Bir haber okudum dün. Haberde Türkiye’deki et tüketiminin Afrika ülkeleri seviyesine geldiğini yazıyordu. Haberin ayrıntısındaki gerekçede, “Hayat pahalılığının ardından marketlerde dana kıymanın kilogram fiyatı 300 TL'ye, kuzu kuşbaşının kilogram fiyatı da 374 TL'ye çıkarken, Türkiye ortalama 37.3 kilogramlık toplam et tüketimi ile Kongo, Tacikistan, Fas gibi ülkeler ile aynı seviyelerde yer alıyor” diyor ve Et tüketiminde Paraguay, Yeni Zelanda, Güney Afrika gibi ülkelerin Türkiye'yi geçtiğini ileri sürüyordu. Sözcü gazetesi kaynak olarak, ”Ekonomik İş birliği ve Kalkınma Teşkilatı’nın (OECD) yi gösteriyor ve bu verilere göre Türkiye, 2022'de dana eti ve kıyma tüketim ortalaması olan 9.9 kilogram ile üye ülkeler arasında 15'inci sıraya yerleştiğini ileri sürüyordu. 

Şaşırmamız lazım değil mi? Valla ben şaşırmadım okuyunca. Çünkü ilerleyen süreçte aylarda hatta yıllarda şimdiki günleri çok arayacağımızı tahmin ettiğimizden “bunlar daha iyi günlerimiz” diyebilirim rahatlıkla. Şu bir gerçek.  Evine sadece adaklık kesenlerin yardımıyla et giren çok aile biliyorum. Tabii yardım kuruluşlarını hatta bazı cemaatlerin vakıfların kendilerinden olanlara kurban desteğini duyuyorum. Fakat sınırlı bunlar. Ötesi yok yani… 

SÖZÜN BİTTİĞİ YERDEYİZ 

Arasıra beni arayıp dert yanan ve çocuklarına et yediremeyen aileleri dinliyorum üzülerek. Hadi yakın tarihlerde kasaba gidip 10-20 liralık et alınabiliyordu. Hatta bir yazımda Sayın Fatma Şahin’e bir öneride bulunmuş ve “Halk ekmek ile Halk Et büfeleri veya marketleri yapın. Durumu iyi olmayan ailelere 200-300 veya yarım kiloluk paketler hazırlansın, hatta 15-20 liralık da olsa paketlenmiş kıyma veya parça et satılsın” demiştim. Şimdi geçmiş olsun artık. Kasaba gidip 50 liralık et almaya kalkışsan adam yüzüne bakıyor ters ters. Çünkü etin kilosu 300 derken 400 lirayı geçti 500 lira yolda yani. Millet tavuk yiyecek o da pahalandı. Şimdi bunları evine her gün et giren, her gün kebapçıda restoranda et yiyen insanlara anlatamazsınız elbette. Ben özellikle iyi beslenmesi gereken küçük çocuklarımıza üzülüyorum. Ve artık Afrika ülkeleri kategorisine girdiğimizi hatta bazılarından daha az et tükettiğimizi görünce sözün bittiği yer diyorum. 

YİYEBİLENLER NE ETİ YEDİĞİNİ BİLİYOR MU? 

Bir şey daha var söylemek istediğim. Hayvancılığın sonuna geliyoruz artık. Tarım konusunda ithalata dayalı ağırlığımız fazlalaştı. Zaten et yiyebilenler ne yediğini de bilmiyor. Geçtiğimiz günlerde Hububat Bakliyat Yağlı Tohumlar ve Mamulleri İhracatçıları Birliği Yönetim Kurulu Başkanı Celal Kadooğlu düzenlediği basın toplantısında çok önemli konulara değindi. İlk kez ihracatçı birliğinde çok net konuşan bir başkan gördüğümü söylemeliyim. Toplantı sonrası sağolsun bizi bırakmadı yemekte ağırladı. Gelen bir şiş kebabın içindeki etin bazısı tuhaftı. Karıştırılmış yani. Ne eti olduğunu bilmiyorum, eğildin ve Celal beye “bu ne eti acaba? dedim. Hatta kim nerden alıyorsa bir araştırın diye ekledim. Zaten bu dönemde et alabilenler tabii ayrıcalıklı olanları bu kapsam dışında tutuyorum, kasaba markete giden sade vatandaşa satılan etlerin ne olduğunu inan bilmiyorum. Düşünün ihracatçı birliğinin restoranında bir şişte farklı et var ise, bir tikesini alıp ağzımda çiğnedikten sonra tabağa bırakıp diğer iki tikesini yiyemediysem, varın gerisini siz düşünün. Bu kusura bakmasından ama birçok lokantada, hele hele kebapçılarda, hele hele kıymalarda ne eti olduğunu bilmediğimiz etleri bize rahatlıkla yediriyorlar. Eğer etlerin içine baharat ve karabiberi çok atıyorlarsa o etten kesinlikle şüphe ederim.  

GAZİANTEP FK İÇİN SÖYLEYECEKLERİM VAR 

Sosyal medyada paylaştım bunu. Ama okuyamayan göremeyenler olur diye köşemde de paylaşıyorum. Konumuz Gaziantep FK. Canımız sıkılıyor elbette. Geleceği karanlık görüyorum. Ne kadar anlayışlı olmam gerektiğini düşünsem de tünelin ucunda bir ışık göremiyorum. Şu çok net… Konya’da alınan yenilgi bundan sonraki maçların daha stresli ve rahat olmayacağının belgesidir. İlk kez eski güzel günlerin sinyallerini gördüğümüz ilk yarıdaki oyunu 2. Yarıya taşıyamadık maalesef. Takımda oyuncu kalitesinin ötesinde beyin görevini yapacak, oyunu sevk ve idare edecek abi yok. Savunma oyununda büyük eksiklik var. Kale güven vermiyor, işte Günay ne pahasına olursa olsun gönderilmemeli dediğim buydu. Forvet hattında zaten yokuz. Tüm hatlarda organize oyun anlayışından uzak kalınıyor. Vasat oyuncu as oyuncu olmuş takımda. Sıkıntı da burada. Velhasıl Memik başkanı futboldaki bu özellikleri ve ayrıntıları görme konusunda suçlayamam. Sadece bu kulübü bahse konu özellikleri bilen adamlar diye sarıldıklarını şöyle bir kenara geçip kahvesini içip suyunu yudumlayıp enine boyuna tepeden tırnağa gözden geçirmesini tavsiye edebilirim elbette. Arabadan iyi anladığı için de fren balatalarını, gazı, vitesi gözden geçirmesini önerebilirim. Bunu iyi niyetine inandığım için söylüyorum. 

HEPİNİZE İYİ HAFTALAR