Oğuzeli’nden Nurgana ’ya, oradan Sof’a doğru uzayan geniş bir vadinin içine yayılmış, uzanmış hayat bulmuş güzel Gaziantep’imde yaz, kışa doğru dönerken, hava da soğuk.
Gece yağan yağmurun ardından gelen poyraz insanı üşütürken, suyun buluştuğu yazıdaki topraklar şimdi daha serin, şimdi daha ıslak.
Dülükbaba’nın, Burç’un ormanları, Sof dağı eteklerinden Erikçe ’ye uzanan o yeşil denizde; fıstık, ceviz, zeytin, badem, elma, ayva, kiraz, kaysı bahçeleri…Yol boyunca kuş burnu, alıç…Dere boylarında söğütler, göğe yükselen kavaklar…Zümrüdü yeşil bağlar yeşilden sarıya dönerken, dalga dalga kızıllıklar karşısında hüznün yanında huzur buluyor insan.
Dün yazın sıcaklığında kımıl kımıl olan topraktaki börtü böcek şimdi sessizliğe bürünmüş vaziyette.
Yaz boyunca yoldaşımız olan; “Altın kanatlı çütçü bülbülleri, mini mini elma kuşları. Karanlıklar içerisinde, ay ışığının altında Lafonten’in çalıp oynayan böcekleri; Sırsırlar. Gece gündüz yazıda bir düğün şenliği yapan bu sevimli canlar nereye gittiler?
Deli poyrazdan mı korkup kaçtılar?.. Şimdi ıssız bir ova, kesik, korkak bir yağmurla hep bu gidenlere ağlıyor... Asma çubuklarının uçlarından damla damla göz yaşları dökülüyor...Burç, Erikçe, Dülükbaba, Kavaklık bomboş... Gezenlerin ayak izleri çayırların üstünden silinip gitmiş.”
Şimdi o ıslak zeminlerde can suyu kesilmiş, kolu kanadı kırılmış, dallarından kopan yapraklar yerçekiminin cazibesine kapılıp çimenlerin üzerine yayılırken, gazeller meraklılarının depelemesini bekliyor.
Dün pırıl pırıl olan gök yüzünde raks eden kuşlar, bugün güzün serinliğinde sessizliğe teslim olmuş haldeler. Kaflalar halinde uçuşan yabanalar (yabani güvercinler), kargalar bir yerlere tünemiş, güzün sessizliğinde baharın hayalini kurmaktalar.
Gökyüzünde irili ufaklı, küme küme, kara, ak bulutların gerisinden yansıyan parıltılar, ürküten gök gürlemeleri güzün geldiğini müjdeliyor.
Güz, kışın habercisi.
Şimdi toprağın benzi solgun, hava alabildiğine sessiz.
Şimdi, Çıplak kalan dalların ucu boşlukta titreyip, çırpınırken, insanlar yaşadıkları yazın tatlı anılarını, gelecek baharın hayalleriyle kendilerini avuturken takvimin yapraklarını sayıyorlar.
Şu sırlar, şehrin üstüne çöken kara bulutların inadına, kentten uzaklaştıkça gökyüzü daha berrak, toprak daha temiz, su daha duru, bitkiler daha canlı, insanlar daha samimi.
Güzde de yaşamasını bilene, Güz de bahar sanki!
Yazan:Ibrahim Alisinanoğlu-Gaziantep Miş Miş