İnsanı insan yapan şey ruhu, aklı, kalbi, vicdanı, karakteri ve duygularıdır ve ruhun ırkı yoktur. Türk kültür ve geleneğinde ırkçılık anlayışı bulunmamaktadır.
Özkan Öze, serinin bu kitabında ırkçılık gibi yüzyıllardır süren ve ne yazık ki günümüzde hâlâ güncelliğini koruyan oldukça derin bir temayı işliyor ve bu konuyu çocuk okurların kolaylıkla anlayabileceği bir anlatımla kaleme alıyor.
Kitap toplam IX bölümden oluşuyor ve yazar, hümanist ve evrensel bir pencereden yaklaştığı ırkçılık anlayışını, bir mikroba ve salgın bir hastalığa benzetiyor.
Özkan Öze bir aydın duyarlılığı ve bilinciyle gündeme taşıdığı ırkçılık konusuyla, ülkemizde bulunan Suriyeli sığınmacılar meselesini birleştirerek bu konuda özellikle çocuklar ve toplum üzerinde oluşturulmak istenen negatif algıyı kırmaya, olumsuz tutum ve davranışların önüne geçmeye çalışıyor.
Yazar diğer eserlerinden farklı olarak bu anlatıda sinemanın eğitsel işlevine işaret ediyor ve çocuk okura bazı film önerilerinde bulunuyor ve yine bu kitapta Çaylak ile aynı sınıfta eğitim gören Karanfil isimli bir kız da kitabın kahramanları arasına katılıyor.
Karanfil'in çingene bir annenin kızı olması ve Filozof'un Karanfil'e sevgi ve şefkatle yaklaşmasıyla her insanın herhangi bir ön yargıya tabi tutulmaksızın eşit olduğuna; Karanfil'in babasının çingene olmadığı hâlde Karanfil'in annesine aşık olması ve bu iki aşığın hayatlarını birleştirmesiyle de hayattaki en değerli, barışçıl ve birleştirici duygunun sevgi olduğu gerçeğine vurgu yapılıyor.
Özkan Öze Çaylak ile Filozof - 3 & Ruhun Irkı Yok! adlı eserinde Hitler'e, ırkçı Nazi Almanya’sına, Hitler'in Halkı Aydınlatma ve Propaganda Bakanı Goebbels'e ait bilgiler aktararak ırkçılık politikasının nasıl uygulandığına ve Rosa Parks, Aliya İzzet Begoviç, Malcolm X ve Martın Luther King gibi önemli tarihi şahsiyetlere yer vererek çocuk okurda bir tarih bilincinin oluşmasına, okuyucuların bu konularda araştırma yapmasına ve genel kültür kazanmasına katkıda bulunuyor.
Yunan mitolojisine ve din felsefesine göndermelerin yapıldığı kitapta, okuyucuyu sıkmadan ve zaman zaman mizahi ögelere başvurularak çok önemli evrensel mesajlar veriliyor.
Yazar, ayrıca söz konusu eserde, ırkçılık ideolojisinin psikolojik alt yapısını açıklıyor, tarihimizde yaşanmış bazı olayları da referans alarak ırkçılık ile milliyetçiliğin yani kendi milletini sevmenin ve övmenin kesinlikle aynı şey olmadığını dile getiriyor ve kitap yine çok şaşırtıcı bir finalle noktalanıyor.
Kızılderililerin topraklarında Kızılderili bırakmayan, Afrika'dan ve dünyanın dört bir köşesinden getirdiği insanları, daha da fazla zenginleşmek için sömüren, uluslararası platformlarda kendini özgürlükler ülkesi olarak pazarlayan, bütün dünyaya demokrasi getireceğini iddia eden ve günümüzde dünyanın jandarması konumunda bulunan Amerika, hâlâ ırkçılığın en önemli merkezidir ve Avrupa ülkelerinin de ırkçılık konusundaki karnesi pek de iç açıcı değildir.
Irkçılık dünyanın en büyük insanlık suçudur. Hiçbir ırkın bir diğerine karşı herhangi bir üstünlüğü yoktur.
Bizi biz yapan şeyler ortak noktalarımız olduğu kadar farklılıklarımızdır. Bu farklılıklar hayatımıza renk, anlam ve zenginlik katar.
Keyifli okumalar dileğiyle...