Acılarla dolu bir Kurban Bayramı'nı geride bıraktık. Aramızdan ayrılıp ebediyete intikal edenleri rahmetle uğurladık. Allah mekanlarını cennet eylesin. Bu arada abimden dolayı taziyeye gelen tüm sevenlerimize, dostlara çok teşekkür ediyorum. Yani işin gerçeği insanın acısı hafifler mi? Inanın hafifledi. Çünkü taziye evinden sonra başsağlığı dileklerine ofiste devam ettik. Bir hafta boyunca günümüz hiç boş geçmedi. Biz de hem sohbet havasında hem de dilimiz döndüğünce ağabeyim Muharrem Özekşi’yi anlattık. 

NİYE KAZIK MUHARREM DERLERDİ? 

Sporcu bir aileydik biz, babam rahmetli Kemal Özekşi, Gaziantep’te ilk minikler takımını kuran birisiydi. Berberlik yapardı ama Kalespor’da başlayan yöneticilik konumundan sonra Yeşilova Minikleri diye bir oluşum içerisine girdi. Evimizin yanında boş bir dükkan kiralamıştı ve çoğu sonradan ünlü olan isimlerin küçüklüğü bu takımdan geçti. Abim de Kalespor’da oynardı. Çok iyi futbolcuydu. Şimdi aynı konumda olsa kesin üç büyüklerde oynayacak kadar yetenekliydi. Orta sahada müthiş işler yapardı yani tam bir maestroydu. En büyük özelliği ise 90 dakika boyunca en az 10 kez röveşata yapardı. Bu hem arkadaşlarına motivasyon sağlar hem de tribünleri coştururdu. Hatta lakabını da tribünler koymuştu. Çünkü sporseverler abimi tarif ederken, “Kazık kadar boyu var şuna havaya kalkıyor ve röveşata yapıyor” derlerdi. Ondan sonra lakabı Kazık Muharrem kaldı. 

NE FUTBOLCU YAPILDIM NE DE YÜKSEK OKULA GÖNDERİLDİM 

Aslında ben de iyi futbol oynardım, ama rahmetli babam “bir evden bir futbolcu çıkar, sen benim yanımda berberlik yapacaksın” demişti. Çocuktuk tabii, büyükler ne derse o olurdu. Eskiler çok iyi bilir, esnaf aileler ki ayrıcalıklı olanlar var elbette, ilkokulu veya ortaokulu bitirince çocuklarını okuldan çeker meslek öğretirlerdi. Bazı aileler ise borç harç çocuklarını okutur Üniversiteye gönderirdi. Bende onlar gibi olmak için inanın çok ağladım geceler boyu, hatta çoğu kez evden kaçtım, parklarda yattım, aç kaldım ama beni buldular ve bir güzel dayak attılar. Hiç unutmam bir keresinde talaş odasına hapsetmişlerdi, rahmetli annem mercimekli pilav yapmış üzerine yumurta pişirmiş gizlice bana getirmişti. Bunu gördüler ve yedirmediler. Annem çok üzülmüştü hiç unutmam mesela. 

KISMET LİG TV DE YORUMCULUK YAPMAKMIŞ

Futbolda sınır konulunca mahalliden öteye gidemedik ve berber dükkanında çalışmak zorunda kaldık yıllar boyu. Berber dükkanında çıraklık yaparken Tabakhanedeki Ali Nacar camisine su doldurma bahanesiyle gider top oynardık onda da müezzin bizi kovalardı. Yakalarsa dayak atardı. Bir anekdot daha, dayım Rahmetli Mehmet Tanış gemi kaptanıydı idolümdü onun gibi olmak ve yabancı dil öğrenmek istedim hep. Yalvardım o dönemlerde ama siyasi nedenle babamda tartışınca ben ortada kalmıştım. Sonra büyüyüp gazetecilik yapmaya ulusal gazetelerin ve ajansların temsilcisi olmaya, en önemlisi LİG TV de yorumculuk yapmaya başlayınca beni televizyonda görmüş ve arkadaşlarına “bakın bu benim yeğenim” demiş. Sonra Gaziantep’e gelmiş ve o dönemi bana anlatmıştı. Allah rahmet eylesin hepsine… 


ÜÇÜMÜZÜN DE ANNESİ TERZİLİK YAPTI

Aslında yeri gelmişken bahsedeyim, Sayın Fatma Şahin'in ve medarı iftiharımız Ahmet Ümit'in rahmetli anneleriyle benim annemin benzerlikleri var. Üçü de evde terzilik yaparak aile bütçesine katkıda bulunurdu. Annem babamın ve abimin eskilerini ters yüz eder bana pantolon, ceket ve gömlek dikerdi. Tabii ayağımızda siyah lastik ayakkabı olurdu. Kaldı ki onu bile zar zor alabilirdik.  Annemin kulakları duymazdı. Onun sebebi de 15-16 yaşlarında kulağı kaşınınca kürdanla karıştırmak istemiş ama zarını patlatmış. Hayatta o yaşa kadar konuştuğu gibi kalmış. Kendisi el işaretlerinden hiç hoşlanmazdı, ben dudaktan anlarım derdi. Kulağı için çok uğraştık, İstanbul'a kadar profesörlere kadar götürmüştük ama olmamıştı.

BENİM ŞİİR YAZDIĞIMI BİLMEZSİNİZ 

Eskiden bir şey daha vardı, büyüklerinizle hele hele babalarınızla tartışamazdınız. Ama ben gazete okur, elime geçen kitapları gözden geçirir bol bol radyo dinlerdim. Bazı konularda babama itiraz eder öyle değil böyle dediğimde karşılık olarak hep tokat yerdim. Rahmetli de öyle büyümüştü mutlaka. Oysa o da çok kitap okur, edebiyat okur şiir yazardı. Rahmetli Cemil Cahit Güzelbey’in çok yakın arkadaşıydı. Beni çok severdi Rahmetli, birkaç şiir yazmıştım okumuş ve çok iyi demişti. Bu arada aslında benim şair tarafımda var ama şiir yazmıyorum, sadece yazılarla idare ediyorum. Bir gün onu da yaparım mutlaka. Bakın nereden nereye geldik. Biliyorum herkesin hikayesi var, acı tatlı yaşanmışlıkları var, benimki yoktan var etmek, tırnağıyla kazımak, saldırılarla iftiralarla, acılarla büyümek. Ama kararlıysanız, doğru duruş sergilerseniz kazançlı çıkıyorsunuz. Kazanç derken parasal değil elbette. Söylemeye gerek yok sizler zaten anlarsınız… 

HEPİNİZE İYİ HAFTALAR