Son yıllarda vergi konusunda en çok duyduğumuz konulardan birisi “Vergiyi Tabana Yaymak” ifadesidir. Peki vergiyi tabana yaymaktan kastedilen nedir? Gerçekten ülkemizde vergi tabana yayılmış mıdır? Adaletli bir gelir dağılımı için verginin mi tabana yayılması gerekir, gelirin mi tabana yayılması gerekir? Yazımızda bu sorulara cevap arayacağız.
Bilindiği üzere ülke gelirlerinin büyük bir bölümünü vergi gelirleri oluşturmaktadır. Bütün kamusal harcamaların ve yatırımların kaynağını da vergi gelirlerinden karşılanmaktadır. Anayasamızda “Herkes, kamu giderlerini karşılamak üzere, malî gücüne göre, vergi ödemekle yükümlü…” olduğu hüküm altına alınmıştır.
Bu hükümden hareketle, herkesten mali gücüne göre vergi alınması dar gelirlilerden vergi alınmaması, emekten ziyade sermayeden daha fazla vergi alınması, gelir vergileri üzerinden artan oranlı tarife uygulanması gibi ilkelerin göz önüne alınması gerektiği söylenebilir.
Vergiyi Tabana Yaymaktan Kastedilen Nedir?
Vergiyi tabana yaymakla kastedilen başlıca hususları; kayıt dışılığın önlenmesi, vergi adaletinin sağlanması, vergi politikalarında ülke ekonomisinin gelişmesi yönünde adımlar atılması, teşvik politikasının adil olması, vergi bilincinin artırılması şeklinde belirtebiliriz.
Dolaylı ve Dolaysız Vergiler,
Vergi de adaletin sağlandığının en önemli göstergelerinden birisi dolaylı vergi ve dolaysız vergi ayrımıdır.
Dolaylı vergiler; katma değer vergisi ve özel tüketim vergisi gibi mal veya hizmet alırken yükleniciler tarafından çoğu zaman farkında olmadan ödenirken, dolaysız vergiler ise gelir ve kurumlar vergisi gibi ilgili dönemlerde beyanname ile beyan edilerek ödenen vergilerdir.
Dolaylı vergiler adaletsizdir, çünkü dolaylı vergilerde mükelleflerin ekonomik durumu dikkate alınmaz, kullanan ya da yararlananlar eşit miktarda vergi öderler. Dolaysız vergiler ise mükelleflerin ekonomik güçleri dikkate alınarak genelde artan oranlı yapıda olup dolaylı vergilere göre daha adil bir yapıya sahiptirler.
Gelişmiş ülkelerde toplam vergi tahsilatı içinde dolaysız vergilerin payı fazla iken gelişmekte olan ülkelerde dolaylı vergilerin payı yüksektir. Toplam vergi gelirleri içerisinde 2022 yılında dolaysız vergilerin oranı OECD ülkeleri ortalaması yüzde 45-46 dolayında iken Türkiye de bu oran yüzde 62,2 oranındadır. 2023 Temmuz sonu itibariyle de bu oran yüzde 63,6 oranında gerçekleşmiştir. Yüksek dolaylı vergi oranı, vergi adaletinin sağlanamadığı anlamına gelmektedir.
Dolaylı vergilerdeki hızlı artışta en önemli pay, sigara ve tütün ürünlerinde olmak üzere yapılan ÖTV artırımları yanında, yüksek enflasyonun da etkisi bulunmaktadır. Başta gıda, ulaşım, giyim olmak üzere temel ürünlerin fiyatlarında yüksek oranlı artışlar yaşanırken, bunun üzerinden hesaplanan dolaylı vergi miktarı da buna paralel artmaktadır. Bu da gerek KDV ve gerekse geniş bir ürün yelpazesini kapsayan ÖTV tahsilatının yükselmesine neden olmaktadır.
KDV tahsilatındaki ve ÖTV tahsilatındaki hızlı artış, sigara ve tütün mamulleri, alkollü içecekler, motorlu taşıt ve akaryakıt gibi ürünlerin fiyatlarındaki yüksek oranlı artışların doğal sonucu olarak dolaylı vergilerin oranı vergi gelirleri içerisinde yükselmektedir.
Vergi gelirlerinde durum bu iken, gelir dağılımında durum nasıl bir de ona bakalım.
Gelir Dağılımı Nedir?
Gelir dağılımı, bir ekonomide genellikle bir yılda elde edilen toplam gelirin, geliri elde edenler arasında nasıl dağıldığını gösterir. Gelir dağılımı göstergesinin bir den çok çeşidi olup en önemli gösterge, hane halkı gelir dağılımı sonuçlarıdır.
Hane halkı gelir dağılımında, nüfus en düşükten en yüksek gelir guruplarına göre sıralanır ve toplam gelir içindeki payı belirlenir, böylece toplam gelirin çeşitli gruplar içinde nasıl pay edildiği görülebilir.
TÜİK’in yayınladığı Gelir ve Yaşam Koşulları Araştırması sonuçlarına göre; gelirden en düşük payı alan nüfusun yüzde 20’si, 2021 yılında gelirden yüzde 6,1 pay alırken bu oran 2022’de yüzde 6’ya düşmüş, buna karşılık gelirden en yüksek payı alan nüfusun yüzde 20’si ise 2021 yılında gelirin yüzde 46,7’sini alırken 2022’de yüzde 48’e yükselmiştir.
Bu verilerin dışında TÜİK’in açıkladığı ve dikkat çekici bir başka veride toplumun en düşük ve en yüksek gelir gruplarına ait kesimler arasında ki gelir farkını gösteren verilerdir.
Toplumun en yüksek geliri elde eden yüzde 20'lik kesimin elde ettiği gelir, en düşük gelir elde eden yüzde 20'lik kesimin elde ettiği gelirin, 2021 yılında 7,6 katı iken, 2022 yılında bu fark 7,9 kata yükselmiştir.
En yüksek geliri elde eden yüzde 10'luk kesimin elde ettiği gelir, en düşük gelir elde eden yüzde 10’luk kesimin elde ettiği gelirin, 2021 yılında 13,7 katı iken, 2022 yılında 14,2 kata yükselmiştir.
Nüfusun yüzde 5’i ise toplam gelirin yüzde 23.3’ünü almakta olup, nüfusun yüzde 5’lik gruplara ayrılarak yapılan gelir dağılımında, en yüksek gelir elde eden kesim ile en düşük gelir elde eden kesimin arasındaki farkın çok daha yüksek olduğu görülmektedir.
Gerek vergi gelirleri dağılımını ve gerekse gelir dağılımını birlikte değerlendirdiğimizde ortaya çıkan sonuç, hem vergi dağılımında hem de gelir dağılımında bir adaletten bahsedilemeyeceğidir. Gelişmiş ülkeler düzeyinde bir vergi dağılımı ve gelir dağılımını için öncelikle verginin tabana yayılması değil, gelirin tabana yayılması gerekmektedir.
Gelir tabana yayılmadan, verginin tabana yayılmaya çalışılması sadece ortaya çıkan tabloda adaletsizliğin artmasından başka bir sonuca yol açmaz. Daha adil bir vergi sitemi için, önce gelirin tabana yayılması zorunludur. Yani gelir dağılımı politikasındaki adaletsizliği gidermeden, vergi uygulamalarında adaletten bahsedilmesi mümkün değildir.