kişilerin yükünü fazlasıyla azaltmaktadır.

Üçüncü husus ise cenaze evlerinde yaşanan yemek sorunudur. Evinden cenaze çıkan kimseler, o üzüntü ve keder içinde yemek yapamaz, gelen giden ziyaretçilere sofra açmakta zorlanırlar.

Bunun için vefalı komşular, yakın akrabalar bir müddet için yas yerine yemekler getirir ve yahut yemek şirketlerinden sofralar gönderirler.

Böylece o­nların dertlerine ortak olduklarını fiilen göstermiş olurlar. Bu konu da Asr-ı Saadet’ten örnek alınacak birçok hadise vardır. Mesela; Ca’fer b. Ebû Tâlib, Mute Savaşı’nda şehit düştüğünde Resûlullah (sas) etrafındakilere Ca’fer ailesinin üzüntüleri sebebiyle yemek hazırlayacak durumda bulunmadığını söyleyip yemek yapmalarını öğütler: “Ca’fer ailesi için yemek yapın! Çünkü o­nlara, o­nları meşgul eden (haber) geldi!”

Peygamber Efendimizin (sas) bu sünnetinden; musibetli ve meşguliyetli anlarda akraba ve komşuların cenaze evi için yemekleri ortaklaşa hazırlaması gerektiğine hükmedebiliriz.

Bir diğer hadiste ise; İbnu’l Hümam, yakın komşu ve uzak akrabalara yemek hazırlamanın müstehap olduğunu belirttikten sonra, cenaze evinin gelenlere ziyafet vermesinin ise mekruh olduğunu söyler: “Ziyafet sürur (sevinç) için teşri edilmiştir. Şürur (musibetler) için değil. Bu çok çirkin bir bid’adır.”

Son olarak ta şunu belirtmekte fayda var; “Kim (bir belaya) maruz olana taziyede bulunursa, o­na öbürünün sevabının bir misli verilir.” diyor Peygamber Efendimiz (sas).

Bu ve bunun gibi hadislerde taziye evine ziyaretin önemi belirtiliyor Kat kat sevabın dağıtıldığı bu yerlerde oturup kalkmaya, yapılan muhabbetlere dikkat edilmesi ayrı bir önem arz ediyor. Cenab-ı Allah kimseye kaldıramayacağı kadar yük, çekemeyeceği kadar acı vermesin.