Geçici bir güvenliğin bedelini sürekli bir korkuyla yüreğinde taşıyanlar…
Dalkavukluktur işiniz, uydurmadır söyledikleriniz…
Kişiliğinizin altında öyle derin bir güvensizlik var ki,
Tenkit kabul etmezsiniz…
Tenkit edildiğinizde ise yanlış anlar, kırılır ve küsersiniz…
Karnınızdan konuşursunuz yani…
Hiç kimsenin ihtiyacı sizinkinden daha önemli değildir!
Siz yalnızca ihtiyacınızın giderilmesini beklersiniz…
Ve ihtiyacınız giderilmediğinde Narkissos gibi erir ve çökersiniz…
Dedim ya!
Karnınızdan konuşusunuz…
Asıl fikrinizin ne olduğunu hiç kimse bilmez…
Başkalarının fikri ve hareketi size hizmet ediyorsa vardır…
Aksi halde hiç kimsenin fikrine ve hareketine tahammül etmezsiniz!
Beklentileriniz hayatla bağdaşmaz,
Ve siz uğursuz bir bilgi için yüzünüze maske takmayı iyi bilirsiniz…
Ama ne yazık ki dönüp dolaşıp bir ateş topu gibi,
‘kendini bilenlerin’ kucağına düşersiniz…
Kendi kendinizi kandırmak, bilerek kendinizi mahvetmek
Ve ‘zayıf karakterli olmak’ diye ben buna derim!
Sizinle uğraşmak zorunda olmak, ıstıraptan başka bir şey değil!
Çünkü her gün mücadele ettiğimiz bu zayıf karakterli insanlardan ürkekçe kurtulmaya çalıştığımızda sonunda bir bitkinlik içinde buluruz kendimizi!
Yüreğimizdeki bu endişe, ruhumuzdaki diğer bütün güçleri,
Yani neşemizi, hatta keskin zekâmızı kemirir durur…
Ve bizler tüm bu zayıf karakterli ve karnından konuşan insanlar arasında hüzünlü ve mutsuz insanlar olarak yaşamaya devam ederiz…
Oysa dünyada, dürüstçe karşısındakine güvenen, inanan ve bu şekilde karşısındakine açılabilen büyük bir insanı görmek kadar, gerçek ve içten bir mutluluk yoktur.