Dilimize Arapça'dan geçmiş olan aşk kelimesi ''aşaka'' sözcüğünden türetilmiştir ve "aşaka" sözcüğü Arapça'da sarmaşık anlamına gelmektedir.

   Çeşitli coğrafyalarda ve kültürlerde farklı şekillerde tanımlanan aşk, insanlık tarihinin başından beri var olan, oldukça karmaşık ve tarif edilmesi mümkün olmayan çok güçlü bir duygudur. 

   Dünya tarihi Leyla ile Mecnun, Ferhat ile Şirin, Tahir ile Zühre, Romeo ve Juliet, Paris ve Helen gibi birçok büyük aşka tanıklık etmiştir ve genelde trajik sonla biten bu efsane aşklar, dilden dile nesilden nesle aktarılmıştır. 

Sevginin en üst noktası olan aşkın birçok çeşidi bulunmaktadır. Tasavvuf Edebiyatı'nda ve Divan Edebiyatı'ndaki aşk beşeri değil, ilahî aşktır. İnsanın aşık olduğunu karşı tarafa söyleyemediği platonik aşklar; kişinin duygularına karşılık bulamadığı karşılıksız aşklar da olsa her aşk, insan ruhunda çok derin izler bırakır. 

   Alman sanatçı, düşünür, siyasetçi ve doğa bilimci olan Johann Wolfgang Von Goethe'nin 1774 yılında kaleme aldığı, Alman Edebiyatı'nda çığır açan, dünya çapında çok güçlü bir etki uyandıran Genç Werther'in Acıları isimli romanın, Almanya'da "Werther Sendromu" olarak ifade edilen bir akım başlattığı, birçok gencin intihar etmesine yol açtığı ve bu yüzden birçok ülkede yasaklandığı hatta Werther'in giydiği kıyafetlerin Alman gençliği üzerinde büyük bir moda etkisi yarattığı biliniyor.

Romanın ününün artmasıyla birlikte gençlerin birer birer Werther gibi mavi ve sarı giysiler giyerek intihar etmeleri doğal olarak gözleri Goethe'ye ve Genç Werther'in Acıları isimli romana çevirmiştir.

   Genç Werther’in acıları özü itibariyle ümitsiz ve trajik bir aşkın hikâyesidir. Bazı kaynaklara göre Goethe, gerçek hayatta da  tıpkı romanın kahramanı Werther gibi nişanlı bir kadına aşık olmuştur ve yine iddiaya göre içindeki intihar etme isteğini romanın kahramanı olan Werther'e yüklemiştir. 

   Goethe, gelmiş geçmiş en başarılı aşk romanlarından birisi olarak kabul edilen bu kitabı yazdığında henüz 25 yaşındadır ve bu kitabı tamamlaması sadece iki haftasını almıştır.

Genç Werther'in Acıları, aşk/ahlak - birey/toplum ve insan/tabiat çatışması üzerine kurulmuş olan, romantizm akımının özelliklerini bünyesinde taşıyan ve Werther'in, Wilhelm adındaki hayali bir arkadaşına yazdığı günlük biçimindeki mektuplardan oluşan bir roman. 

   Romanın başkahramanı olan Werther, aristokrat bir sınıfa mensup olmasına rağmen kendisini bulunduğu topluma ait hissetmeyen ve iç dünyasında yaşadığı ruhsal fırtınalardan dolayı çareyi doğaya kaçmakta bulan bir karakter. Olağanüstü şiirsel bir dilin ve üslûbun kullanıldığı romanda aynı zamanda çok başarılı tabiat ve manzara tasvirleri bulunuyor. 

   Werther, Wilhelm'e yazdığı bu mektuplarda, ücra bir kasabaya yerleştikten sonra tanıştığı Lotte'ye karşı olan tutku dolu ve imkânsız aşkını, toplumsal kurumlara ve toplumsal değerlere karşı yaptığı sorgulamalarını, acılarını, yalnızlığını, etik değerler konusunda yaşadığı ikilemi ve karamsar ruh hâlini coşkun bir lirizm atmosferi içinde anlatıyor. 

   Romanın okuyucuda uyandırdığı bu gerçeklik olgusuna dayanan anlatım biçimi kitabın yarattığı etkiyi bir kat daha artırıyor. Goethe, Doğu edebiyatını ve Doğu kültürünü de çok iyi bildiği için romanda divan şiirinin ayak izlerini ve oryantal esintileri görebilmek de mümkün.

   Güçlü bir aşk motivasyonu, insanın ruh dünyasında yaşadığı duygusal yoğunluğun en üst noktaya ulaştığı yerdir. Böyle durumlarda aşırı derecede hassas olan bireyler, hayatın somut gerçekleriyle yüzleşmek yerine, kendine hayali ve soyut bir dünya inşa eder ve o dünyada yaşamaya başlar. Dolayısıyla böyle durumlarda ümitsiz bir aşk, mütehassis bir bünye ile birleştiğinde, gerçeklerden kopuş süreci başlar ve bu süreç doğal olarak yaşamdan ve hakikatlerden kaçışla sonuçlanır.

   Dünyayı güzelleştiren aşk, dünya döndükçe varlığını sürdürecek, insanların hayatının merkezinde yer alacak; şiirlere, romanlara, şarkılara ve filmlere konu olmaya devam edecektir.

   Yazarlar, şairler ve diğer bütün sanatçılar aşkın verdiği ilhamla insanlık ailesine en güzel eserleri sunmayı sürdürecekler; insanları en yüce duygu olan aşkla ve sanatla buluşturmaya gayret edeceklerdir.

   Gelsene dedi bana,

   Kalsana dedi bana,

   Gülsene dedi bana,

   Ölsene dedi bana.

   Geldim,

   Kaldım,

   Güldüm,

   Öldüm.

   (Nazım Hikmet/Vera'ya/Son Şiirleri)

   Aşksız ve sevgisiz kalmamak dileğiyle...