Gaziantep farklı medeniyetlere ev sahipliği yapmış kadim şehirlerimizden biridir.
Bu şehir Müslümanın, Hristiyan’ın, Musevi’nin farklı inançlara sahip insanların barış içine yaşadığı, ibadethanelerini inşa edip, özgürce dini vecibelerini yerine getirebildikleri örnek bir şehir olmuştur.
Antep’te; cami, mescit ve havra gibi ibadethaneler yanında, dini özgülükler çerçevesinde “Antep’te XIX. Yüzyılın ortalarında üç olan kilise sayısı, XX. Yüzyılın başında sekize çıkmıştır.”
1921 yılına kadar da Antep şehir merkezinde “Surp Asdvadzadzin Kilisesi, Aziz Bedros Kilisesi, Kendirli Kilisesi ve Nizip ilçesinde yer alan Fevkani Kiliseleri” hizmetlerini sürdürmüşlerdir.
Bu Kilisler bugün hala ayakta olup, ibadet edecek cemaatleri olmadığı için farklı hizmetler vermektedirler.
Antep’te kiliseler içinde en eskisi Surp Asdvadzadzin Kilisesi’dir. Diğer adıyla Meryem Ana kilisesidir.
Bu kilise Gaziantep’e bugün Tepebaşı olarak bilinen “Hayık” Tepesinin doğu yamacındadır.
Bu kilisenin hikayesi Antepli Ermenilerin bugünkü Bey Mahallesi, Eblahan Çarşı, Tepebaşı çevresine yerleşmeleriyle başlar. Önce Tepebaşı’nın doğusundaki kayalıklar arasındaki bir mağara ibadethaneye dönüştürülür. Daha sonraki yıllarda kullanılan bu mağaranın hemen batısındaki kayaların aşağıya doğru oyulması, önüne ilave edilen üç sütunun kemerlerinin birbirine bağlanmasıyla birlikte kilise ortaya çıkar.
“Piskopos Paren Melkonian’a göre Meryem Ana kilisesi, XVII. Yüzyılda Antep’in ilk önemli Ermeni Kilisesi’dir. “
Rivayete göre Meryem Ana Kilisesi, “Bali isimli Ermeni, İran’dan Kudüs’e doğru haca giderken Antep’e uğrar. Ermenilerin mağaraya benzer bir yerde ibadet ettiklerini görür. Kudüs’e, haca gitmekten vazgeçer, buraya bir kilise yaptırmaya karar verir.
“Ayntap Ermenilerinin desteği ve Osmanlı padişahının izni ile Ayıntab’da ilk kilise inşa edilir.”
Kilise zaman içerisinde tahribata uğrar ve farklı dönemlerde bakımları yapılır. 1873 yılına gelindiğinde kilisenin yeni bir bakıma ihtiyaç duyulur. Ancak kiliseyi tamir ettirmektense yerine yeni bir kilise yapılmasının daha doğru olacağına karar verilir.
“5111 ailelik cemaat için büyük bir kilise planı oluşturulur”. Ermeni cemaatinin gayretleriyle 1873 yılında başlanılan kilisenin inşası, 1875-1877 yılları arasında meydana gelen salgın hastalıklar, Türk-Rus savaşı ve parasızlık nedeniyle bir müddet durur. İlerleyen dönemlerde kesintiye uğrayan kilisenin inşası “iç dekorasyonundan mahrum bir şekilde 1893 yılında” tamamlanır.
Kilise ’ye Londra’da yaşayan Hrant Köşkeryan adlı bir Ermeni tarafından Brezilya’da bir ton ağırlığında çan yaptırılır. Deniz yoluyla İskenderun’a getirilir ve oradan karayolu ile Antep’e taşınır. Çan 1980’lerde camiye çevrilesini müteakip yerinden sökülür, Gaziantep Zeugma Müzesi’nde muhafaza altına alınır.
1910 yılında Surp Asdvadzadzin Kilisesi’nin avlusu içerisinde, batı tarafında bir de
Vartanyan ilkokulu açılır.
Bu kilise, “Türkiye’de bulunan en büyük kiliselerden biriydi. Onun parlayan altın kaplama haçı, kubbeyi taçlandırmıştı. Hatta bu haç Türk camilerinin en yüksek minaresinden de yüksekteydi. Bu şekliyle şehrin panoramasına hâkimdi. Kubbe, Antep Kilisesi’nin haç şeklinde olan gövdesinin dört köşesinin üzerine yerleştirilmiştir. Kilisenin gövdesinde demir kullanılmamıştır. Yapımına iş gücü hariç 01.111 Türk lirası yani yaklaşık 51.111 $ harcanmıştır. Halk tarafından verilen iş gücü ise Amerikan standartlarında yaklaşık 311.111 $ olarak hesaplanabilir. Bu şekli ile kilise o günün koşullarında yoksul Antep halkı için muazzam bir projeydi”
Antep harbini müteakip Ermenilerin şehri terk etmesiyle birlikte kilise cemaatsiz kalmış,1932 yılına kadar hizmet vermemiştir.1932 de dönemin hükümeti bu binanın cezaevi olarak kullanılmasına karar verlir.1980 kadar da cezaevi olarak hizmetini sürdürür.
Kiliseden cezaevine, cezaevinden camiye dönüşümü de ayrı bir hikâyedir.
.