İnsan güzel olduğu için var değildir var olduğu için ve varlığına anlam kattığı için güzeldir.

   Duygularımıza, düşüncelerimize ve davranışlarımıza yön veren ana etkenlerden birisi içimizde var olan güzellik duygusudur. Her insanda, hemcinslerine ve dış dünyadaki güzele ve güzelliğe karşı bir ilginin olduğu inkar edilemez bir gerçektir.

   Tabiattaki, sanattaki, varlıktaki ve insanlardaki güzellikler herkesin ilgisini ve hayranlığını üzerine çeker ki bu durum da hayatın doğal akışına gayet uygundur.

   İnsanoğlu bu güzelliklerden aldığı ilhamla, hep daha yeni güzellikler bulma ve ortaya koyma arayışı içerisine girmiştir. Bu gayretin, insan ruhunda bulunan ve güzelliğe karşı olan aşırı hassasiyetten kaynaklandığını; doğaya, varlığa, eşyaya, sese, renge, olaylara ve hayata yeni bir biçim ve düzen getirme ihtiyacı sonucu ortaya çıktığı söylenebilir.

   Sanat insanoğlunun güzellik kavramına yüklediği bu anlam arayışının neticesinde tezahür etmiştir.

   Filozoflar ilk çağlardan beri estetik konusuyla çok yakından ilgilenmiş ve bu düşünsel temanın etrafında, "Güzel nedir? Güzellik nesnel midir? Güzelliğin iyiyle veya kötüyle bir ilişkisi var mıdır? Varlığı güzel kılan özellikler nelerdir?" gibi bazı sorular sormuş ve çok daha sonraları ise sanat felsefesiyle yakından ilişkili olan estetik felsefesi literatüre dâhil olmuştur.

   Esasen insanların bütün çabalarının altında kendi varlığını hissedebilme isteği yatar. Neticede insan sosyal bir varlıktır ve ait olduğu toplum içerisinde itibar görmeyi ve belli bir statüye ulaşmayı hedefler.

   Her insan başkaları tarafından fark edilmeyi ve başkalarının da kendisinin var olduğunu onaylamasını ister. Buna göre kaynağını gerçekleşim güdüsünden alan, beğenilmek, güzel bulunmak, çevresi tarafından onaylanmak, kabullenilmek sosyal bir güdüdür ve bu motivasyon hemen herkeste bulunur. İnsanda daha sonradan kendini gösteren bu güdünün karşılanamaması durumunda birey çevresiyle çatışmaya girer ve kaçınılmaz bir şekilde bazı psikolojik sorunlar yaşar.

   Bir büyüme serisi ve tek mekân anlatısı olarak değerlendirilebilecek olan Çaylak ile Filozof - 4 Güzellik, İyiliktir kitabının bu serisinde Çaylak liseye gitmektedir ve yavaş yavaş ergenlik ve gençlik döneminin ilk basamaklarını çıkmaktadır. Çaylak da diğer birçok ergen gibi dış görünüşüne önem vermekte, kendisini yeterince yakışıklı bulmamakta ve sosyal çevresi tarafından beğenilip beğenilmediği konusunda bir ikilem yaşamaktadır.

   Her insan dünyaya belli fiziksel özellikler taşıyarak gelir ve taşıdığı bu nitelikleri tercih etme özgürlüğüne sahip değildir.

   Hiçbir insan "güzel" olmayı kendisi seçemez ama "iyi" bir insan olmayı kendi özgür iradesini kullanarak pekâlâ seçebilir.

   Dünya üzerinde güzelliğin nesnel bir ölçütü yoktur, bir varlığın güzel veya çirkin olması insanların o varlığa nereden baktıklarıyla, yani bakış açılarıyla ilgilidir.

   İnsan başkalarına sadece dış görünüşlerinden dolayı değer veriyorsa kendi kıymetini de bu ölçüte göre belirliyor demektir.

   Bir kadın veya bir erkek birbirini sadece güzel olduğu için seviyorsa aslında karşısındaki insana hiç değer vermiyor demektir.

   En nihayetinde gençlik ve güzellik yalnızca anılarda ve fotoğraflarda kalmakta ve toprak, bedenimiz ne kadar güzel olursa olsun bunu asla umursamayacaktır.

   Kapitalist sistem insanları kandırmakta, ihtiyaçları olan tek şeyin güzel görünmek olduğuna inandırmakta ve varlığının sınırlarını ancak estetik ameliyatlarda, güzellik salonlarında, kuaförlerde ve magazin dergilerinin sayfalarında çizebileceğini söylemektedir.

   İnsan sadece bir beden değildir, aynı zamanda insan akıldır, kalptir, ruhtur, vicdandır, şefkattir, merhamettir, hayaldir, sevmektir, aşktır, tutkudur, heyecandır, mutluluktur, hüzündür, özlemdir...

   Unutmayalım ki güzellik geçicidir ve her kimde bir güzellik varsa bu güzellik ona emanet olarak verilmiştir.

   Keyifli okumalar dileğiyle...