“Gerçeği yerin altına gömseniz bile, o bir gün büyüyerek patlayacak ve her şeyi yok edecektir.”
Dünya edebiyatına adını altın harflerle yazdıran Emile Zola, edebiyatta ilk kez natüralist (doğalcılık) akımının temsilciliğini yapmış bir yazar olarak tanınır. Doğa bilimlerinin edebiyata uygulanmasıyla ortaya çıkan bu akıma göre yazılan eserler genel olarak gerçeği yansıtmalıdır.
Yaşadığı dönemi en iyi şekilde gözlemleyen Zola, eserlerinde, tüm boyutlarıyla insanlığı incelerken, aslında eserlerini nasıl hümanist bir dille yazdığını net bir şekilde ortaya koyar. Dolayısıyla müthiş bilgi birikimi ve olağanüstü yeteneği ile 1903 yılında yayımlanan “Gerçek” isimli romanında toplumsal sorunların birey üzerindeki ezici etkisini gözler önüne serer.
Yazar bu romanında Fransız toplumunda 1894 yılında gerçekleşen Dreyfus Olayı sürecinde yaşanan haksızlıkları konu alır ve bu tarihi olaydan yola çıkarak tüm insanlığı ilgilendiren bağnazlığı bütün yönleri ile inceler. Gerçekte yaşanmış olayları ve o dönemde yaşanan mücadeleyi kurgulayarak efsaneleştirmeye çalışan yazarın uygar bir toplum yaratma çabası ise oldukça dikkat çekicidir.
Romanda insancıl değerlerin yok edilmesi ve toplumun değerler konusunda yozlaşmasından söz edilirken, yazar önemli tespitlerde bulunur ve şöyle der:
“Cahil köylüden aptal ve korkak küçük memura kadar, bütün bilgi ve görgüsü, çevresinde veya iş yerinde gördüklerinden öteye gitmeyen budala işçiye dek, herkes bencilliğin, kayıtsızlığın dar kalıplarına sıkışıp kalmıştı! Bütün bu beyinlerin örümceklenmesi yöntemsiz, bilimsel temellere dayanmayan aklın afyonlanıp uyuşmasıyla, daha da beteri aklın çürümesiyle sonuçlanan bir eğitim yüzündendi.”
İnsanların bilgisiz ve beyinlerin zehirlenmiş olduğu bir toplumda insanca, özgür, dürüst ve mutlu yaşamak mümkün değildir.
Ancak yazar uygar bir toplum yaratma konusunda umudunu kaybetmez ve 20. Yüzyıl insanının, akılcılığı ön planda tutarak, gerçeğe saygı duyan gerçeği araştıran tam bir eğitimin ve insanlığın gelecekte mutlu bir yaşam sürdürebilmesi için insan onurunun korunması gerektiğine inanır.
Nitekim romanın kahramanlarından Marc öğretmen, romanda yaşanan haksızlıkları ortaya çıkarmak için mücadele ederken, yazar kendi ideolojisi ile gerçek ve adalete yürekten bağlı akıl ve mantık alevlerini tutuşturacak öğretmenlerin varlığına işaret eder. Çünkü eğitim ve öğretimin yolu daha çok çalışmaktan ve daha çok didinmekten geçiyordu.
Yazarın “Gerçek yürüyor ve hiçbir güç onu durduramayacak” sözleri dünyanın dört bir yanında yaşanan veya yaşanacak olan her türlü bağnazlığa ve haksızlığa karşı olduğunu gösterir. Bu yüzden yazar Zola, bu kitapta yaşananların kendisi için ırk değil, adalet sorunu olduğunu söyler.
“Adalet ancak gerçekle, mutluluk ise ancak adaletle mümkündür” diyerek, en güçlünün en haklı olduğu anlayışa karşı çıkar. Romanda yaşanan mücadeleyi o kadar güçlü bir dille anlatılır ki, yazar adeta toplumun o dönemdeki fotoğrafını çeker ve 1789 Fransız Devrimi’ne gönderme yaparak, devrimin sloganı olan “eşitlik, kardeşlik ve özgürlük” ilkelerinin Fransız toplumunda hiç de yaşam bulmadığını çarpıcı örneklerle ve delillerle gün yüzüne çıkarır.
Zola’nın bu romanda öne çıkardığı ahlak anlayışı, tüm insanları insan oldukları için din, dil, ırk ayırımı yapmadan sevmektir. Bu hümanist anlayış ile evrensel bir duruş sergileyen yazarın bu kitabını bireyden topluma, toplumun bütün kesimlerine sunulan bir mesaj olarak da görebiliriz.
Dipnot: Yazdığı eserlerle güncelliğini koruyan Zola’nın yaklaşık yüz elli filme uyarlanmış eseri bulunmaktadır. Bu eserleri okumanız dileğiyle.
Hoşçakalın.
Kitabın Adı: Gerçek I./II. Cilt
Yazarı: Emile Zola
Yayınevi: Bordo Yayınevi
Sayfa : 442 - 432