Geçen gün geçmişi düşündüğümde dünden bugüne pek çok şeyin değiştiğini, unutulduğunu, hatta hayatımızdan çıktığını hatırladım.
100 yıl sonra Gaziantep nasıl bir şehir olacak? Diye Kendi kendime sorduğumda da...
Belki aykırı düşünüyorum ama;
Bir kere içinde yaşadığımız bu kentin fiziki yapısı oldukça değişecek.
Bugün gördüğümüz; kale, eski bazı camiler, hanlar, hamamlar, kasteller hariç şehir merkezinde göğe yükselen binaların sayısı artacak.
Bugün lüks sayılan semtlerin dikine yükselen binaları yoksul halkın, kırsal kesim varlıklıların yaşadığı alanlar olarak rağbet görecek.
Gaziantep bölgenin; finans, sanayi, teknoloji, turizm, sağlık ve lojistik merkezi olurken, nüfusu bugünün en az on katı artacak,
AVM’lerin yerine daha büyük ve kompleks iş ve sanayi, teknoloji merkezleri inşa edilecek.
Gaziantep Yöresel kültürü ulusal kültürün bir parçası olarak anılırken, yaşanan kültür değil, unutulan folklorik değerlerden sayılacak..
“Ağaem, yoorum, rafık” gibi bizi özetleyen, bizi tarif eden sözcükler unutulacak, konuştuğumuz Antep ağzı nostaljik ağızlar listesine girecek.
Bakırcılık, kutnuculuk, zurnacılık, keçecilik, haratlık, demircilik, kilimcilik, çömlekçilik, şerbetçilik gibi pek çok meslek dalı geçim kaynağı olmaktan çıkacak, nostaljik meslekler olacak..
Oğluna kız bakma, kız isteme, söz kesme, kına yakma, çeyiz yapma, çeyiz taşıma gibi evlilik adetleri tarihe karışacak.
Davul zurna çaldıran, Yah! Çeken, zılgıt basan kalmayacak. Düğünler bildik düğünler olmaktan çıkacak, evlilik anlayışı;” birlikte yaşamak” olarak tarif edilecek.
Aile olmak anlayışı değişecek,18 yaş üzerindeki gençler ailelerinden ayrı yaşayacak .
Salça, kurutmalık hazırlamak, peynir basmak, turşu kurmak, şire kaynatmak, şirelikler yapmak gibi yöresel kültürün önemli birer parçası olan kış hazırlıkları terk edilecek, sanayi ürünleri tercih edilecek.
Bugün hayatımızın kaygısı olan pek çok şey çağdışı olarak algılanırken, yöresel kültür değerleri ansiklopedik bilgiler arasına girecek.
Ramazan’da sofralarda meyan şerbeti, halep kahkesi, küncülü pide olmayacak.
Mahallede; kasap, fırın, manav üçlemesi diye bir şey kalmayacak. Kasaba yemek hazırlatmak, fırınlara tepside yemek pişirtmek bitecek.
Az da olsa rastladığımız komşunun komşuya hürmetini, cenazede yemek ikramı, taziyeye yemek, tatlı gönderilmesi terk edilecek.
Bayramlar tatil günleri olarak benimsenecek. Bayramda el öpme, şeker tutma, harçlık verme bitecek.
Kimse evinde kurban kesemeyecek! Kurbanlar kurulan kurban kesim merkezlerine gönderilecek bedelleri karşılığında görülmeden kesilecek.
Bayram hazırlıkları; yuvalama, tatlılar, zerdeler, kahkeler, kurabiyeler yeme içme kültürünün bir parçası olarak hatırlanırken, bayram ziyaretleri bitecek.
Esnaflık bitecek, el sanatları unutulacak, eskiyi tamir yerine onu çöpe atıp yenisini almak öne çıkacak
Geleneksel mutfağımızın yerine hazır, teknoloji ürünü gıdalar tercih görecek
Sahreye gitme, sahre yapma, kebap yelleme, lohusa emi hazırlama, hamamda keyif etme tarihe karışacak
Sokakta oyun oynayan çocukları, seyyar satıcıları görmeyeceğiz
Ninni söylen analar, masal anlatan nineler olmayacak
Yaşlılar huzur evinde, misafir otelde kalacaklar. ,18 yaş üzeri gençler ailelerinden ayrı yaşayacaklar.
Evler küçülecek, eşyalar azalacak, teknolojik ürünlere bağımlılığımız daha da artacak
Bir de Gaziantep’teki sığınmacıların ülkelerine dönmemeleri halinde bugünkü nüfus artışıyla demografik yapı Türk halkının aleyhine gelişecek, hâkim dil ve kültür Arapça olacak.
Sorduğum soruya aradığım cevaplar gerçekten ürküttü beni. Geleceğimiz adına Kaygılandım.
İnşallah Gaziantepliler yaşadığı o kutlu direnişi unutmazlar. O muhteşem destansı kahramanlık savaşı tarih sayfaları arasında kalmaz.
Benimkisi bir öngörü…Olmayabilir de!
Ama bu saydıklarımız gerçekleşirse eğer…Bilin ki biz de biz olmaktan çıkmışız demektir.
Sözün özü; İnsanı yaşatın ki devlet yaşasın. Kültürünüzü yaşatın ki nesliniz yaşasın.